Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Mehmetçik savaşta, her şehit haberi yüreğimize derin bir çentik atmaya devam ediyor… Eğitim öğretim acınacak durumda, işsizlik, kayırmacılık, ayrımcılık tavan yapmış vaziyette… 14 tane şeker fabrikası satılmak için beklemekte. Elektrik faturaları ile vatandaştan alınan kayıp, kaçak elektrik paraları cebimizi yakıyor, yetmiyor, kendimizi her ay aptal ötesi hissettiriyor diğer faturalardaki baya yekûn tutan ıvır zıvırdan hiç söz etmiyorum bile. Çaktırmadan her şeyi zamlı alıyoruz hiç bir şey yokmuş gibi de yaşayıp gidiyoruz.
Kapalı kapılar ardında yaşananlar kafamızı hallaç pamuğu gibi dağıtıyor, akıl erdiremiyoruz artık hiçbir şeye. Çocuk tacizleri, delice bir hızla arttı bunun için caydırıcı önlemler yok zaten de olamaz… Değişik adlı cemaatlerin liderleri her an bir fetva vermek sureti ile nerdeyse tacizcileri haklı çıkaracak çünkü. Son fetva yine bir cemaatten geldi. “Bir zamanlar kızları diri-diri gömüyordu oysa öldürüp atsalar daha iyi olurmuş. Çünkü kızlar potansiyel birer suç aleti.” Bu çokbilmiş aklını bel altından yukarı kaldırmayan gafiller kendilerini düzelteceklerine kızları öldürmenin daha doğru olabileceğini söylüyorlar. Valla başlayın yok etmeye anca bitirirsiniz. Sonrada aklınız bel altından çoğuna ermediği içinde Lut kavmine dönersiniz! Hiç mi düşünmezler onları doğuran kim? Eşleri kim, kız çocuğunun dünyaya gelmesindeki en büyük rol kimin? Cehalet yobazlığı getirdi ve ne yazık ki gerçek dinin yerine yobazlık geldi.
Bu güzel ülke, bu yaşananları hak etmiyor diye düşünüyorum. Ve milletvekili olabilmek için yaş sınırı 18’e çekilmişti ya şimdide Belediye başkanı olabilme yaşı 18 olarak belirlenmiş. Gençlere duydukları bu güvenden dolayı teşekkürler doğrusu!
Ve sevgili okuyucularım gerçekten kendimizi korumak zorundayız artık. Çünkü, şiddet sokaklarda. Geçenlerde yazmıştım deniz kenarında öldüresiye dövülen çocuğu, herkesin önünde tekme tokat dövdüler ya kimse karışmamış herkes kör sağır kesilmişti. Ve işte o kör sağır durumlarından ötürü geçtiğimiz hafta içerisinde İskenderun’da gece saat 21.00 sıralarında Pınarbaşı Mahallesinde genç bir iş adamı bıçaklanarak işçisi tarafından öldürüldü… Evet, kör sağır durumları işte… Birbirimizin sesini duymuyoruz, bir birimizi görmüyoruz çünkü bakmıyoruz, bakmaktan korkuyoruz ve sonunda öylece ölüp gidiyoruz.
Allah sabır versin ailesine Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. Ve sevgili ülkem çok güzel görünüyor ama kocaman bir balçık gibi bizi yutmayı bekliyor, adımını attığında batıyorsun, ah bize bunları söyleten kader mi kendi seçimimiz mi bilemiyorum?
Ve cumhur ittifakı valla bendeniz bir şey anlamadım anladığımda bana kalsın.
Ve İyi Parti Genel Başkanı Sayın Akşener geçtiğimiz günlerde İskenderun’daydı. Umutlu olmak istiyorum ama kendisinin dediği gibi AKP ve MHP arasında kurulan Cumhur ittifakı İyi Partiye karşı gerçekleştirilmiş olabilir. Ve amaç tabi belli… Dilerim adil olmak adına baraj düşürülür ve birçok parti meclise girme olanağı bulur. Ve aslında umut umudun bittiği yerden doğar.
Ve bendeniz resim yapayım en iyisi! Ha-ha-ha bugün ressamlar günüymüş. Arkadaşlarım kutlamış sağ olsunlar ama bendenizin haberi bile yok. Eh emperyalistler savaş çıkarır, kapitalistler günlere isim verir. Bu gün ressamlara kıyak olarak bedava boya, tuval falan dağıtıyorlarsa bu güne itiraz etmeyeceğim valla.
Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlıkla sevgiyle kalalım hep birlikte ayrımsız gayrım sız. Yase
& & & & &
Günün birinde yolu bir dergâha düşen kendi halinde bir adam, dergâhta, bir Mevlevi ile bir Bektaşi’nin sohbet ettiklerini görünce yanlarına yaklaşır. Kendini tanıtır ve dergâhı merak ettiğini, nasıl zikir edildiğini izlemek için geldiğini söyler.
