Yine Gitti Yazım

0
106

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Kadere inanır mısınız? Bendeniz inanmak istiyorum yoksa sıkıntıdan patlayacağım. Tabi bendeniz için alışıldık bir şey yaşadıklarım. Yani saatlerce otur bir yazı yazarsın sonra ne olur niçin olur bilemezsin pat der ortadan kaybolur. Öylece kalırsın. Ve sinirden kendi kendini kemirirsin artık. Şimdi o durumdayım. Yanımda Berke olsa hemen bulurdu yazıyı, ama ben tescilli salak, hala bilmiyorum nasıl bulunur. Neye yanayım bilmiyorum boşa geçen saatlerime mi ya da o güzel yazıya mı? Ama yine Berke olsaydı; “Bu bir mesaj Gül” derdi. “Bu yazının aslında gitmemesi gerekir” eh bende ona katılmak zorunda kalırdım ama şimdi ölsem yeridir. Ve hiç bir şeye inancım yok zaten artık. Bu yüzden öykü var yine sayfamda. Sağlıkla kalalım diyorum her gün ama bunu becermek lazım canım ya. Ve şimdi hep birlikte olabildiğimiz kadar sağlık ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım ayrımsız gayrımız. Yase

& & & & &

İyi Pişmiş Adam (Pima Kabilesi)

Kutsal Ruh dünyayı yaratmıştı ama bir şeyin eksik olduğunu hissediyor ve ‘Ne eksik olabilir?’ diye düşünüyordu. ‘Ne eksik olabilir ki?’ Sonra bu dünya üzerinde hayvanlar dışında kendisi gibi varlıklar olmasını istediğini fark etti. ‘Onları nasıl yaratacağım?’ diye sordu kendi kendine. Önce kendine bir horno yaptı, bir fırın. Sonra bir parça çamur aldı ve kendisi gibi şekillendirdi.

O sıralarda her zaman yaptığı gibi Coyote etrafta dolaşıyordu. Kutsal Ruh, bir ara arkasını döndüğünde Coyote hızla yerinden fırlayarak çamurun şeklini değiştirdi. Yaratıcı hornonun içinde bir ateş yaktı ve çamur bedeni dikkatlice içine koydu.

Bir süre sonra Kutsal Ruh düşündü: ‘Artık hazır olmalı.’ Bedeni aldı ve canlanması için üfledi. ‘Neden kalkmıyorsun?’ diye sordu. ‘Neyin var?’ Yaratık havlayarak kuyruğunu salladı. ‘Ah, Coyote bana oyun yapmış!’ dedi Yaratıcı. ‘Coyote benim varlığımı kendisi gibi hayvan yapmış!’

Coyote ise şöyle sordu: ‘Eee, ne var bunda? Ben neden hoşuma gidecek varlıklar yaratamıyor muşum?’

‘Oh, pekala, tamam. Ama yine işime karışma.’ Köpeklerimizin olmasının nedeni budur, bu Coyote’nin işidir.

Yaratıcı bir daha denedi. ‘birbirlerine yardımcı olmalılar. Sadece bir tane yapmamalıyım.’ Kendisine benzeyen ve birbirinin aynı birkaç insan yaptı.

‘Yanlış bir şey var burada.’ dedi Yaratıcı. Birden fark etti. ‘Oh, tabii ya, nasıl çoğalacaklar?’ Böylece bir imgenin bacaklarının arasını biraz çekiştirdi. ‘Evet bu daha iyi.’ Tırnak ucuyla diğer imgenin bacak arasına ise çizgi çizdi. Etraflarına da biraz zevk koydu. ‘Ah, şimdi oldu. Şimdi artık gerekli her şeyi yapabilirler.’ Onların pişmeleri için hornoya koydu.

‘Artık hazırlar,’ dedi Coyote. Yaratıcı da onları çıkarıp üfleyerek canlandırdı.

