Hisseli Turşular Kıssası!

0
85

Geçen hafta yayımlanan “Ey oruç tut bizi!” başlıklı yazıyı okuyan bir arkadaşım, “Sembolik Bir Tatil Yazısı” içinde de yer alan, “Sembol olarak kullandığın kavramların mecaz suyunda gerçek anlamlar serapa dönüşüyor!” cümlesindeki sembol ve serap sözcüklerini değiştirerek eleştirisini yineledi.. “Turşusunu kurduğun kavramların mecaz suyunda gerçek anlamlar sirke! Tüketim toplumu, faiz lobisi, komplo teorisi, finans kapital vd.  Yani söz konusu yazı, tam bir kavramlar turşusu!”

Arkadaşıma “turşu kavramı” üzerinden eleştirisini yanıtlayacağımı söyledim ve “Hisseli Turşular Kıssası” başlığı altında bu yazıyı kaleme aldım.. Belirtmeliyim ki, bu sütundaki yazıları, tuzlu sular kavanozunda kavram turşusu yapmak için yazmıyorum.. Ve fakat bu yazıyı; tuzlu suda bırakılarak özel bir kıvama getirilen meyve ve sebzelerin damaklarımıza bıraktığı ”iştah açıcı” tat örneği, “kavram turşusu” yaparak arkadaşımın düşüncesinde “tanımlamalara özel” bir tat bırakmak amaçlı yazdığımı söyleyebilirim..

Bu cümleden hareketle kelimelerin kavramsal anlamı tanımlanırken, hem belirgin özelliklerin toplamını oluşturan içeriğine, hem de içeriğe ilişkin niteliklerin kapsamına yapacağım mecazi vurguları, sevgili arkadaşım kavramların tabiatına yorabilir.. Kaldı ki turşu da dahil her kavramın tanımı, eskimeyen eskilerin tabiriyle efradını cami, ağyarına mani olmalıdır.. Zira ferdi anlamda tüm çağrışımlarını toplayan ve gayrisine mani olan tanımlamalarda turşusu kurulsa da kavram kargaşası olmaz.. Dolayısıyla bu açıklamayı turşusunu kuracağım kavramların tuzlu suyuna yönelik özel kıvam hazırlığı şeklinde okuyabilir.. Bu okumaya, kavram kargaşasını izah eden Ahmet Selim’e ait şu paragrafı da ekleyebilir: “İzah ihtiyacı anlama ihtiyacından doğar. Yeni izahlar daha üstün izahlar değildir. Anlama zaafa uğrayınca izahlar uzamaya başlar. Vaktiyle bir sayfalık söz ile anlaşılan mana için, gün gelir ciltlerce şerh yazılır. Kaynaktan uzaklaştıkça izah ihtiyacı çoğalır.”

Gelelim turşu kavramını tanımlamaya.. Tuzlu suda, sirke içinde bırakılarak özel bir kıvama getirilen meyve ve sebzelerin damaklarımıza bıraktığı tat.. Adı; sofralarımızın vazgeçilmez nimeti turşu..  Lahana, salatalık, fasulye, biber vd.. Türlü çeşit turşulardan duyumsadığımız lezzetle yalnız iftarımızı değil aynı anda iştahımızı da açarız.. Ki hekimlerimiz, sağlıklı bir beslenme düzeni amacıyla perhiz önerdiklerinde, yasaklar listesinin başına turşuyu da sanırım bu nedenle koyarlar..

Fakat perhiz başka, Ramazana özgü oruç başka.. Herkesin inancı kendine elbette.. Kaldı ki her inancın kendine özgü orucu olması da doğal.. Tanrı’ya imanın ifadesi bağlamında oruç, yeme içme de dahil helal olan nimetleri nefsine haram kılıp; iftara dek elini, dilini, belini tutmak anlamında tanımlanır ilgili literatürde.. Perhiz ise Türk Dil Kurumu sözlüğünde; sağlığı korumak, düzeltmek amacıyla uygulanan beslenme düzeni anlamıyla tanımlanıyor ve özdeş sözcükler  şöyle sıralanıyor; imsak, riyazet, diyet, rejim..

İmsak; kendini tutma, bir şeyden el çekme, oruca başlama zamanı. Riyazet; dünya lezzetlerinden sakınma, nefsi kırma, perhizle yaşama.. Fransızca ‘diete’den dilimize geçen diyetin anlamı da perhiz, rejim.. Peki, Arapçadaki diyetin anlamı ne? Ödemek zorunda olunan bedel, değer.. Rejimin hastaya uygulanan beslenme düzeni perhiz anlamının yanında “yönetme, düzenleme biçimi, düzen” tanımlı ikinci bir anlamı daha var..

Bir önceki yazıda Alan Durning’in Tüketim Toplumu adlı kitabının önsözünde yer alan ve rejimin iki anlamını da içeren şu soruyu aktarmıştım: “Dünyada kişi başına düşen gıda tüketiminin en yüksek olduğu ABD’de insanlar zayıflama rejimleri için yılda 35 milyar dolar harcıyorlar. Böyle bir düzende yanlış bir şeyler olmadığını kim iddia edebilir?” Söz konusu yazıyı eleştiren sevgili arkadaşım, sanırım bu soruyu okuduktan sonra, “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!” deyimini hatırladı.. Ve sorunun yanıtı anlamında tuzlu su içinde bekleyen “tüketim toplumu, faiz lobisi, komplo teorisi, finans kapital” kavramlarını da sanırım bu nedenle “ turşu” diye niteledi!

Kaldı ki bu sorunun, salgın bir tüketim hastalığının sonucu “yedikçe acıktıran, içtikçe susatan doymak bilmez” obez rejimlerde, açlığa değil de perhize mahkûm yaşayanlar adına sorulduğu gibi bir düşüncede olduğunu da zannetmiyorum.. Çünkü böyle bir düşüncede, insanlığımıza serilmiş, Tanrısal bir büyük sofra olan dünyamızı obezce tüketen kapitalist rejimlerin güya sağlığını yeniden düzene koymak için rejim öneren liberal iktisadi hekimlerin listesinde, turşu da dahil iştahın kabarmasını engelleyen yasaklar olduğu akla gelir ki bu da her şey serbest piyasasının doğasına aykırı olur.. Dolayısıyla insanlığın ödeyeceği diyet umursanmadan “bırakınız yesinler” önerili rejimlerde obez hastalığına tutulmuş tüm bireylerin gözlerinin petrolde, düzeltiyorum turşuda olduğu söylenebilir..

Arkadaşımın “perhiz ve turşu” üzerinden hatırladığını varsaydığım ve her alanda söyledikleriyle yaptıkları arasında tutarsızlık olanlara kıssa olan söz konusu deyimimizin; güncelin “darbe mi  demokrasi mi tartışmaları” üzerinden  insanlığımıza serilmiş, Tanrısal bir büyük sofra olan dünyamızı obezce tüketen kapitalist rejimlerin insanlığımıza ödeteceği diyetin “hissesi” ile birlikte hatırlanacağını umuyor ve diliyorum..

Selam ve saygılar…

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here