Erenler başlar adama çeşitli nasihatlerde bulunmaya, her biri kendi yolunu mümkün olan en tatlı dille anlatmaya çalışır. Adam bir yandan onları dinlerken, bir yandan da gözleri onların giysilerine takılır. Mevlevi’nin giydiği kıyafette kollar o kadar geniş ve uzundur ki hem içine üç kişinin birden kolu sığabilir, hem de uzun olduğu için yalnızca kolları değil, elleri de kapatmaktadır. Bektaşi’nin kıyafetinde ise tam tersi bir durum vardır. Elbisenin kolu daracıktır, neredeyse tene yapışmıştır; üstelik kısa olduğu için, eller ta bileklere kadar açıktır. Bu duruma hayret eden adam, sebebini öğrenmek ister.
Büyük merakla, önce Mevlevi’ye sorar: “Pirim, kıyafetinizin kolları neden o kadar geniş ve uzun; bunun özel bir sebebi var mı?”
“Mevlevi hiç beklemediği bu soru karşısında oldukça şaşırır. İki kolunu da biraz yukarıya kaldırır, sonra ellerini birleştirerek kollarını daire sekline getirir ve şöyle der: “Evet, özel bir sebebi vardır. Çünkü biz insanların günahlarını, ayıplarını, kusurlarını örteriz. Başkaları görmesin diye üzerini kapatırız.”
Yanıttan oldukça hoşnut olan adam aynı merakla bu kez Bektaşi’ye döner: “Peki ya siz, pirim” Sizin kıyafetinizin kolları neden bu kadar dar ve kısa? Siz insanların günahları ve ayıplarını örtmez misiniz?”
Bektaşi kendi kollarına bakar, birkaç saniyelik bir dalgınlıktan sonra gülümser ve adama bakarak şöyle der: “Biz mi? Bizim geniş kıyafetlere ihtiyacımız yoktur. Çünkü biz insanların günahlarını ve kusurlarını görmeyiz.”
Anonim
& & & & &
Ünlü sanat merkezlerinden birinde, çocuğun biri, vitrinde çok hoş bir tablo görür. Tablonun bedeli oldukça yüksektir. Çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin doğum gününe almayı ister ve bir iş bulup kıt kanaat geçinerek biriktirdiği tüm para ile mağazaya gider.
Şanslıdır, tablo hâlâ satılmamıştır. İçeri girer, tabloyu bir süre yakından izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı bulur ve: “Abimin doğum günü için bu resmi satın almak istiyorum, tüm param da bu kadar” der.
Ressam bir süre düşündükten sonra resmi paketler ve çocuğa satar. Çocuk paketini alır ve teşekkür ederek çıkar. Mağazada ressamın arkadaşları da vardır ve şaşkın-şaşkın sorarlar: “Sen ne yaptın, o resmin değeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar düşük bir rakama sattın?”
Ressam cevap verir: “Evet, ben bu resme milyonlarını verecek bir sürü insan bulabilirdim, ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kişi bulabilirdim?”
Günün Şiiri
Güller Ağlar İçimde
Ne zaman ayrılık saati gelse
En vazgeçilmez yerinde yaşamın
Duysak ayak seslerini akşamın
Ve sokaklardan el ayak çekilse
Bir ürpertiyle duyarım o zaman
Seni çağıran sesi uzaklardan
Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir gariplik çöker içime birden
Kalan tek anı gibi bir devirden
Durmadan çalınır o gamlı beste
Sanki bilir dem hazin öykümüzü
Bulutlar ağlar, kararır gökyüzü
Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir çaresizliğe anlatır gibi
Birden değişir gözlerinin rengi
Mavi solar, koyulaşır yeşilse
Sarınca ruhunu eski bir hüzün
Uçar gider pembeliği yüzünün
Ne zaman ayrılık saati gelse
Uzatsan özlemle dudaklarını
Tüm ağaçlar döker yapraklarını
Ne çiçek kalır ortada, ne bahçe
Sadece uğultusu o rüzgarın
Ve bir umut kırıntısı: Belki yarın
Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir fırtına çıkmışcasına, büyük
İçimdeki güllerin boynu bükük
Bir zaman kalakalırım öylece
Neden sonra gittiğini anlarım
İçimde güller ağlar, ben ağlarım…
Ümit Yaşar OĞUZCAN
Pülümür’ün Yaşsız Kadını
Pülümürün bir dağ köyünde gördüm onu
yaşını sordum bir giz gibi güldü
kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz
yüzüne baktım bir giz gibi güldü
bir asa vardı elinde
bir solmuş kırallığın
kadifeden harmanisi üzerinde
bir hititliydi o bir selçukluydu
bir ermeniydi bir kürttü
bir türk
yaşını sordum bir giz gibi güldü
koluma girdi bir soylu kadınca
tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini
beni tek gözlü sarayına götürdü
köy yapısı kulübesinin
zamanı onda yitirdim ben
yitik zamanlara onda eriştim
en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında
bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim
Bülent ECEVİT
Günün Sözü
En derin denizler de boğula boğula becerirsin tek bir nefesle yaşamayı.
F.Nietzsche
Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması. Ne kötüdür ona an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması!
Nazım Hikmet
En kusursuz cinayet, yaşama sevincini öldürmektir.
PauIo CoeIho