Yeni Yıla Günler Kala…

0
7

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Hayat devam ediyor, borç harç, hastalık, yoksulluk, haksızlık, kötülük yaşama dair ne varsa hepsini birden harmanlayarak. Vicdanı olan için her zaman hayat kocaman bir azap! Yani bendeniz için böyle kendimi bildim bileli vicdanım hiç rahat bırakmadı. Şikâyetçi miyim? “Hayır, asla!” ama olanaklarımı ne kadar paylaşsam, ne kadar maddi manevi verici olsam yetmiyor ve başka vicdanları uyarmak istiyorum ama onlar kör ve sağır.  Duyuramıyorum, gösteremiyorum ve hayat böyle geçiyor.

Marketten alış veriş yapamıyorsun, manavlardan bazen ucuz olsa da; neden mi? Çünkü marketin önünde ki kaldırımının köşe başında bir çöp bidonu var! İnsanlar marketten elleri kolları dolu çıkıyor bazı insanlarda marketten çıkan çöpleri karıştırıyor!

Orta sınıf kalmadı, ya yoksulsun ya da daha zengin. Bankalar her gün milyarlarca para dökerek reklam yapıyor borç vermek için, sen o parayı borç verince refah yükselecek mi? Evet, birkaç zaman için sonra nasıl ödenecek o borç? Gelsin hacizler, gelsin tacizler! Konuşulacak çok şey var ancak konuşmasak daha iyi olacak.

Yeni yıla girmeye günler kaldı yeni yıl eskinin devamı olacağı için kimsede en ufak bir kıpırdama bile yok. Neyi kutlayacağız bilmiyorum ama umutlu olmak istiyorum her şeye rağmen.

& & & & &  

Ve bu insan her şeye dayanabilen insan! Ya da dayanabildiğini sanan?  Sanı bilse olsa aslında dayanıyoruz demek? Başımız önümüzde, anılarımız yanı başımızda dünyanın ağrılığı omuzlarımızda yürüyüp giderken gözlerimizde boncuk, boncuk yaşlar gözlükten kaçmak için yol ararken aslında dayanmıyor muyuz yani?

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım paylaşmak güzeldir her şeyi demeyeceğim çünkü bazıları yük olur ama paylaşılabilen her şeyi hepimiz paylaşmalıyız ve en önemlisi hep umutlu olmalıyız, evet kayıplarımız az buz değil onlar hep bizde kalacak ama umut giderse insanda yok olur. Ve bendeniz her şeye rağmen yediğim bunca burukluğa rağmen umutluyum gelecekten. Ve size de umutlu olmayı tavsiye ediyorum haddim olmayarak ve sevgiyi paylaşın, göstermekten korkmayın ve ekmeğinizi paylaşın, bitmesinden korkmayın, paylaştığımız bütün güzellikler bize misliye döner unutmayalım. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım, her zaman, ayrımsız, gayrımsız. Yase

& & & & &

Aşk Gül Bahçesi Hikayesi 

Kasabanın birinde, güzelliği dillere destan bir kız yaşarmış. Kendisiyle evlenmek isteyen uzak ülkelerden gelen nice prensi, asili, zengini, yakışıklı delikanlıyı reddetmiş. Kimseleri kendine layık görmüyormuş. Kıza aşk besleyen, aynı kasabada yaşayan genç bir delikanlı da bu kızı istemiş.  Ama kız onu da beğenmemiş. Bizim delikanlı günün birinde kasabadan ayrılmış. Başka birine aşık olup evlenmiş, çocukları olmuş, yeni bir hayat kurmuş.

Uzun zaman sonra yolu yaşadığı güzel, şirin kasabaya düşmüş. Aklına bir zamanlar aşık olduğu kız gelmiş, ona ne olduğunu merak etmiş. Tanıdık bir yaşlı adam, güzel, büyük bir gül bahçesi olan evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş. Kimseleri beğenmeyen güzel kızın kiminle evlendiğini görmek istemiş. Kocasını evden çıkarken görmüş. Kızın kocası şişman, kel, çok çirkin ve kaba bir adammış. Üstelik zengin de değilmiş. Nasıl oldu da böyle biriyle evlendiğini merak eden adam, kızın kocası gittikten sonra evin kapısını çalmış. Kız kapıyı açınca adamı tanımış. Adam sormuş: “Sen ki hiç birimizi beğenmedin, nice kısmetlerini geri çevirdin, nasıl oldu da böyle biriyle evlendin” demiş?

Kız da ona: “Sana cevabı vereceğim fakat önce gül bahçemdeki en güzel gülü koparıp getireceksin, yalnız tek şartım, bahçede ilerlerken geriye dönmeyeceksin.”

Adam peki demiş ve çok güzel güllerin olduğu bahçede ilerlemeye başlamış. Önce çok güzel sarı bir gül görmüş. En güzel gül bu derken biraz ilerde daha güzel kocaman pembe bir gül daha görmüş. Tamam budur işte diye düşünürken daha ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası gözüne ilişmiş. Bir türlü karar verememiş, en güzel çiçeği bulacağım derken bir de bakmış ki bahçenin sonuna gelmiş, geriye dönemeyeceği için bahçenin sonunda yaprakları solmuş cılız bir gülü mecburen koparıp kıza götürmüş.

