Tatil Sonrası…

0
72

Günaydın sevgili okuyucularım. Hafta sonu gibi kısa bir bayram tatilden sonra nasılsınız? Dilerim bayramınız güzel geçmiştir. Bayramlar aslında ömrümüzün en önemli  günleri. Öncelikle ulusça kutlandığı için  ayrım gayrım ister istemez yok oluyor, ufak tefek değişiklikler dışında. Sonra ailece bir arada olabilme lüksü yine bayramlarda yaşanıyor. Mezarlık ziyaretleri büyüklerin elini küçüklerin gözlerini öpmek için  en uygun fırsatlar yine bayramlarda çıkıyor karşımıza.

Geleneklerimiz hızla değişmesine rağmen hala bunu korumak için uğraşanlarımız olduğu gibi yeni geleneklere uymaya çalışanlarımızda var kuşkusuz. Yeni geleneklerimiz içinde kişisel rahatlığımız  ön plana  çıkmaya başladı. Misafir kabul etmektense tatile çıkmak daha evla olmaya başladı. Ve bu yüzden de  bayramların birleştirici değeri büyük ölçüde yara aldı. Hem tensel hem tinsel yönden… Bir defa bayram öncesi yoğun bir tatile çıkma telaşı başladığından en yakınlardakiler ister istemez ihmal ediliyor.

Kendimizi bildiğimizden beri Ramazan bayramında Ramazan kakesi yapılır. Hemen, hemen her evde… Yabancılar bile bu adete uymuşken şimdilerde nerdeyse yapılmaz oldu. Biz çocukken bayılırdık şekerli yağlı hamurla oynamaya. Evde kake yapılacağı gün başka bir bayram havası eserdi evde. Komşular yardıma gelirdi tepsiler dizi, dizi mahalle fırınlarına giderdi. Gece yarılarına kadar açık kalırdı fırınlar sahurda kake yapanlar için. Baklavalar açılır, yemekler hazırlanırdı, konuklar ve dağıtmak için konu komşuya, şimdi  içinde ne olduğunu bile merak etmediğimiz  ramazan kutuları dağıtır olduk. Ve yemek hazırlamak fantezi oldu…

Öyle bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır sözü de tarihe karıştı. Ne kırk yıllık hatırı ne de on dakikalık sefası var şimdilerde. Ve yola çıkanlar zorunluların dışındakiler bu güzel adetlerimizi biraz daha tarihin tozlu sayfalarında bırakıyorlar el birliği içinde. Ve trafik yoğunlaşıyor hızla bu yüzden ve ardından kaza haberleri  geliyor arka arkaya ve bayram kıyımı başlıyor nerdeyse. Hepimiz bu haberlerle derinden etkileniyor, korkuyor, ürküyoruz. Ve  şahsen ben deniz “bayramdan en az  bir hafta önce gelin” diyorum kardeşime. Diyorum demesine ama işler güçler buna olanak tanımıyor ki ve biz harikulade rahatlığımızla “bana olmaz” diyerek çıkıyoruz  yola. Oysa herkes kaza yapabilir  bunu unutmamak ve ona göre davranmak gerekiyor. Ne diyelim bilmiyorum ki? “Olacak olur” diyip paçayı kurtarmakta doğru değil. Dikkat edin demekte komik! Yani artık  kuralları hafızlamadan yola çıkan  var mı ki Allah aşkınıza?

Ve değiştirmediğimiz için gerçekleri  bütün yaralı ve hayatını kaybedenlere buradan ancak geçmiş olsun ve başsağlığı dilemekle yetinmek zorunda kalıyoruz her defasında ve dilemek Allah’tan “kazadan beladan koru” diye. Oysa insan kendini korumakla yükümlü kendini korumayanı kimse korumaz diye biliyorum.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım bir ay oruçtan sonra ki orucu nasıl tuttuk, orucumuz acaba kabul olur mu, bunca karışıklık, bunca haksızlık, bunca sıkıntı içinde. Nasıl oruçtuk, kimsenin vebali üzerimizde değil miydi?

Komşularımızda devam eden olaylar, toplu ölümler  ve hala süren katliamlar  ve sokakta dilenenlerle kutladığımız bayram! Çokta bayrama benzemedi doğrusu. Yeni trend bu olsa gerek? Bir yerde vicdanen rahatsızlar dünyayı omuzlarında taşıyanlar bir tarafta kaygısız kuygusuz, devasa iftar sofraları hazırlayıp dünya da her şey gülistanlıkmış gibi yaşayanlar.

Ancak her şeye  rağmen hayat devam ediyor  ve en azından   sevdiklerimizle olmak bayramın en büyük hediyelerinden biriydi. Düşününce Suriyeli mültecileri ve Mısır’da sevdiklerini yitirenleri… Bu yüzden birbirimize her zamankinden daha sıkı sarıldık…

Ve biz böyle birbirimize kelepçelendikçe ve sarıldıkça ve sık, sık yinelediğimiz Atatürk’ün ölümsüz sözü “Yurtta sulh cihanda sulh” sözüne inandığımız ve bu doğrultuda  düşündüğümüz  müddetçe de  komşularımıza benzemeyiz.

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte. Ayrımsız gayrımsız. Ramazan bayramımız kutlu mutlu sağlıklı geçmiş olsun dilerim. Yase

& & & & &

Peygamber Efendimizin Hikâyeleri

EFENDİMİZİN CÖMERTLİĞİ

Kerem ve cömertlik Peygamberimizin tabii özelliğiydi. Bilhassa ramazan aylarında Onun kerem ve cömertliğine sınır olmazdı. Bir gün, bir adam, Rasûl-i Ekrem S.A.V. merada otlayan keçilerini sayarken gelmiş ve bir kaç keçi istemişti. Rasûl-i Ekrem de ona bütün sürüyü vermişti. Adam sürüyü kabilesine götürdüğünde: “Hepiniz Müslüman olunuz Muhammed S.A.V o kadar cömert ki, fakirlikten hiç korkmuyor” demişti.

Rasûl-i Ekrem S.A.V bazen birinden bir şey satın alır, sonra onu yine ona hediye ederdi. Kendilerine bir şey geldimi, derhal onu, başkalarına hediye ederdi. yanlarında bir şey, bir gece kalacak olsa ondan üzüntü duyardı. Rasûl-i Ekrem S.A.Vin Hanımı Ümmü Seleme Radıyallahu anha validemiz anlatıyor: Rasûlüllahın yüzünde bir değişiklik hissettim. Sebebini sorunca: “Dün aldığım yedi dinarı veremedim yanımda kaldı” buyurdu.

Günün Şiiri

Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun?

Utanırım,
Utanırım fıkaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak…
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?

Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım…
Görüyor musun ?

Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu’yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri…
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda…
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa’da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?

Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne – üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile diş ile
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?
Ahmet ARİF

Günün Fıkrası

Adama sormuşlar: “Kaç gün oruç tuttun?”

“-Hastalığım nedeniyle, ancak bir gün tutabildim!” demiş.

Aynı soru, orada bulunan Bektaşi’ye sorulunca, hiç istifini bozmadan yanıt vermiş: “-Bu arkadaş benden bir gün fazla tutmuş!”

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here