Umut Ve Umutsuzluk Yan Yana!

0
138

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Mehmetçik savaşta, her şehit haberi yüreğimize derin bir çentik atmaya devam ediyor… Eğitim öğretim acınacak durumda, işsizlik, kayırmacılık, ayrımcılık tavan yapmış vaziyette… 14 tane şeker fabrikası satılmak için beklemekte. Elektrik faturaları ile vatandaştan alınan kayıp, kaçak elektrik paraları cebimizi yakıyor, yetmiyor, kendimizi her ay aptal ötesi hissettiriyor diğer faturalardaki baya yekûn tutan ıvır zıvırdan hiç söz etmiyorum bile. Çaktırmadan her şeyi zamlı alıyoruz hiç bir şey yokmuş gibi de yaşayıp gidiyoruz.

Kapalı kapılar ardında yaşananlar  kafamızı hallaç pamuğu gibi dağıtıyor, akıl erdiremiyoruz artık hiçbir şeye. Çocuk tacizleri, delice bir hızla arttı bunun  için caydırıcı önlemler yok zaten de olamaz… Değişik adlı cemaatlerin liderleri her an bir fetva vermek  sureti ile nerdeyse tacizcileri haklı çıkaracak çünkü. Son fetva yine bir cemaatten geldi. “Bir zamanlar kızları diri-diri gömüyordu oysa öldürüp atsalar daha iyi olurmuş. Çünkü kızlar potansiyel birer suç aleti.” Bu çokbilmiş aklını bel altından yukarı kaldırmayan gafiller kendilerini düzelteceklerine kızları öldürmenin daha doğru olabileceğini söylüyorlar.  Valla başlayın yok etmeye anca bitirirsiniz. Sonrada aklınız bel altından çoğuna ermediği içinde Lut kavmine dönersiniz! Hiç mi düşünmezler onları doğuran kim? Eşleri kim, kız çocuğunun dünyaya gelmesindeki en büyük rol kimin?  Cehalet yobazlığı getirdi ve ne yazık ki gerçek dinin yerine yobazlık geldi.

Bu güzel  ülke, bu yaşananları hak etmiyor diye düşünüyorum. Ve milletvekili olabilmek için yaş sınırı 18’e çekilmişti ya şimdide Belediye başkanı olabilme yaşı 18 olarak belirlenmiş. Gençlere duydukları bu güvenden dolayı teşekkürler doğrusu!

Ve sevgili okuyucularım gerçekten kendimizi korumak zorundayız artık. Çünkü, şiddet sokaklarda. Geçenlerde yazmıştım deniz kenarında öldüresiye dövülen çocuğu, herkesin önünde tekme tokat dövdüler ya  kimse karışmamış herkes kör sağır kesilmişti. Ve işte o kör sağır durumlarından ötürü geçtiğimiz hafta içerisinde İskenderun’da gece saat 21.00 sıralarında Pınarbaşı Mahallesinde genç bir iş adamı bıçaklanarak işçisi tarafından öldürüldü… Evet, kör sağır durumları işte… Birbirimizin sesini duymuyoruz, bir birimizi görmüyoruz çünkü bakmıyoruz, bakmaktan korkuyoruz ve sonunda öylece ölüp gidiyoruz.

Allah sabır versin ailesine Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. Ve sevgili ülkem  çok güzel  görünüyor ama kocaman bir balçık gibi bizi  yutmayı bekliyor, adımını attığında batıyorsun, ah bize bunları söyleten kader mi kendi seçimimiz mi bilemiyorum?

Ve cumhur ittifakı valla bendeniz bir şey anlamadım anladığımda bana kalsın.

Ve İyi Parti Genel Başkanı Sayın Akşener geçtiğimiz günlerde İskenderun’daydı. Umutlu olmak istiyorum ama kendisinin dediği gibi AKP ve MHP arasında kurulan Cumhur ittifakı İyi Partiye karşı gerçekleştirilmiş olabilir. Ve amaç tabi belli… Dilerim adil olmak adına baraj düşürülür ve birçok parti meclise girme olanağı bulur. Ve aslında umut umudun bittiği yerden doğar.

Ve bendeniz resim yapayım en iyisi! Ha-ha-ha bugün ressamlar günüymüş. Arkadaşlarım kutlamış sağ olsunlar ama bendenizin haberi bile yok. Eh emperyalistler savaş çıkarır, kapitalistler günlere isim verir. Bu gün ressamlara kıyak olarak bedava boya, tuval falan dağıtıyorlarsa bu güne itiraz etmeyeceğim valla.

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlıkla sevgiyle kalalım hep birlikte ayrımsız gayrım sız. Yase

& & & & &

Günün birinde yolu bir dergâha düşen kendi halinde bir adam, dergâhta, bir Mevlevi ile bir Bektaşi’nin sohbet ettiklerini görünce yanlarına yaklaşır. Kendini tanıtır ve dergâhı merak ettiğini, nasıl zikir edildiğini izlemek için geldiğini söyler.

