Yaşam Aşkı

0
43

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Sakin huzurlu bir sabaha uyanmak nerdeyse hayal olacak bu günlerde… Her saniye yeni bir gündem, her değişen gündemle değişen ruh durumu?  Hiç değişen ve yakan ruh durumlarına girmeyeceğim. Zaten yeterince incitildik. Hırpalandık. Her şey geçiyor ve gecen geçmişte kalsın istiyorum. Her “an” bir başka şeye gebe ve bunu yaşamak gerekiyor diye düşünüyorum. Geçmişe takılıp kaçırırsak “an”ların getirdiğini bir daha yakalamak hayal olabilir… Hayatımızın zaten bir bölümünü kaçırdık, yaşanmadan geçmişti zaman. Şimdi aynı hataya düşmek istemiyorum. Zamanımı yaşamak ve “an”larımı kaçırmamak istiyorum. Yüz milyonlarca kez kaçmayı, yok olmayı kafaya takmış olsam da, yaşamın kıyısından vurmuş olsam da sahile. Yinede “an”lara sarılmadan yapamıyorum. Sanırım bu bir hediye, yaşanmışlara karşın bir gönül alma.

Çocukluğumuzun en kaygısız olması gerektiği zamanlarda, korkunun egemenliği sürüyordu küçük omuzlarında  bir çoğumuzun… Bir korku ki, onu gizlemek ondan beterdi. Çocuklar acımasız derler. O zamanlar bunu bilmezdik. Ama yinede gizlerdik elimizden geldiğinden daha çok. Ve büyük olasılıkla kendimizden yaşarken korkularımızı, yaşamamış gibi davranırdık…

Çocukluğun korkuları yerini büyüme sancılarına bıraktığında, onlar gömüldü hafızanın karanlığına. Büyüme sancıları yerini hepsinden daha büyük korkulara terk etti. Daha dizlerimizdeki ağrılar geçmeden ruhumuz da yaralar açılmaya başladı. Birini halletmeden diğeri saldırdı. Ve birden “pat” dedi durdu. Panzerler yüreğimizden geçerken “Lal” oldu dillerimiz “lal” oldu beynimiz düşüncelerimiz. Dağıldık hallaç pamuğu gibi dört bir yana. Ve inancımız biz daha ne oluyor derken bıraktı gitti.

Ve korkular bırakmadı peşimizi. Ölüm korkusu bu kez yapıştı yakamıza… Ve olan oluyor, korkular bir, bir gerçekleşiyor. Daha çocukluğundakini silememişken hafızandan, yenileri üst üste yığılıyor.

Doğanın yaptığını sineye çekerken, insan insana nasıl bu kadar korku salabiliyor onu gördük ama sorgulayamadan yara bere almış olarak bir zaman dilimini geçmişte bıraktık. Ondan bize kalan yalnızca haksızlıklar acılar ve boşa geçmiş bir gençlikti. Ve yine en beteri korkunç bir korku ve ondan beteri inançsızlık doğru bellediğimiz her şeye dair.

Ve zaman akıp giderken korkuların egemenliğinde, biz kendimizi insan olarak eğitmeye devam ettik bütün yaşadıklarımızla birlikte. İstedik ki, yaşarken korkuları ve yitirdiğimiz yılları, yaşam aşkını yitirmeyelim… Kendimizi insanlık aşkı ile tedavi edelim. O aşk ki bize en büyük kötülüğü yapan oysa korkuların karabasanında yaşatan. Ancak “aşk” aşktır ve onun en güzel tarafı ile beslemeğe her zaman büyük önem verdik. Şimdi aşkımız büyük, kendimize inancımız yerinde, ancak geldiğimiz noktada korkularımızla yüzleşmek bize acı veriyor. Açmak istiyoruz sandıkları ve teker, teker tutsaklıklarından kurtarmak ve tortularını temizlemek… Ancak onların yerini başkaları doldurur diye her zamankinden çok onların üzerini örtmeye, yaşanmadıklarına ve yaşanmayacaklarına dair inanç üretmeye çalışıyoruz. Ve elimizde olan aşkı yitirmemek için bütün koşulları zorluyoruz çünkü bizi yaşama bağlayan tek o var ve belinden omuzlarından ona sımsıkı sarılıyoruz.