‘Yine yanlış bir şey var!’ dedi. ‘Daha olmamışlar; yeterince kahverengi değiller. Buraya ait değil bunlar, suyun öbür yakasında bir yerlere aitler.’ Coyote’ye çıkıştı. ‘Neden bana piştiklerini söyledin? Onları burada kullanamam.’

Böylece Kutsal Ruh tekrar denedi. Son defakiler gibi bir çift daha yaptı ve fırına koydu. Bir süre sonra: ‘Tamam, artık oldular,’ dedi.

‘Hayır henüz pişmediler!’ diye cevap verdi Coyote. ‘Yine çok açık olmalarını istemezsin değil mi? Onları biraz daha içeride bırak.’

‘Pekala’ dedi Yaratıcı. Beklediler ve sonra Yaratıcı onları dışarı çıkardı. ‘Lanet olsun! Bunlar da fazla pişmiş. Yanıp çok siyah olmuşlar.’ Onları yana koydu. ‘Belki onları suyun öbür tarafında başka bir yere koyabilirim. Buraya ait değiller.’

Yaratıcı dördüncü kez yaptığı imgeleri fırına koydu. ‘Bu kez karışma!’ dedi Coyote’ye. ‘Çok kötü tavsiyeler veriyorsun. Beni yalnız bırak.’

Bu kez Kutsal Ruh Coyote’yi dinlemedi ve kendisine doğru gelen zamanda onları dışarı aldı. Bedenlere yaşam verdi ve iki varlık etrafta yürümeye, konuşmaya, gülmeye ve benzer şekilde davranmaya başladılar. Ne az, ne de çok pişmişlerdi.

‘Bunlar kesinlikle tamam!’ dedi Yaratıcı. ‘Bunlar gerçekten buraya aitler; bunları kullanacağım. Çok güzeller…

& & & & &

MOLE

Yaratan, tüm yarattıklarını toplar ve onlara sorar: “hazır olacakları güne kadar insanlardan saklamak istediğim bir şey var. Bu bir gerçeklik fakat onlar kendi gerçeklerini yaratacaklar.” kartal söz alır: “bana verin, onu ay’da saklayacağım.” yaratan: “hayır bir gün oraya gidecekler ve bulurlar.” somon balığı: “ben okyanusun dibine saklarım” der. Yaratan: “olmaz, oraya da inecekler” der. buffalo söz alır ve: “onu büyük ovalara gömer, saklarım” der. Yaratan: “onlar dünyanın derisini kesecekler ve orada da bulurlar” diyerek karşılık verir. Sonra ana dünyanın göğsünde yaşayan, gözleri görmeyen ama ruhsal gözle gören büyükanne Mole söz ister ve: “onu, onların içine saklayalım” der. O zaman yaratan da: “olsun” der…

{Bunun mitoloji ile bir ilgisi yok ama madem Kızılderili hikâyeleri yazdık bu da olsun istedim, umarım sorun olmaz}

& & & & &

Bizim sokağın bir köpeği var. Hani sokak köpeği derler ya, kelimenin tam anlamı ile öyle.  Kirli kıssa siyah tüyleri var bir ayağı aksak.  Bütün gün sokakta dolaşır, arabaların gölgesinde uyuklar, bazen sessizce çocukların peşine takılır sonra tembelce döner gelir yerine, hep başı önde yürür. Kesik kuyruğunu sallayarak ve böylece bütün gün birilerinin peşinde ya da yalnız başına dolanır durur. Herkes ona yemek verir sakin ve meyus olduğu için herkes onu çok sever ama dokunmadan, konuşmadan, yalnız bakışlarla işaretlerle sanki bu köpek ayrıca dilsiz ve sağır gibi? Sahi hiç sesini duymadık ki. Akşama doğru, yaşlı kıssa boylu, öne yatık,  salaş giysili bir adam iki kolunda elinde değil koluna sıkıştırdığı zincirle   iki kocaman köpeği gezmeye çıkarır. Karşı kaldırımdan  geçerken sakin, sakin köpeklerin başı yerde,  olacak şey değil bunca sükunet?  Bizim siyah köpekte hemen peşlerine takılır nerden çıktığı belli olmayan iki köpek  daha onlara takılır.  hep birlikte kaldırımda gider ,gelirler, her gün bu yürüyüş  yapılır. Özellikle onları izlemek için balkona çıkarım eğer evde isem ve onların bu sükuneti bu kardeşliği o kadar etkiler ki beni. Onlara bakarken düşüncelere dalar giderim.

