Umut Oldukça…

0
241

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? 45 öğretmen atanmadıkları için intihar etmiş! Dehşet bir haber… Demek nasıl bir çaresizlik içindeymiş bu arkadaşlar. Yaşam hakkı kutsaldır ve insan aslında  asla dayanmam dediği her şeye dayanabilme özeliğindedir. Bu arkadaşların demek dayanma gücü kalmamış hayatlarına ve onların ardından gözyaşı dökecek, kahrolacak ailelerine rağmen bu yolu seçmişler. Nasıl bir çaresizlik bu? Anlamak mümkün değil.

Ve ondan kötüsü ve anlaşılmayanı eğitim bakanı Nabi Avcı’nın çıkıp bu gençleri gösteri yapmakla suçlaması sonrada psikoloji de bu ilgi çekme yönteminin varlığından söz etmesi. İşte tamda bu… Bu çocuklar atanamadıkları için nasıl bir psikolojik  çıkmaza girmişler ki   sırf gösteriş olsun diye  canlarına kıymış olsunlar? Sağlam  bir zihniyet gösteriş yapmak için ölmek ister mi canım? İnsanın parmağına kıymık batsa avaz, avaz olur. Bu can kardeşim, can gitti mi gelmez, gösteriş için ölmek ne demek! Ki öyle bile olsa bu korkunç bir mesaj değil mi, seslerini duyurabilmesi için insanların ölmesi mi gerekiyor? İçinde bulunduğumuz zamanda savaştan kaçan insanlar canlarını kurtarmak için neler yapıyorlar. Karanlık sularda  bilinmedik bir geleceğe demir atmak  için ne mücadele  veriyorlar, ucunda ölüm bile olsa yaşam umutların peşinden gidiyorlar! Cihan padişahı Sultan Süleyman bile ‘Olmaya devlet cihanda bir nefes ‘sıhhat’ gibi’ demiştir bir  başı ağrıdığı için. Ve 45 öğretmen umutsuzluktan o hale gelmiş ki olmaya “can” umutsuzluk karşında, demişler. Kime yanalım bilmiyorum, çaresizlikten ölümü seçenlere mi,  bu yorumu getirenlere mi  ve bu duruma nasıl düştüğümüze mi? Valla hepsine birden yanıyoruz, kavruluyoruz. Allah’ın aklımızı  koruması için dua ediyoruz yoksa bizde kafayı yeme arifesindeyiz. Nasıl ki 3. Dünya savaşı arifesine gelme başarısını gösterdik ise!

& & & & &

Ve sevgili  okuyucularım kafayı yememek için, tinsel ve tensel sağlığımız için sanata sığınıyoruz. Ayna Kültür ve Sanat Derneğinin Çarşamba etkinlikleri bütün hızı ile devam ediyor. Kültürel, sanatsal konular, değişik konuklarla iki saat gibi  bir zaman diliminde  konuşuluyor, tartışılıyor ve dikkat çekiliyor sorunlara. Bazen yalnızca sanat konuşuluyor, o zaman şiirler, öyküler, romanlar konuşuluyor, bu haftanın  konuğua bendeniz oluyorum. Sağ olsunlar yerel sanatçılar babında bendenizi bu kategori içinde değerlendirerek  sohbet babında söyleşiye davet etiler. Bu Çarşamba günü saat 12 ve 14 arası dernekte olacağız. Keyifli bir söyleşi olacağını düşünüyorum, sizin katılımınızla tabi ki bütün okuyucularım davetlidir buradan duyuruyorum.

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgi ile kalalım diyorum hep birlikte ayrımsız gayrımız. Yase

& & & & &

M U C İ Z E…

Sally, küçük kardeşi George hakkında anne ve babasının konuşmalarını duyduğu zaman yalnızca sekiz yaşındaydı. Kardeşi çok hastaydı ve onu kurtarabilmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı.

George’nin yalnızca çok pahalıya mal olacak bir ameliyatla kurtulma şansı vardı fakat bunun için yeterli paraları yoktu. Babasının, umutsuz bir biçimde annesine şöyle fısıldadığını duymuştu Sally; “Yalnızca bir mucize onu kurtarabilir.”

Bu sözleri duyar duymaz, usulca kendi odasına yürüdü Sally. Domuz biçimindeki kumbarasını gizlediği yerden çıkartarak içindeki paraları yavaşça yere dökerek saymaya başladı. Yanılgıya düşmemek için tam üç kez saydı kumbaradan çıkardığı bozuk paraları. Sonra hepsini cebine koyarak aceleyle evden çıkıp, köşedeki eczaneye gitti.

Eczacının dikkatini çekebilmek için büyük bir sabırla bekledi. Eczacı çok yoğundu ve bir adama ilaçlarını nasıl kullanacağını anlatıyordu. Bu yoğun çalışmanın arasında sekiz yaşındaki bir çocukla ilgilenmeye hiç niyeti yoktu ama Sally’nin beklediğini görünce “Evet, ne istiyorsun söyle bakalım” dedi. “Biraz acele et, gördüğün gibi beyefendiyle ilgileniyorum” diyerek yanındaki şık giyimli adamı gösterdi. Sally “Kardeşim” dedi. Sessizce yutkunduktan sonra devam etti: “Kardeşim çok hasta, bir mucize almak istiyorum.” Eczacı Sally’e bakarak: “Anlayamadım” dedi. “Şeyy, babam ‘Onu ancak bir mucize kurtarabilir’ dedi, bir mucize kaç paradır, bayım?”