Ve sevgili okuyucularım yaşam aşkımız hiç yitmesin, sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte her zaman. Yase

& & & & &

Uyaran Rüya

Garibanın biri, çevresinde cimriliği, eli sıkılığı ile tanınan birinden kalabalık bir yerde bir kase yoğurt parası istedi. “Çok canım istiyor” dedi. Bu garibana yarı ermiş biri diye bakılıyordu. Cimri adam garibanı tersledi. Yine istedi. Cimri yine yanından uzaklaştırdı. Orada bulunanlardan birkaç kişi bu yoksula para vermeye, yardım etmeye kalkıştı. Hiç birinden kabul etmedi. Eli sıkı adama gidip bir defa daha sırnaştı. Adam da “Al şunu da defol!” der gibi, önüne birkaç lira atıverdi.

Bu olaydan kısa bir zaman sonra cimri adam, bir gece rüyasında kendisini cennette gördü. Her yanda, dünyada görmediği güzelliklerden oluşan bir manzara gözlerini kamaştırıyordu. Bu arada acıktığını hissetti. Kendisine hemen bir tabak yoğurt ikram edildi. Adam bir tabak yoğurtla doymadı; “Burada yoğurttan başka bir şey yok mu, bari bir-iki dilim de ekmek verseydiniz” dedi. Kendisine şöyle söylendi: “Sen birkaç gün önce buraya yalnızca yoğurt göndermiştin. O önüne çıktı. Eğer başka şeyler de gönderseydin onlar da seni karşılar, sana ikram edilirdi.”

Bu rüyadan sonra adam cimrilikten, pintilikten tümüyle sıyrıldı. Eli açık, yediren, içiren, gerektiği zaman kesenin ağzını kolayca açan biri oldu.

Günün Şiiri

Bir Hazin Hürriyet
Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan
yoğurursun bütün nimetlerin hamurunu.
Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı
Karun etmek hürriyetiyle hürsün!

Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan
hürriyetiyle hürsün!

Başın ensenden kesik gibi düşük,
kolların iki yanında upuzun,
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!

En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela,
Amerika’ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber,
hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!

Yapışır yakana kopası elleri Valstrit’in, günün birinde, diyelim ki,
Kore’ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura
doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!

Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin,
büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle hürsün

Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında,

hürriyeti seçmene lüzum yok hürsün.

Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında…

Nazım HİKMET

Günün Fıkrası

10 kişiyi öldürmekten ömür boyu hapis mahkûmu hapisten kaçar. Kaçarken önüne çıkan bir eve girer ve yataklarında uyumakta olan bir çifti esir alır. Adamı bir sandalyeye, kadını da yatağa bağlar. Bir an etrafına bakınıp kadının üstüne atlar ve boynunu öpmeye başlar.

Aradan bir dakika bile geçmez, mahkûm yeniden ayağa fırlar ve odayı terk eder. Bunun üzerine adam karısıyla konuşmaya başlar: “Sevgilim, bu adam yıllardır kadın görmemiş. Boynunu nasıl öptüğünü gördüm. Sanırım geri gelince seninle birlikte olmak isteyecektir. Aman ne derse yap, onu sinirlendirme, sadece memnun olmasını sağla ki buradan sağ çıkabilelim. Unutma ki hayatımız buna bağlı. Dayanıklı ol ve unutma, seni seviyorum!”

Kadın bu sözler üzerine gülümser ve sakince konuşur: “Haklısın sevgilim bu adam yıllardır kadın görmemiş ama o sırada benim boynumu öpmüyor, kulağıma senin çok yakışıklı olduğunu, seni çok beğendiğini söylüyordu. Hemen ardından da bana vazelinin banyoda olup olmadığını sordu. Dayanıklı ol ve unutma, ben de seni seviyorum!”

Günün Sözü

Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür…

Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür…

Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür…

Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür…

Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür…

Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür…

Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür…

Mahatma Ghandi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here