Belki Yarın Belki Yarından Yakın

0
57

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Hava çok sinirli bu sabah? Esiyor gürlüyor önüne kattığını savuruyor bir kızgın, bir kızgın ki kapı, pencere, dam, çatı ne varsa kırıp döküyor. Güneşe bile kızgın zahir ki bir türlü çıkmasına izin vermiyor. Ne zaman azıcık görünse hemen önüne bir bulut gönderiyor. Belli ki adaletin can çekişmediğini tamamen öldüğünü o da duydu!

Bu durumda ne yeni yıl kutlanır ne de yerli otomobile sevinilir, önümüzde kocaman bir cenaze var çünkü?  Oysa ne kadar güzel bir şey kendi otomobilini kendin üretebilmen, bu eşsiz sevinci bile kursağımızda bıraktılar ya aşk olsun valla. Kendimi bildim bileli evimize gazete, dergi, kitap girer sırasıyla bütün gazeteleri, köşe yazarlarını okurduk, sonra daha doğrusu basın ikiye bölündüğünden beri de Sözcü okuyoruz. Neden sözcü? Çünkü yazarlarını eski çalıştıkları gazetelerden beri tanıyoruz, tarafsızlıklarına inanıyoruz, ha bazen ters düşüyoruz ama Atatürk ilkelerinden taviz vermediklerini ve katıksız yurtsever olduklarını biliyoruz ve zaten onları tanıyan herkes bunu biliyor, esnemediklerini, çizgilerini değiştirdiklerini de ki ne yazarlar vardı okuduğumuz ilk rüzgârlarla yön değiştiren!

Şimdi sevgili Sözcü Gazetesi yazarları Necati Doğru örneğin Emin Çölaşan ve diğer arkadaşları baştan beri eleştirdikleri malum kişi yüzünden mahkum oldular! Buna kargalar bile güler. Valla sözün bitiği yer değil hak hukuk ve adaletin yok olduğu yerdeyiz artık. Aslında onları mahkûm edenlerde bunu biliyorlar daha ne söylenir ki? Yerli, yabancı, muhalif, düşman bütün basın nerdeyse tek ses oldu bu karar karşısında. Tabi bu duruma sevinmek olası ise sevindirici tek ses olduk nihayetinde haksızlıklar karşısında! Keşke böyle bir şey olmasaydı ve bu duruma gelmeseydik! Ama bizim inancımız tam, adalet elbette tecelli edecektir bir gün, belki yarın belki yarından yakın.

Ve bu durumda birde Kanal İstanbul var! Millet bu karda kışta doğal gaz faturaları yüzünden kömür kullanmaya başlamışsa ya da hiçbir şey yalnızca battaniyelere sarılmayı seçmişse bunun altında yatan neden refah ya da kişisel tercih değil kuşkusuz. Yoksulluk tek kelime ile. Artık net olarak yoksuluz, orta falan kalmadı, ya yoksul, ya zengin… Zenginin zengin olabilmesi için yoksulluk şart çünkü. Ve bu durumda nereden bulunacaksa dünyanın milyonları bir maceraya dökülecek? Eh artık Allah sonumuzu hayretsin diye dua ederiz kabul ederse tabi! Ben olsam etmezdim valla.

Ve sevgili okuyucularım son katta oturanlar fırtınayı  olduğundan güçlü  hisseder.. Ve şimdi sanki rüzgârlı bayırdayız, rüzgâr pencerelerin altından sızmaya çalışıyor ıslık çalarak. Bendeniz fırtınaları severim ve şu anda gerçekten gülümsüyorum ıslık çalan rüzgara, yuvarlanan antenlere, bacalara aslında kötü bir kızım sanki?

Ve ne olursa olsun bizi hayata bağlayan anlarımız var umutlarımızda dilerim yeni yıl yeni umutlarla gelsin. Valla başka bir şey dileyemiyorum. Çünkü çokta inanmıyorum sanki bu yılın devamı olacak gibi?

Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım, ayrımız gayrımsız, her zaman ve tabi yeni yılda da. Yase

& & & & &

Kelebek ve Yaşam

Bir gün, bir kozada küçük bir delik açıldı ve bir adam bedenini bu küçücük delikten çıkarmaya çalışan kelebeği saatlerce seyretti. Sonra, kelebek sanki daha fazla ilerlemek istemiyormuş gibi durdu. Sanki, ilerleyebileceği kadar ilerlemişti ve artık daha fazla ilerleyemiyordu. Ve adam, kelebeğe yardım etmeye karar verdi.

Eline bir makas aldı ve kozayı keserek deliği büyüttü. Kelebek kolayca dışarı çıktı. Fakat bedeni kocaman ve kanatları kuru ve buruşuktu. Adam, kelebeği izlemeye devam etti, çünkü zamanla kanatlarının büyüyüp bedenini taşıyabilecek kadar genişleyebileceğini umut ediyordu. Fakat bu olmadı!

Gerçekte, kelebek ömrünün geri kalanını o kocaman bedeni ve kuru, buruşuk kanatları ile etrafta sürünerek geçirdi. Uçmayı hiç başaramadı. Adamın bu aceleci iyiliği içinde anlayamadığı, bu kısıtlayıcı kozanın ve kelebeğin o küçücük delikten dışarı çıkmak için verdiği mücadelenin, kelebek için gerekli olduğuydu, çünkü bu, Tanrı’nın, yaşam sıvısının kelebeğin bedeninden kanatlarına doğru akmasını sağlamak için bulduğu yoldu, böylece kelebek kozadan kurtulduğu anda uçmaya hazır olabilecekti.

Bazen mücadeleler, hayatımızda tam olarak gerek duyduğumuz şeylerdir. Eğer Tanrı, hayatımıza hiçbir engelle karsılaşmadan devam etmemize izin verseydi sakat kalırdık. Şimdi ve daha sonra olabileceğimiz kadar güçlü olmazdık. Asla uçamazdık. Güç istedim…Ve Tanrı, beni güçlü yapmak için karşıma zorluklar çıkardı.Bilgelik istedim…

Ve Tanrı bana çözmek için Sorunlar verdi. Zenginlik istedim… Ve Tanrı çalışmak için bana Beyin ve güçlü kaslar verdi. Cesaret istedim… Ve Tanrı üstesinden gelmem için bana Tehlike verdi. Sevgi istedim… Ve Tanrı yardım etmem için sorunlu insanlar verdi. İyilik istedim… Ve Tanrı bana fırsatlar verdi. İstediğim hiçbir şeyi elde etmedim İhtiyacım olan her şeyi elde ettim.

Günün Şiiri

Akşam Musikisi

Kandilli’ de eski bahçelerde,
Akşam kapanınca perde ,perde,
Bir hatıra zevki var kederde.

Artık ne gelen, ne beklenen var;
Tenha yolun ortasında rüzgar
Teşrin yapraklarıyla oyna.

Gittikçe derinleşir saatler,
Rikkatle, yavaş yavaş ve yer yer
Sessizlik daima ilerler.

Ürperme verir hayale sık sık,
Her bir kapıdan giren karanlık,
Çok belli ayak sesinden artık.

Gözlerden uzaklaşınca dünya
Bin bir geceden birinde guya
Başlar rü’ya içinde rü’ya.

Yahya Kemal Beyatlı

Açık Deniz

Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;

Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum.

Kalbimde vardı “Byron”u bedbaht eden melâl

Gezdim o yaşta dağları, hulyâm içinde lâl…

Aldım Rakofça kırlarının hür havâsını,

Duydum, akıncı cedlerimin ihtirâsını,

Her yaz, şimâle doğru asırlarca bir koşu…

Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu…

Mağlûpken ordu, yaslı dururken bütün vatan,

Rü’yâma girdi her gece bir fâtihâne zan.

Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular…

Mahzun hudutların ötesinden akan sular,

Gönlümde hep o zanla berâber çağıldadı,

Bildim nedir ufuktaki sonsuzluğun tadı!

Bir gün dedim ki “istemem artık ne yer ne yâr!”

Çıktım sürekli gurbete, gezdim diyar diyar;

Gittim son diyâra ki serhaddidir yerin,

Hâlâ dilimdedir tuzu engin denizlerin!

Garbin ucunda, son kıyıdan en gürültülü

Bir med zamânı, gökyüzü kurşunla örtülü,

Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi;

Gördüm güzel vücûdunu zümrütliyen deri

Keskin bir ürperişle kımıldadı anbean;

Baktım ve anladım ki o ejderdi canlanan.

Sonsuz ufuktan âh o ne coşkun gelişti o!

Birden nasıl toparlanarak kükremişti o!

Yelken, vapur ne varsa kaçışmış limanlara,

Yalnız onundu koskoca meydan ve manzara!

Yalnız o kalmış ortada, âsi ve bağrı hûn,

Bin mağra ağzı açmış, ulurken uzun uzun…

Sezdim bir âşina gibi, heybetli hüznünü!

Rûhunla karşı karşıya kaldım o med günü,

Şekvânı dinledim, ezelî muztarip deniz!

Duydum ki rûhumuzla bu gurbette sendeniz,

Dindirmez anladım bunu hiç bir güzel kıyı;

Bir bitmeyen susuzluğa benzer bu ağrıyı.

Yahya Kemal Beyatlı

Günün Sözü

Üzülme Can! Doğruysan Zar Gördüm Deme. Bil ki İyiler Mutlaka Kazanır.
Mevlana

Adalet nedir? Her şeyi yerine koymak. Zulüm nedir? Bir şeyi yerine koymamak, başka yere koymak.
Mevlana

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here