Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yağmur güzel ama İskenderun’un sokakları, caddeleri, tepeleri perişan… Tabi Pac Meydanını ve ilerisini ve gerisini hiç söylemiyorum bile. Tam bir keşmekeş ancak ona söylenecek sözümüz yok. Tamam, bu duruma katlanacağız tabi gelecek için. Ancak sokak araları, kırık dökük asfaltlar ve kaldırımlar ve en iğrenci o kaldırmalardaki köpek dışkıları, kedi ve köpeklere bırakılan iğrenç ötesi kaplardaki yemekler? Ve ben deniz İskenderun kenar mahallelerinden söz etmiyorum çevremdeki sokaklardan ve bizim sokaktan söz ediyorum yani okul sokağından ve arka sokaktan ve ön sokaktan!
Ve kaldırım kenarlarını hatta kaldırmaları işgal eden araçlar! Tam bir geri kalmışlık, tam bir boş vermişlik, tam bir keşmekeş sanki sahipsiz bu şehir! Yeminle burnumu tıkayarak ve kaldırımda zikzaklar çizerek –köpek dışkılarına basmamak için- ilerlerken kendimden utandım! Ne yapıyor belediye anlayamıyorum ama seçim zamanı şu yolu yaptık, şu köprüyü yaptık diyerek sanki lütufmuş gibi konuşmayı çok iyi bilirler. Keşke doğru düzgün yapsalar da bizde dolu dolu teşekkür edebilseydik… “Evet seçtiklerimiz gerçekten iş yapıyorlar” diyebilseydik.
Her yer inşaat alanı, sormak istiyorum bu inşatlara park yeri yapma zorunluluğu getirilmişmiş mi ya da kaçında böyle bir zorunluluk var? Dört kattan sonraya asansör zorunluluğu getirenler neden park alanı bırakma zorunluluğu getirmiyorlar? Park alanı yoksa araçta olmasın kardeşim koyun belediye otobüslerini, tramvayları, toplu taşımayı geliştirin. Araç almayı güçleştirin, faizsiz banka kredisi ile nerdeyse hiçbir iş yapmayanların bile arabası oldu. Tepeden tırnağa tüketici toplum olduk, üreten yok yiyen çok. Üstelik çoğu kredi kartı ile yapılmış alışverişler yani borç harç!
Kaldırmalar, yayalara bırakılsın mümkünse kardeşim ya! Köpek dışkıları, kırık döküklükler, araçların üzerlerine park yapması yetmiyormuş gibi birde kuaförler kaldırım da müşterilerin saçlarını fönlüyor, boya yapıyor. Zaten jeneratörleri kaldırımın yarısını kaplamış, birde kaldırıma yaslanmış devasa motorlar! Ya lahavle çekmeden, sabır dilenmeden geçip gidemiyorsunuz. Nasıl bir aymazlık, nasıl bir rahatlık “ya siz kimsiniz, kamu malı olan bu kaldırmaları bu şekilde kirletiyor işgal ediyorsunuz?” demiyor kimse diyemiyor!
Valla sevgili okuyucularım gülümseyelim falan diyorum ya yeminle gülümsemek gelmiyor artık içimden. Kendimi gülümsemesi, neşesi gasp edilmiş, çalınmış, algılıyorum, yağmuru da sevmiyorum artık bu yüzden ki yağmur bendenizin nefesi gibi bir şey nefes almaktan da vazgeçiyorum sırf bu yüzden. Sanki ortaçağın Fransa’sındayız Zola’nın kitaplarındaki yoksul sokaklarda.
Ve belediye tarafından acilen bu köpek sahiplerine yaptırım uygulamak gerekiyor, köpeklerine sahip çıksınlar. Sokak köpekleri bile onların pislettiği kadar pisletmiyor etrafı. Kaldırımlar doğru düzgün onarılsın, kaldırım kenarına park yasağı gelsin. Kuaförler ve de diğer esnaf kaldırımları işgal etmesin, herkes içeri girsin, zaten adım başı inşaat, onların çektikleri perdeler sokağa taşmış. Yeter ama bu gariban insanlar isyan etmeden, lahavle çekmeden, sabır dilenmeden çekip gitsinler işlerine, okullarına yani. Belediye eleman alsın, işçi alsın bütün sokakları tek tek dolaşsın, eksik gedik ne varsa bildirilsin, bunları yapmıyorsa bile yazdıklarımızı okusun ve ciddiye alsınlar bari! Biz yazmaktan bıktık belli ki kimsenin okuduğu, okuduysa bile ciddiye aldığı yok. Saldım çayıra Mevla’m kayıra durumları… Anlayış… Anlayış… Hep vatandaş mı anlayış gösterecek, zaten pahalıktan, vergilerden beli bükülmüş, yoksulluk sınır aşmış, işsizlikten depresyonda gençler, bundan fazlasına dayananlara artık ne denir bendeniz bilmiyorum ya da biliyorummmm.
Ve sevgili okuyucularım sinirliyim bu sabah gördüklerim yüzünden yoksa öyle uyanmadım. Okullar kapandı yarıyıl tatili başladı. Bazı çocuklar tatile çıktı bile bazı çocuklar ise okul yüzü görmeden, kocaya varmadan -çocuk anne- oldu. Bebeklerinin geleceği meçhul, kendilerinin ki ise ondan meçhul? Ve biz her şey doğru düzgünmüş gibi kahve dünyasında kahvemizi yudumlarız denize karşı!