Eczacı Sally’e sevgi ve acımayla baktı bu kez: “Üzgünüm küçük kız, biz burada mucize satmıyoruz, sana yardımcı olamayacağım” dedi.

Sally o kadar kolay vazgeçmek istemedi. Eczacının gözlerinin içine bakarak “Karşılığını ödemek için param var benim, bana yalnızca fiyatını söylemeniz yeterli” dedi. Bu arada Sally ve eczacının yanında bekleyen iyi giyimli bey Sally’e dönerek “Ne tür bir mucize gerekiyor kardeşin için küçük hanım?” diye sordu.

“Bilmiyorum” dedi Sally. Sonra gözlerinden aşağı süzülen yaşlara aldırmaksızın devam etti: “Tek bildiğim, o çok hasta ve annem ameliyat olmazsa kurtulamayacağını söyledi ailemin de ameliyat için ödeyebilecekleri paraları yok. Ama babam ‘Onu ancak bir mucize kurtarabilir’ deyince ben de paramı alıp buraya geldim.”

“Peki, ne kadar paran var?” diye sordu iyi giyimli adam. “Bir dolar ve on bir sent” dedi Sally. “Ve dünyadaki tüm param bu!” “Bu iyi bir şans, küçük kardeşini kurtarmak için gerekli olan mucize için yeterli bu para” dedi, iyi giyimli adam.

Adam bir eline parayı aldı, öteki eliyle de Sally’nin elini tutarak “Beni yaşadığın yere götürür müsün lütfen?” diye sordu. “Küçük kardeşini ve aileni tanımak istiyorum” dedi. İyi giyimli adam Dr. Carlton Armstrong’du ve George için gerekli olan ameliyatı yapabilecek tanınmış bir cerrahtı.

Ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve aile hiçbir ödeme yapmamıştı. Hep birlikte mutluluk içinde evlerine döndükleri zaman hâlâ yaşadıkları olayların etkisinden kurtulamamışlardı. Anne: “Hâlâ inanamıyorum. Bu ameliyat bir mucize! Doğrusu maliyeti ne kadardır merak ediyorum” dedi. Sally kendi kendine gülümsedi. O bir mucizenin kaça mal olduğunu çok iyi biliyordu. Tam tamına bir dolar ve on bir sent!

Çeviri: Nuray Bartoschek

“EN OLMAYACAK YERDE, EN OLMAYACAK ZAMANDA

EN OLMAYACAK OLAY, HER ZAMAN VE HER YERDE OLABİLİR…

UMUT OLDUKÇA”

Günün Şiiri

GÖÇ 

Göç oldu bir acıdan öbür acıya
oysa sağrısı kurumamıştı atımızın
daha dün sürüp gelmiştik buralara
bugün göründü yine yolların ucu

Devrildi kıl çadırlar seher vakti
usulca uyandırıldı çocuklar
ve kadınlar bohçası çözülmemiş
bir keder gibi gibi düştüler yola

Turnalar gitti biz gittik
bitmedi peşimizdeki nal sesleri
nerde konaklasak tedirgindik
kuruyordu ırmaklar ve göller

Bir yangın gibi taşıyıp durduk
kederi ve acıyı göğsümüzde
yer gök duman içindeydi sanki
genzimizi   yakıyordu ayrılıklar

Zulüm bırakmadı peşimizi hiç
biz gittik o buldu izimizi
konar göçer olduk yedi iklimde
tanığımızdır dağlar taşlar

Yalnız bir öfke ışıltısı kaldı
gözlerimizin yorgun sularında
yaşamak bir inat oldu artık
yaşamak bir direnme oldu zulme

Ve işte devrildi yine kıl çadırlar
göç başladı bir acıdan bin acıya
Geride akşamın küllenen ateşi
ve susturulmuş çocuk sevinçleri kaldı

Ahmet TELLİ 

Günün Fıkrası

Bir gün Amerikalı bir bilim adamı mavi maymunları incelemek üzere Türkiye’ye gelir. Mavi maymunların da en sık olduğu bölge Temel’in köyünün olduğu bölgedir. Bilim adamı köye gelir ve köy kahvesinden birine köyün en iyi nişancısının kim olduğunu sorar. Adamın biri bu köyün en iyi nişancısının Temel olduğunu söyler. Bunun üzerine bilim adamı Temel’i çağırtır. Temel gelir bilim adamı bir bakar, Temel’in bir tane eski tüfeği bir tanede uyuz köpeğinden başka bir şeyi yoktur. Kendi kendine en iyi nişancı buymuş ne yapalım der. Bilim adamıyla Temel ormana giderler. Temel bilim adamına “Bak şimdi ben ağaca çıkacağım ve sallayacağım, maymun düşerse sen bir şey yapma köpek onu bayıltır. Bilim adamı merakla sorar “Peki tüfek ne işe yarayacak.” Temel “Ağaçtan maymun yerine ben düşersem o silahla köpeği vuracaksın”

Günün Sözü

Yaşamak dünyadaki en nadir şey, Çoğu insan var oluyor, o kadar…

Oscar Wilde

Dağı yerinden oynatan adam küçük taşları taşıyarak başlar…

Konfuçyüs

Ey özünün sırlarına akıl ermeyen; Suçumuza, duamıza önem vermeyen;

Günahtan sarhoştum, ama dilekten ayık; Umudumu rahmetine bağlamışım ben.

Ömer HAYYAM

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here