Tatlı Dil ve Sevgi

0
134

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yine darmadağın gündem, yine düşüncelerimiz bizden çok uzak, dilimiz lal! Bütün bunlar yetmezmiş gibi havalar sıkıntılı, kapalı ve sokaklar toz toprak içinde… İkisi bir araya gelince korkunç bir baskı oluşuyor insanın göğsünde, nefes almakta güçlük çekiyoruz ve en kötüsü o kadar toz altı oluyoruz ki kendimizi korkunç kirli algılıyoruz “aklı olan bu havada dışarı çıkmaz” diye düşünüyorum.

Zorunda olunca da bir an önce dönüp duşa girmek istiyoruz. Köşe başlarında  asılı duran levhalarda, yan durup   gülümseyen başkanın resmi altında belediye çalışıyor, İskenderun kazanıyor diyor ya… Valla belediye çalışıyor İskenderun boğuluyor diyorum kendi kendime. Yetmiyor… Çöplerin öyle konteynerlerin kenarına taşmış yerlerde birikmesi,  pis, açılmış poşetler  de var ya! Of of durumları yaşıyoruz! Bakalım bu çile ne zaman sona erecek. Ve affınıza sığınarak  gerçekten işiniz acil değilse bu havada sokağa çıkmayın diyorum, çünkü gerçekten toz ve kapalı hava insanı müthiş etkiliyor. Birde yarın bir havalar soğusun, yansın kötü kömürler bakalım ne yapacağız?

Bu sabah nedense aklıma bu öykü geldi önceden okumuştum yeri gelince yazarım diye düşünerek. Çünkü dil bendeniz için çok önemlidir. “İnsanı hem rezil eder hem de vezir eder” Buna inandığım için çok dikkat ederim dilimden düşüreceğim sözlere ve herkesinse dikkat etmesi gerektiğine inanırım. Çünkü “kurşun yarası iyileşir dil yarası iyileşmez” sözüne de sonuna kadar inanırım. Sorumsuzca sarf edilen sözcükler, herkesi çok incitiyor. Ama bazı insanlar, diline geleni tutma gibi bir inceliğe sahip değilse yapılacak bir şey yok. Ne diyelim? Bilmiyorum. İnşallah bir gün öğreniriz hep birlikte.

Ve gelelim öykümüze…

Tatlı Dil

Uzun yıllar önce Çin’de Li-Li adlı bir kız evlenir ve aynı evde kocası ve kaynanası ile birlikte yaşamaya başlar. Lakin kısa bir süre sonra kayınvalidesi ile geçinmenin çok zor olduğunu anlar. İkisinin de kişiliği tamamen farklıdır. Bu da onların sık sık kavga edip tartışmalarına yol açar. Bu, Çin geleneklerine göre hoş bir davranış değildir ve çevrede tepkiyle karşılanır. Bir kaç ay sonra bitmez tükenmez gelin – kaynana kavgalarından ev, o ve eşi için cehennem haline gelmiştir.

Artık bir şeyler yapmak gerektiğine inanan genç kadın, doğru babasının eski bir arkadaşı olan baharatçıya koşar ve derdini anlatır. Yaşlı adam ona bitkilerden yaptığı bir ekstra hazırlar ve bunu 3 ay boyunca her gün azar azar kaynanası için yaptığı yemeklerin içine koymasını söyler. Zehir az az verilecek, böylece onu gelininin öldürdüğü belli olmayacaktır. Yaşlı adam genç kıza kimsenin ve eşinin şüphelenmemesi için kaynanasına çok iyi davranmasını ona en güzel yemekleri yapmasını söyler.

Sevinç içinde eve dönen Li-Li, yaşlı adamın dediklerini aynen uygular. Her gün en güzel yemekler yapıyor. Kaynanasının tabağına azar-azar zehri damlatıyordu. Kimseler şüphelenmesin diye de ona çok iyi davranıyordu. Bir süre sonra kayınvalidesi de çok değişmişti ve ona kendi kızı gibi davranıyordu. Evde artık barış rüzgârları esiyordu. Genç kadın kendisini ağır bir yük altında hissetti.

Yaptıklarından pişman bir vaziyette baharatçı dükkânının yolunu tuttu ve yaşlı adama şu ana kadar kaynanasına verdiği zehirleri onun kanından temizleyecek bir iksir yapması için yalvardı. Yaşlı kadının ölmesini artık istemiyordu. Yaşlı adam yaşlı gözlerle karşısında konuşup duran li-li´ye baktı ve kahkahalarla gülmeye başladı: “Sevgili Li-Li dedi, sana verdiklerim sadece vitaminlerdi. Olsa olsa kayınvalideni sadece daha da güçlendirdin hepsi bundan ibaret. Gerçek zehir ise senin beyninde olandı. Sen ona iyi davrandıkça o da dağıldı ve yerini sevgiye bıraktı; böylece siz gerçek bir ana-kız oldunuz” dedi.

Eski bir Çin atasözü söyle der: “Gül verenin elinde gül kokusu kalır.” Tatlı dil ve güler yüzün açamayacağı kapı yoktur.

& & & & &

Sevgiyi Göstermek

Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? “Bakın göstereyim” demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasındanda derviş kasıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar.

Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz diye birde şart koymuş. Peki demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.

yase-sevmek3

Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. Buyurun deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan işte demiş ermiş, “Kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı, düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima.”

Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım her zaman… Yase

Günün Şiiri

Memleket İsterim

Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun.

Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim

Ne başta dert ne gönülde hasret olsun,

Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim.

Ne zengin ne fakir, ne sen ne ben farkı olsun.

Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim

Yaşamak sevmek gibi gönülden olsun.

Olursa bir şikayet ölümden olsun.

Cahit Sıtkı TARANCI

Desem ki

Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,

Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,

Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,

Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,

Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,

Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,

Sende tattım yemişlerin cümlesini.

Desem ki sen benim için,

Hava kadar lazım,

Ekmek kadar mübarek,

Su gibi aziz bir şeysin;

Nimettensin, nimettensin!

Desem  ki…

İnan bana sevgilim inan,

Evimde şenliksin, bahçemde bahar;

Ve soframda en eski şarap.

Ben sende yaşıyorum,

Sen bende hüküm sürmektesin.

Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,

Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.

Günlerden sonra bir gün,

Şayet sesimi farkedemezsen,

Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,

Bil ki ölmüşüm.

Fakat yine üzülme, müsterih ol;

Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,

Ve neden sonra

Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,

Hatırla ki mahşer günüdür

Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

Cahit Sıtkı TARANCI

Günün Fıkrası

İki tane çiftçi biri Adanalı diğeri Kayserili… Sohbet ediyorlar. Tabi haliyle zenginlikleri ile övünecekler. Kayserili tarlalarının çokluğundan işçi yetiştirememekten, üzümlerin her sene telef olmasından bahsedince Adanalı atlıyor.

“Benim çiftlikte sabah güneş doğmadan biniyoruz arabaya akşam oluyor biz hala çiftliğin öteki ucuna yetişemiyoruz. Çaresiz geri dönüyoruz.”

Kayserili hiç bozuntuya vermeden yapıştırıyor; “Yav bizimde vardı öyle bir arabamız ama geçenlerde sattık, illet onlarla yolculuk yaa.”

Günün Sözü

Yardımlar tıpkı çiçek gibidir. Ne kadar taze ise o kadar insanları memnun eder.

Chillon

Sevgi ne kadar büyükse kederi de o kadar büyük olacaktır.

Spinoza

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here