Değerli okurlarım, bizler unutkan, tavizkâr ve de hoşgörülü bir milletiz. Bundan kazanıyor muyuz, kaybediyor muyuz şimdilik belli değil ama az da olsa kayıpta olduğumuz bir gerçek. 3 Temmuz’dan beri süregelen şike ve teşvik primi olaylarının hem Avrupa’da hem de yurtiçinde başarı ile yürütülmesi ve kimselerin en küçük bir zarar bile görmemesinin, hukuki bir zafer olarak nitelenmesi, tüm insanlarımızı mutlu etmiş midir? Yoksa bu işten hala daha umut bekleyenlerin ufak da olsa ümidi var mıdır? Bunu önümüzdeki günlerde daha iyi anlayacağız.
Ya da, bazısı “Ben Kupamı İsterim” inadını sürdürürken, diğer bir bölümün “Bizler Sütten Çıkmış Ak Kaşığız” edebiyatını, en küçük rötuşuna kadar sahneye koymaları, nafile çabalar karşısında başka sonuçlar bekleyenlerin yengisi midir? Yoksa günü kurtarmak adına sürdükleri oyalama taktiği midir?
Farklı fikirlerle, düşüncelerle ve yönlendirmelerle ortalığı toz duman haline getiren, çok kavşaklı bir yola benzetenlerin, çözüm üretme yerine, ortalığı bulandırma amaçları, kimine göre bir gün iflas edecek, kimine göre de geçerliliğini aynı hızla ve sapmadan geçerliliğini aynı hızla koruyacaktır. Gerçekler bilinmesine ve bunun gerekli olduğuna inanılmasına rağmen, suya yazılmış bir yazı gibi kaldıktan sonra alınacak önlemelerin bir caydırıcılığı olur mu? Başka bir ifade ile tedbir alsanız ne olur, almazsanız ne olur.
Öncelikle, yasalara saygılı olmak gerekiyor. İnanç her konuda olduğu gibi futbolda da oldukça önemlidir. O yasalardan korkmayanlar, o yasaların her tarafını kendi çıkarları için didik-didik ederler ve kendi lehlerine bir noktayı bulduktan sonra tertemiz bir insan kılığına girmeleri, hukuki bir zafer mi? Yoksa kanunlarımızın yetersiz olduğunun mu ispatıdır?
Futbol adaletini, kendi çıkarlarına göre, lastik çeker gibi uzatanların ya da kısaltanların, spor arenalarında türlü şekillere girerek, kılık değiştirerek, huzuru getireyim derken kaçırmalarını kim affedecek? Susmak mı, eyvallah demek mi ya da böyle gelmiş böyle geçer demek mi? Hangisi daha iyi sizce? Hiçbiri iyi değil ve olamazda!
Eğer böyle dersek, hiç alakası olmayan bir branşta, tekerlekli sandalye basketbol maçında o feci olaylar çıkmazdı. Yani, neme lazımcılık, hiç de geçerli bir akçe değildir. Bildiğiniz gibi. Peki, ne yapmamız gerekiyor? Fikirler kendine göre mutlaka kıymetlidir ama eyvallah mı diyeceğiz? O olumsuz fikirler birbirini katlederek, masumiyetini ispatlamaya çalışırsa, biz o güçlünün peşinden mi gideceğiz ya da bunlarla uğraşamayız diye yolumuzu mu değiştireceğiz? Sizce hangisini deneyelim ya da tamam diyelim? Hiç birisini, çünkü hepsi de olumsuz ve gereksiz. Neye “Evet” diyeceğimizi yarın anlatacağım…
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA