Yine Sokağımız Curcuna

0
207

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Sokağımız yine curcuna. Azıcık yağmur yağsın her taraf göl! Defalarca yazdım, defalarca şikâyet ettim. Sokağımız okul sokağı dedik. Okul sokağının bari bir ayrıcalığı olsun dedik. Minnacık çocuklar sırtlarında kendilerinden büyük çantalar, belleri şimdiden iki büklüm su birikintilerine basmamak için zikzaklar çizerek okula gitmeye çalışırken bu kez servis araçlarının sıçrattığı suların altında kalıyorlar. Veliler, öğretmenler aynı durumda. Buna sokaktan geçen normal insanları da katarsanız valla tam bir keşmekeş durumları. Bendeniz bu su birikintilerinden sıçrayarak  geçip gitmeye çalışan insanlara bakınca baya bir sinirleniyorum doğrusu… Nasıl bir zihniyet taşıyor işini doğru düzgün yapmayan insanlar diye düşünüyorum ve bir türlü onları anlayamıyorum. Ve yine düşünüyorum okul idaresi neden şikâyet etmiyor? Yoksa ediyor mu? Muhtara söylüyorum “defalarca anımsattım” diyor. Belli ki oda bıkmış. Ama bendeniz bıkmayacağım ve  mümkünse onları bıktıracağım belki artık  yetkililer “yeter artık yazdığın” diyecekler ve tenezzül edip gelecekler sorunu yerinde inceleyip kalıcı çözüm getirecekler? Hayali bile güzel.

& & & & &

Yeni Gelen Suyun Kanal Parası, Alınıyor mu, Alınmıyor mu?

Ve yine sormak istiyorum belediye yetkililerine. Ve hemen yanıt bekliyorum. Rahatsızlığım boyunca geçmiş olsuna gelen bütün tanıdık ve arkadaşlar aynı sıkıntı ile “lütfen artık yazabiliyorsan yaz” dediler. Yeni su evlere bağlandığı zaman her eve 500 TL kanal ve boru parası alınmasına karar vermişti belediye ve bu miktar 24 aya bölünerek faturalara yansıtılmıştı. Yeni belediye başkanı Sayın Dingil, bu paranın alınmayacağını söyledi. Ve seçimlerden sonra gelen su faturaları ki üç aylık  ve baya yüklü faturalar. Ve o faturalarda “boru parasının yanına “muaf” notu iliştirilmiş. Faturaları ödemeye gidenlerin bazısından “muaf” yazısına rağmen kanal parası alınıyor, bazısından alınmıyor neye göre alınıyor ya da neye göre alınmıyor? Her kafadan bir ses çıkıyor, herkesin kafası darmadağın. Şimdi net bir yanıt bekliyoruz bu para alınıyor mu alınmıyor mu? Alınıyorsa neden alınıyor “muaf” yazısına rağmen ve belediye başkanı zaten alınmayacak demişti. Ve alınmıyorsa bu parayı verenlere parası iade edilecek sorularımın yanıtını tez almak dileği ile şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte her zaman bütün ayrımlara gayrımlar inat. Yase

& & & & &

Aptal Kuşun Başına Gelenler

Aptal bir kuş bir çayırlığa gitti. Orada bir avcı tuzak kurmuş, tuzağın içine de birkaç tane serperek bir kenarda yaprakların, otların arasına gizlenmiş bekliyordu. Kuşcağız gelerek onun etrafında dolaşmaya başladı, adamın böyle yapraklara sarınması tuhafına gitti.

“Sen kimsin? Neden böyle yeşiller giyinmişsin, böyle tenha bir yerde bekliyorsun, vahşi hayvanlardan korkmuyor musun?” diye sordu.

Adam: “Ben bir zahidim. Dünyadan elimi, eteğimi çektim, böyle tenha bir yerde; otlarla yapraklara belenerek kanaat edip gidiyorum.” dedi.

Kuş adama birçok soru sordu adam da ona cevaplar verdi. Nihayet kuşcağız o buğday tanelerini gördü.

“Bunlar kimindir?” dedi.

Adam: “Bunlar bana kimsesi olmayan bir yetimin emanetidir” dedi.

Kuş: “Çok açım müsaade edersen bunlardan yiyip karnımı doyurayım, çünkü benim zaruretim var zaruri hallerde de leş yemek bile mubah olur” dedi.

Adam: “Bu buğdayları bana, beni emin bildikleri için emanet ettiler, yetim malı helal olmaz” dedi.

Kuş çok açtı: “Ey zahit kişi müsaade et de şu buğdaydan yiyeyim, karnımı doyurayım” dedi.

“Zaruret hakkında kendine bir fetva uydurdun, eğer gerçekten öyle suçlu olursun, hatta zaruretin bile olsa çekinmen, haramdan sakınman daha iyidir” dedi.

Kuşun artık dayanmaya takati kalmamıştı, büyük bir iştahla buğdaylara hücum etti, onları yemeğe başladı. Başladı başlamasına lakin tuzağa da yakalandı. Kurtulmak için çırpınırken kendi kendine: “Sahtekarların, yalancıların efsunlarına kananın hali böyle olur” diyordu.

Bunu duyan adam: “Hayır öyle değil, haksız yere yetim malını yiyen, gözlerini hırs bürümüşlerin layığı budur” dedi.

& && & &

Ve sevgili okuyucularım, internette okuduğum komik bir kaza hikâyesini paylaşmak istiyorum sizlerle. Kazanın komiği mi olur demeyin, kazazedeler bile gülmekten yaralarına bakamamış…

Komik Kaza

İstanbul Barbaros bulvarında olmuş bir olay… Arkadaşlarla öyle Barbaros bulvarında yürüyorduk. Bir anda yanımızdan son sürat bir minibüs geçti. Biz ‘Freni patladı’ filan demeye kalmadan, minibüs kafadan elektrik direğine bindirdi. Hemen koştuk, yardım edelim diye. Minibüse ulaştığımızda manzara şuydu: Yolcuların kiminin kası açılmıs, kiminin dudağı patlamış… Dağılmış vaziyetteler yani. Ama bir tuhaflık var. Çünkü o hallerine rağmen, gözlerinden yaşlar gelecek şekilde gülüyorlar. Biz ne yapacağımızı şaşırdık. ‘Ne oldu?’ diye sorduk. Bir iki tanesi, güçlükle ‘Şoför, şoför…’ diyebiliyor ama yine gülmeye başlıyorlar. Bu şaşırtıcı manzaranın aslını öğrenebilmek için 2,3 dakika geçmesi gerekti. Meğer şoför, tükürürken minibüsten düşmüş. Hani, bizim şoförlere özgü, giderken kapıyı açıp dışarı tükürme hareketi vardır ya. Baba, dengeyi tutturamamış, tükürükle beraber, gümbürt aşagı düşmüş. Minibüs de kontrolden çıkıp direğe bindirmiş.

Günün Şiiri

Mesneviden/Beşinci Mevsim

Düştü can evime dördüncü cemre
Dünyayı üçüncü gözümle gördüm.
Dört yüz seksen beş gün çekti bir sene
On altıncı aya takvimsiz girdim.

Aynalara baktım korku gösterdi
Saatler her sabah kırkı gösterdi
Namlular, nişanlar Türkü gösterdi
Hayatım boyunca hedefte durdum.

Gül sundum yediler, koklamadılar
Armağan can verdim saklamadılar
Gittim… gelir diye beklemediler
Kaybolan gölgemi yollara sordum.

Getirdim yanıma ayı bir karış
Ölçtüm ki dağların boyu bir karış
Şehiri bir adım, köyü bir karış
Damlada denizdir en küçük derdim.

Savurdum, eledim, seçtim zamanı
Yaprak yaprak, tel tel açtım zamanı
Haftada üç asır geçtim zamanı
Nereye gittimse zamansız vardım.

Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim
Yazık, kulaklara sığmadı sesim
Yaşadığım şimdi beşinci mevsim
Çağın çilesini sırtıma sardım.

Günün Fıkrası

Topal Eşek

Yahudi pazarda topal bir eşek satıyormuş. Akyazılı eşeği incelemiş; sağına, soluna, ayağına, dişine, bakmış ve basmış parayı eşeği satın almış. Komşuları “Yahu Akyazılı topal bir eşeğe bu kadar para verilip de alınır mı? Amma dolandırıldın be…” diyerek Akyazılının üzerine varınca Akyazılı: “Bakmayın eşeğin topal olduğuna hayvanın ayağına çivi batmış çiviyi çıkardım mı haftasına varmaz eşek düzelecek” demiş.

Komşular durur mu? doğru Yahudi’ye gidip: “Ya ne yaptın sen eşek topal diye ucuza kaptırdın meğer eşeğin ayağında çivi varmış eşek onun için topalmış” diye konuşunca “Ne diyorsunuz be..hayvan zaten topaldır.. ben çakmışım o çiviyi!” der.

Yahudi komşular bu sefer tekrar Akyazılıya gelip: “Kazığı sen yemişsin Akyazılı, eşek zaten topalmış satılırken anlaşılmasın diye ayağına çiviyi Yahudi çakmış” diye söyleyince bir an düşünen Akyazılı  “Vay Yahudi vay..! Verdiğimiz para da sahte olmasaydı herif bizi gerçekten dolandırmıştı” der.

Günün Sözü

Sesini değil, sözünü yükseltmeli insan. Çünkü gök gürültüleri değil, yağmurlardır yaprakları yaşatan.

William Shakespeare

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here