Erenler başlar adama çeşitli nasihatlerde bulunmaya, her biri kendi yolunu mümkün olan en tatlı dille anlatmaya çalışır. Adam bir yandan onları dinlerken, bir yandan da gözleri onların giysilerine takılır. Mevlevi’nin giydiği kıyafette kollar o kadar geniş ve uzundur ki hem içine üç kişinin birden kolu sığabilir, hem de uzun olduğu için yalnızca kolları değil, elleri de kapatmaktadır. Bektaşi’nin kıyafetinde ise tam tersi bir durum vardır. Elbisenin kolu daracıktır, neredeyse tene yapışmıştır; üstelik kısa olduğu için, eller ta bileklere kadar açıktır. Bu duruma hayret eden adam, sebebini öğrenmek ister.

Büyük merakla, önce Mevlevi’ye sorar: “Pirim, kıyafetinizin kolları neden o kadar geniş ve uzun; bunun özel bir sebebi var mı?”

“Mevlevi hiç beklemediği bu soru karşısında oldukça şaşırır. İki kolunu da biraz yukarıya kaldırır, sonra ellerini birleştirerek kollarını daire sekline getirir ve şöyle der: “Evet, özel bir sebebi vardır. Çünkü biz insanların günahlarını, ayıplarını, kusurlarını örteriz. Başkaları görmesin diye üzerini kapatırız.”

Yanıttan oldukça hoşnut olan adam aynı merakla bu kez Bektaşi’ye döner: “Peki ya siz, pirim” Sizin kıyafetinizin kolları neden bu kadar dar ve kısa? Siz insanların günahları ve ayıplarını örtmez misiniz?”

Bektaşi kendi kollarına bakar, birkaç saniyelik bir dalgınlıktan sonra gülümser ve adama bakarak şöyle der: “Biz mi? Bizim geniş kıyafetlere ihtiyacımız yoktur. Çünkü biz insanların günahlarını ve kusurlarını görmeyiz.”

Anonim

& & & & &

Ünlü sanat merkezlerinden birinde, çocuğun biri, vitrinde çok hoş bir tablo görür. Tablonun bedeli oldukça yüksektir. Çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin doğum gününe almayı ister ve bir iş bulup kıt kanaat geçinerek biriktirdiği tüm para ile mağazaya gider.

Şanslıdır, tablo hâlâ satılmamıştır. İçeri girer, tabloyu bir süre yakından izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı bulur ve: “Abimin doğum günü için bu resmi satın almak istiyorum, tüm param da bu kadar” der.

Ressam bir süre düşündükten sonra resmi paketler ve çocuğa satar. Çocuk paketini alır ve teşekkür ederek çıkar. Mağazada ressamın arkadaşları da vardır ve şaşkın-şaşkın sorarlar: “Sen ne yaptın, o resmin değeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar düşük bir rakama sattın?”

Ressam cevap verir: “Evet, ben bu resme milyonlarını verecek bir sürü insan bulabilirdim, ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kişi bulabilirdim?”

Günün Şiiri 

Güller Ağlar İçimde

Ne zaman ayrılık saati gelse

En vazgeçilmez yerinde yaşamın

Duysak ayak seslerini akşamın

Ve sokaklardan el ayak çekilse

Bir ürpertiyle duyarım o zaman

Seni çağıran sesi uzaklardan

 

Ne zaman ayrılık saati gelse

Bir gariplik çöker içime birden

Kalan tek anı gibi bir devirden

Durmadan çalınır o gamlı beste

Sanki bilir dem hazin öykümüzü

Bulutlar ağlar, kararır gökyüzü

Ne zaman ayrılık saati gelse

Bir çaresizliğe anlatır gibi

Birden değişir gözlerinin rengi

Mavi solar, koyulaşır yeşilse

Sarınca ruhunu eski bir hüzün

Uçar gider pembeliği yüzünün

Ne zaman ayrılık saati gelse

Uzatsan özlemle dudaklarını

Tüm ağaçlar döker yapraklarını

Ne çiçek kalır ortada, ne bahçe

Sadece uğultusu o rüzgarın

Ve bir umut kırıntısı: Belki yarın

Ne zaman ayrılık saati gelse

Bir fırtına çıkmışcasına, büyük

İçimdeki güllerin boynu bükük

Bir zaman kalakalırım öylece

Neden sonra gittiğini anlarım

İçimde güller ağlar, ben ağlarım…

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Pülümür’ün Yaşsız Kadını

Pülümürün bir dağ köyünde gördüm onu

yaşını sordum bir giz gibi güldü

kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz

yüzüne baktım bir giz gibi güldü

bir asa vardı elinde

bir solmuş kırallığın

kadifeden harmanisi üzerinde

bir hititliydi o bir selçukluydu

bir ermeniydi bir kürttü

bir türk

yaşını sordum bir giz gibi güldü

koluma girdi bir soylu kadınca

tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini

beni tek gözlü sarayına götürdü

köy yapısı kulübesinin

zamanı onda yitirdim ben

yitik zamanlara onda eriştim

en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında

bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim

Bülent ECEVİT

Günün Sözü

En derin denizler de boğula boğula becerirsin tek bir nefesle yaşamayı.

F.Nietzsche

Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması. Ne kötüdür ona an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması!

Nazım Hikmet

En kusursuz cinayet, yaşama sevincini öldürmektir.

PauIo CoeIho