yase-köpekler

Ve köpeklerini ve kedilerini  yaşlanınca sokağa bırak insanları  anlamıyorum bu nasıl bir şey? Ve  bu konuda minik bir öykü anlatmak istiyorum yeri gelmişken.

Adaleti ile ünlü olan  İran hükümdarı  Enuşirvan-ı adil olarak bilinen bu hükümdar, sıkıntı ve  dertlerini anlatmak  için kendisine ulaşmak isteyenlerin  rahatça kendinse ulaşabilmeleri için, sarayın kapısına koyduğu şikayet kutusunu, ucunda  zil bulunan bir zincirle masasına bağlarmış. Birisi şikayetini bildirince zil hemen çalarmış ve hükümdarın karşısına çıkarmış şikayetçi.

Bir gün, sahibi tarafından yaşlandığı için sokağa bırakılan bir eşek uyuz olduğu için kaşıntısını  kutuya sürünerek gidermek istemiş, hükümdar hemen bunu görmüş ve çok üzülmüş  eşeğin sahibine haber göndermiş. Adam artık ihtiyarlayıp artık iş görmez olduğu için hayvanı azad ettiğini söyleyince hükümdar; “Bu eşek sana yıllarca hizmet etti. Şimdi ihtiyarlayıp hastalanınca sen onu sokağa atmışsın bu  merhamet ve adalete sığar mı? Bu hayvanı evine götürüp ölünceye dek ona bakacaksın demiş. O nasıl güçlü iken sana yardım etti ise sende ona yardım edeceksin” demiş.

Evet sevgili okuyucularım İskenderun’da, burada da görüyoruz, hayvanlar hep sokaklara salınmış, sefil vaziyette dolaşıyorlar bunları da yaratan  bizi yaratandır unutmayalım. Sevgi ve şefkatimizi  bunlardan esirgemeyelim sevgili okuyucularım. Yase

Günün Şiiri

Merhaba

Gün açar,

Karın verir yağmurlu toprak.

İncesu Deresi, merhaba.

Saçakta serçeler daha çılgındır,

Bulutlarda kartal,

Daha çalımlı.

Koparır göğsünden bir düğme daha,

Tezkere bekliyen biri.

İncesu Deresi, merhaba.

Genç bayraklar vardır,

Barış düşünür,

Kuyularda işçi, mavilikleri.

Ben hepsini düşünürüm,

Yirmidört saat

Ve seni düşünürüm,

Karanlık,hırslı…

Seni, cihanların aziz meyvası.

İlan-ı aşk makamından bir mısra,

Yeşerip, kımıldar içimde,

Düşer aklıma gözlerin…

Oysa murad alamam.

Oysa akdan – karadan

Bilirim, payım bu kadar…

Unutmuş gülmeyi gözbebeklerim.

Unutmuş dudaklarım öpmeyi.

İncesu Deresi, merhaba…

Ahmed ARİF

Günün Sözü

İnsanlar genellikle birbirlerinden nefret ederler çünkü birbirlerinden korkarlar; birbirlerinden korkarlar çünkü birbirlerini tanımazlar; birbirlerini tanımazlar çünkü iletişim kurmazlar; iletişim kurmazlar çünkü sınıflara ayrılmışlardır.

Martin Luther KİNG

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here