Kız gülü almış ve adama demiş ki: “Bak gördün mü? Her zaman daha iyisini bulacağını düşünürken ömür geçer de sonunda en kötüsüne razı olmak zorunda kalırsın. Bu yüzden gençlik bitmeden elindekinin değerini bilip, yetinebilmeyi öğrenmek gerekir.”

& & & & &

Geçmek

Bir kral halkı için geniş bir yol yaptırmaya karar verdi. Yapımı tamamlanan yolu halka açmadan önce, bir yarışma düzenlemeye karar verdi. İsteyenin bu yarışmaya katılabileceğini ilan ettiren kral, yoldan en güzel geçecek kişiyi belirleyeceğini söyledi.

Yarışma günü, insanlar akın ettiler. Bazıları en güzel arabalarını, bazıları en güzel elbiselerini getirmişti: Kadınlardan kimileri saçlarını en güzel biçimde yaptırmıştı, kimi de yanlarında en güzel yiyecekleri getirmişti. Gençlerden bazıları spor kıyafetler içinde yol boyunca koşmaya hazırlanıyordu.

Nihayet, tüm gün insanlar yoldan geçtiler, fakat yolu kat edip tekrar kralın yanına döndüklerine hepsi aynı şikayette bulundu: Yolun bir yerinde büyükçe bir taş ve moloz yığını vardı ve bu moloz yığını yolculuğu zorlaştırıyordu….

Günün sonunda yalnız bir yolcu da bitiş çizgisine yorgun argın ulaştı. Üstü başı toz toprak içindeydi, ama krala büyük bir saygıyla yönelerek elindeki altın kesesini uzattı:

‘Yolculuğum sırasında, yolu tıkayan taş ve moloz yığınını kaldırmak için durmuştum. Bu altın kesesini onun altında buldum. Bu altınlar size ait olmalı.’

Kral gülümseyerek cevap verdi:

‘O altınlar sana ait delikanlı.’

‘Hayır, benim değil. Benim hiçbir zaman o kadar çok param olmadı.’

‘Evet’ dedi kral. ‘Bu altınları sen kazandın, zira yarışmanın galibi sensin. Yoldan en güzel geçen kişi sensin. Çünkü yoldan en güzel geçen kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir.’

Günün Şiiri

Perişan Sofra 

Öldü; ne rüzgârlar girdi içeri,
Ne bir kuş havalandı pencereden.
Öldü; kimse görmedi melekleri;
Sorma nasıl habersiz gitti giden.

Bir uzun sefere çıktı, diyorlar;
Gemiyi gören var mı? hani deniz?
Sen gittin, soframız oldu târumar;
Doğan günü yadırgıyor hâlimiz.

Cahit Sıtkı Tarancı 

İki Lâf

Poliste adımızı sordular

-Bileklerimize kelepçe vurdular-

Dedik ki biz oyuz

Dosyada künyemiz vardır

Babamız Ahmet annemiz Fatma…

Vaktimiz yoktu evlenemedik

dedik;

Nüfusta kaydımız bekârdır.

Ne avrat, ne evlât, dünür…

Yirminci asırda her şair

bizim gibi düşünür.

İçerde küf ve nem

Demir parmaklık arkasında ışıltılar!

-Geç dediler;

Aralandı kapı, yürüdük,

Eğildi üstünden atladık – duvar.

Sağanak sağanak

Yağıyordu gökten aydınlık

Yürüdük…

Yer bizimle

gökler bizimle

Sular bizimle başladı yürümeğe,

Yürüdük

Demirkapı, Ahırkapı, Adliye.

Yürüdük…

Bileklerimizde tel kelepçe

Bütün gece…

Yargıçta suçumuzu sordular

-Bileklerimizde karakol mührü vurdular-

Dedik ki çok

Dedik ki yok

Dedik ki adam öldürmedik kan içmedik

Yalnız iki lâf dedik

Dedik ki

Gün ağardı göğe bak!

Dedik ki

Güneş doğsa sırtımız ısınacak!

Dedik ki çok

Hür bir dünyada mutlu insanlar

Onlar için yemiş verir ormanlar

İnsan büyür mihnet küçülür

Ve pürüzsüz sular gibi akar zamanlar.

Yıldızlar omuzların hemen tepesinde

Keder ve hınç Kafdağı’nın ötesinde

Gök bir anneçınar gibi üstünde onların

Ve onlar oynaşırlar bu çınarın gölgesinde.

Sokakta yolumuza durdular.

Neticeyi sordular.

Dedik ki

Ya kırmızı, ya sarı!

Şahit edip deriz ki gökleri ve tarlaları

Adam öldürmedik kan içmedik!

Yalnız iki lâf dedik.

İlhami Bekir TEZ

Günün Sözü

Bazen insanlarda ikiye ayrılır; yanınızdakiler, aklınızdakiler
Marleynn Longuston

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here