Şehit haberleri ile bir kez daha yıkıldık, bir kez daha evlere ateşler düştü, bir kez daha çocuklar babasız, analar evlatsız kaldı, bir kez daha biz evlerimizde aptal bir diziyi kovalarken onlar şehit oldu! Tanklarımız Hatay sınırında beklemede, evlerde acı, korku kol geziyor. Sokaklar darmaduman. Ve biz kişisel sıkıntılarımızı konuşuyoruz.
Valla havalar soğudu bizimde bütün duygularımız soğukla birlikte şahlandı. Sinirliyiz, üzgünüz, kızgınız, yaralıyız, yastayız! Ama yine de bir şey yokmuş gibi yaşayıp gidiyoruz.
& & & & &
Şubat’ın 3’ünde yapılacak olan CHP genel başkanlığı için şimdiden iki aday çıktı bile. Sayın Muharrem İnce ve sayın Ümit Kocasakal. Bendenizin adayı Ümit Kocasakal. Hayırlısı olur inşallah hayat devam ediyor istersen kız istersen küs! Ve sevgili okuyucularım sağlıkla ve sevgiyle kalalım her şeye rağmen tabi bu arada gülümseyebilirsek gülümseyelim de. Hep birlikte ayrımsız gayrımsız. Yase
& & & & &
500 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna adını yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı.
Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı, insanlar çarpıştılar, bir birlerini ittirdiler, tamamen bir kaos ortamı oluştu. 5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştı.
Konuşmacı bu sefer herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyledi. Bir kaç dakika içinde herkes kendi balonuna kavuşmuştu. Konuşmacı dedi ki: “Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor. Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur… Mutluluğun peşinden gitmek…”
Tiffany Moore
& & & & &
Oğuz Atay Kimdir?
1934 yılında İnebolu’da dünyaya geldi. 1951 yılında Ankara Maarif Kolejini, 1957 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesini bitirdi. 1960 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Bölümünde Öğretim Üyesi oldu. 1975 yılında Doçent olan Atay, “Tutunamayanlar” adlı romanıyla tanındı ve bu romanla 1970 TRT Roman Ödülünü kazandı. Oğuz Atay 13 Aralık 1977 beyninde oluşan bir tümör nedeniyle henüz 44 yaşında İstanbul’da hayatını kaybetti. Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığına defnedildi.
Günün Şiiri
Cam Kırıkları Gibidir
“Cam kırıkları gibidir
bazen kelimeler;
ağzına dolar insanın.
sussan acıtır,
konuşsan kanatır..”
Oğuz ATAY
Gel Seninle
Gel seninle
Bir daha ağlayalım
Yaşanmışlara
Yaşanmamışlara
Bir de hiç
Yaşanamayacaklara.!
Oğuz ATAY
Provası Yok Hayatın
Provası yok bu hayatın.
Ne yeniden yaşamak mümkün,
Ne de yaşadıklarını silebilmek.
Önemli olan
İlk defa değil son defa
Sevebilmek..
Oğuz ATAY
Günün Fıkrası
Kırk Yıllık Sirke
Bir Arkadaşı Nasrettin Hoca‘ya sormuş; “Hocam sizde kırk yıllık sirke varmış…” Nasrettin Hoca da: “Var” demiş… Arkadaşı: “Biraz versene ilaç yapacağım” demiş… Nasrettin Hoca: “Her isteyene verseydim o sirke kırk yıl durur muydu sence?” demiş…
& & & & &
Yeryüzündeki herkes ölür ve Tanrı’nın huzuruna çıkarlar… Tanrı der ki: “Erkekler 2 sıra olsun, bir sırada kadınlar tarafından yönetilen erkekler, diğer sırada karılarını yöneten erkekler.. Ayrıca bütün kadınları cennete aldım onlar meleklerle birlikte gidecekler şimdi…” Böylece kadınlar gittikten sonra Tanrı erkeklerin karşısına geçer… Bir bakar ki karıları tarafından yönetilen erkeklerin sırası 100 km.den uzun… Ama karılarını yöneten erkeklerin sırasında sadece bir adam duruyor… Tanrı diğer sıradakilere çok kızar “Kendinizden utanın!! Sizi bu dünyada güç ve idarenin temsilcisi olarak yarattım ve şuraya bak, hepiniz güçsüz karaktersiz 100 km.lik bir sıra olmuşsunuz… Bakın bir tek erkek kulum şu yan sırada tek başına gururla dikiliyor… Ondan ders alın!!! Oğlum,sen anlat bunlara, sen ne yaptın da “karısını yöneten erkekler” sırasında bir tek sen oldun????” Ve adam cevap verir: “Bilmem… karım bana burada durmamı söyledi…”
Günün Sözü
Acı çekmek, ölmekten daha çok cesaret ister.
Napoleon
Acı çekmeyenler, başkalarının acı çekebileceğini akıllarını bile getirmezler.
Samuel Johnson
Acı tanımamış olmak, büyük bir acıdır.
Cicero