Ve Sokaklar Sessiz…

0
290

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Korona Hanım geldi etrafı hallaç pamuğu gibi savurdu. Marketler talan edildi, sokaklar bir anda terk edildi, okullar kapandı, otobüslerde, uçaklarda yer kalmadı, otogarlar tıklım tıklım korku dolu yorgun insanlarla dolu, ellerini alkol ve kolonyayla silmekten derileri incelecek nerdeyse. İş yerleri sinek bile bulamadı avlayacak. Dün gelen şehit haberleri evlerimize kor gibi düşerken nsanlar alışverişte marketleri talan ediyordu duymadılar bile. Gazeteciler içerde ondan da bihaberler… Varsa yoksa sevgili korona ah ya ne kadar da kendimizi severmişiz. Ne şehitler ne de savaş ne de duran ekonomi kimsenin derdi değil valla doğduğu Çin’de bile böylesine bir ihtişamla karşılaşmadı yani!

Neyse okullar kapandı, çocuklar evlere yollandı ya bu iyi oldu. Anneler evleri bir temizledi bir temizledi inanılır gibi değil köşe bucak dezenfekte edildi. Çocuklar balkona bile çıkarılmıyor oysa bu sabah hava günlük güneşlik sanki dün o kadar sinirli, bağırıp çağıran, tozutan, yağan kendisi değilmiş gibi. Ve tam  “eskicilerde tatilde” diyeceğim iki hatta üçü birlikte “haydi eskiler alırım eeskici geldi” diye acayip bir sesle bağırmaya başladılar… Onlarında umurunda değil bazı şeyler, ekmek peşindeler. Aslında onlara her gelişlerinde vermek istediğim o kadar şeyler var ki söylesem korona hanıma gerek kalmadan boylardım tahtalı köyü alimallah… Neyse her şey gibi bu da miadını doldurup çekip gidecek ya da mutasyona uğrayıp azıcık ehlileşecek, biz o güne dek önlemlerimizi mantık çerçevesinde alırsak. Koronadan daha tehlikeli olan korkuya kapılırsak peşin peşin kaybederiz yani depremde insanlar depremden çok korkusundan ölüyorlar.

Bu yüzden soğukkanlı, akıllı ve mantıklı olmak zorundayız ve tabi hijyen yani aslında onu hatırlatmamak gerek çünkü normal hayatımızda hijyen çok önemli yani şimdi kendi hesabıma daha çok ellerimi yıkamıyorum. Daha çok banyo yapmıyorum çünkü zaten bunları mantık çerçevesinde yapıyorum.

Ve sevgili okuyucularım dilerim yayılmadan çeker gider hanımefendi onu daha çok ağırlamak zorunda kalmayız. Ve sağlıkla ve sevgiyle kalalım ayrımsız, gayrımsız her zaman. Yase

& &  & & &

Calinus ve Deli

Calinus, etrafındaki dostlarına: “Bana filan ilacı verin” dedi. İçlerinden birisi: “Ey üstad” dedi, “Bu ilacı delilik için verirler. Delilik ise senden uzak…”

“Bana bir deli baktı” dedi Calinus. “Bir müddet yüzümü seyretti. Bana göz kırptı, sonra yenimi yakamı yırttı. Onunla bir münasebetim olmasaydı nasıl olur da yüzünü bana çevirirdi?! Benim onunla bir ilgim olmasaydı, nasıl olur da gelir bana çatardı? İki kişi uzlaştı mı, aralarında ortak bir özellik var demektir. Kuş ancak kendi cinsinden olan kuşlarla uçar. Kendi cinsinden olmayanla sohbet, adeta mezara girmedir.”

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım kitap fuarında tanıştığım 12 sınıf öğrencisi Umut Berberoğlu’nun bir yazısını paylaşmak istiyorum. İskenderun Rotary Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Muhasebe bölümü 12. Sınıf öğrencisi olan Umut küçük yaşlardan itibaren yazı çalışmaları yapıyor. Hatta roman yazmaya başlamış, taslaklarını okuduğumda baya şaşırdım ve gerçekten çok beğendim Geleceğin büyük yazarlarından olacağına inancım çok zaten o da bunu hedefliyor. Bu yüzden ilk yazısını sayfamda paylaşmak istedim. Dilerim devamı gelir.

& & & & &

Gerçek Has

Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sâkin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı; Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sâkinlik beni yormaya başlamıştı. Eşimin bir zamanlar çok sevdiğim bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu. İş ilişkiye gelince oldukça içli, hattâ aşırı hassas bir kadınım. Romantik anlara, küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum. Oysa kocamın sakinliği, başka bir deyişle vurdumduymazlığı, evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış, uzaklaştırmıştı.

Sonunda kararımı ona da açıkladım: boşanmak istiyordum. Şaşkınlıktan gözleri açılarak ‘niye?’ diye sordu. ‘Gerçekten belli bir sebebi yok’ dedim, ‘sadece yoruldum.’ Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu: işte, sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki! Sonunda sordu: ‘seni caydırmak için ne yapabilirim? ‘ Demek ki söyledikleri doğruydu: insanların mizacı asla değiştirilemiyordu. Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu. ‘İşte mesele tam da bu’ dedim. ‘Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim. ‘ ‘Diyelim dağın tepesinde bir uçurum kenarında bir çiçek var. O çiçeği benim için koparmak, düşüp vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına, hattâ ölümüne mâlolacak. Bunu benim için yapar mısın?’ Yüzümü dikkatle inceledi ve ‘Sana bunun cevabını yarın vereceğim’ dedi. Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu.

Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu. Boş bir süt şişesini mutfak masasının üzerine koymuş, altına da bir not bırakmıştı. ‘Sevgilim’ diye başlıyordu, ‘O çiçeği senin için koparmazdım’ Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam ettim. ‘Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında, onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım var.’ ‘Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden önce eve varabilmem üzere koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım var.’! ‘Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde hep yolu kaybettiğinden, yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var.’ ‘Her ayki ziyaretinde sebep olduğu, karnındaki krampları rahatlatabilmem için avuçlarıma ihtiyacım var.’ ‘Evde oturmayı sevdiğinden, içe kapanıklığını dağıtmak, can sıkıntını hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem, hikâyeler anlatabilmem için ağzıma ihtiyacım var.’! ‘Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan gözlerinin bozulması kaçınılmaz olduğundan, yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem, saçlarında görülmesini istemediğin beyaz telleri ayıklayabilmem, merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem, çiçeklerin renginin gençliğinde senin yüzünün rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için gözlerime ihtiyacım var.’

başını göğsüme yasla ile ilgili görsel sonucu

‘Ama seni benden daha fazla seven biri varsa, evet o uçuruma gidip, o çiçeği senin için koparırım bir tanem.’ Baktım, mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu. Göz yaşlarım mektuba düşüyordu. ‘Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa lüften kapıyı aç canım. Çok sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum.’ Koşarak kapıyı açtım. Endişeli bir yüzle ve ellerinde sıkıca tuttuğu susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi. Artık çok iyi biliyordum: beni ondan daha çok kimse sevemezdi. O çiçeği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim. Bu gerçek aşktı… İlk yıllardaki heyecanlar içinde görmeye alıştığımız aşkın, seneler sonra o heyecanlar kaybolup gittiğinde, huzur ve durgunluk içinde de hep var olmaya devam ettiğini göremeyebiliyoruz. Oysa aşk hep vardır. Belki artık heyecansız, belki artık romantik değil… Belki sıkıcı, tekdüze, hatta belki yüzsüz… Ama hep oralarda bir yerdedir. Çiçekler ve romantik dakikalar ilişkinin başlaması için elbette gereklidir. Bir zaman sonra bunlar gitse de gerçek aşkın sütunu ebedi kalır. Hayat tam da böyle bir şeydir.

& & & & &

Çağımızın Dijital Hastalığı: İnternet Bağımlılığı

İnsanoğlu yaradılışından bu yana birbiriyle etkileşim içinde olmuştur. Teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanlar arasındaki sohbet daha fazladır. İnsanlar arasındaki ilişki bağı sıkı bağlanmış araya sohbet muhabbet engeli girmemiştir. İlerleyen zamanlarda teknolojinin gelişmesiyle birlikte insanlar arasındaki iletişim biraz daha azalmış ve git gide bitmiştir. İnsanın en önemli özelliklerinden biri de meraklı olmasıdır. Her yeni çıkan buluş üretim olarak ortaya çıkmasından itibaren insanlar ona merak sarıp ona bağlanmışlardır. İnternet de bunlardan bir tanesidir. İnternet; özellikleri ve daha birçok sunduğu nimetle birlikte insanoğlunun gönlünde taht kurmuştur. İnsanlar arasındaki ilişki artık internet üzerine kurulu basit, geçici ve çabuk bitebilen ilişkiler haline gelmiştir. İnsanlar ve internet arasındaki bu bağ ilerleyerek hastalık haline dönüşmüştür. İnsanların sadece arama amaçlı kullandıkları telefonları artık yanlarında sürekli taşıdıkları, en önemli sırlarını bilen bir dost haline gelmiştir. Teknolojinin bu denli ilerlemesinin yararlı olması kadar zararlı yanları da vardır. Örneğin; bilgi kirliliği, göz, bel, boyun rahatsızlıkları gibi… İnternetin bu denli yaygın olarak kullanılması daha sonra bilgi kirliliklerine ve internet ortamında ahlak dışı bilgilerin yer almasına yol açmaktadır. Bir tür hastalık olan bağımlılığın tedavisi bulunmakta lakin bağımlı olduğunu kabul etmemektedir. İnternetin bağımlı halde kullanılması ve bu sorunun önüne geçilmemesi halinde daha birçok kötü sonuçlar ortaya çıkacaktır.

Umut Berberoğlu

Günün Şiiri

Gözlerim
Gözlerim maviliğin ruhudur.
Fecirlerin tebessümü içer.
Berraklığında ilah çocukları uyur
Ve emer sükutu beyaz gölgeler
Ahmed ARİF

Maviye Çalar
Maviye
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem
Senden gayrısına yoksam
Bozuksam
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık…
İtten aç
Yılandan çıplak,
Vurgun ve belâ
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N’olur gel,
Ay karanlık…
Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş
Etme gel,
Ay karanlık…
Ahmed ARİF

Günün Sözü

Derdi Dünya Olanın, Dünya Kadar Derdi Olur.
Yunus EMRE

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here