Sıcak Çok Sıcak…

0
76

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Günlerdir Sedanur  ile çalkalanıyorduk. Kriz falan yok diyenleri tabi sizde yok diye yanıtlarken çarşı pazarda da kapanan dükkânları bir sebzeyi meyveyi  iki katı fiyata almaya başlamışken, kalbimiz Sedanur ve bu talihsiz açıklamalarla  dayanma gücünü sınarken şimdide çocuğuma bir pantolon bile almayacaksan, yaşamanın anlamı ne diyerek canına kıyan İsmail ile çalkalanıyoruz… Buna angus kokusu eşlik ediyor  ve yetmiyor… “Bunalımdaydı” diye acayip tespitlerde bulunuyorlar… Valla kim onlar bilmiyorum. Yahu kardeşim insan durup dururken neden canına kıysın? Kimse kıymaz kimse, tabi ki bunalımda olacak… İşten çıkarılmış, çocuğuna, evine yetemediğini düşünüyor. Daha ne olsun? Bir çok insan bunalıma giriyor, bizde dahil. Ancak herkesin parmak izi farklı, bu yüzden tepkileri de kimisi bunalımı canı ile öder, kimisi ailesinden çıkarır  ya da başka şeylerden. İnsanları bu duruma getirenler düşünsün diyeceğim ama düşünseydiler zaten olmazdı bunlar. Daha başka şeyler söylemek isterdim ama  sözüm çok değerli bu günlerde ve kendimce bir tespitte bulunuyorum sadece. Sedanur vakalarını intihar ve şiddet  olaylarının tek nedeni bozulan ekonomi ve buna bağlı olarak artan aile içi düzensizlik kaos diyorum.

Her şeyin başı aile,  toplumları oluşturan ailelerdir. Aileler ne kadar bir  birine bağlı, saygılı, sevgili olursa toplumda böyle olur… Şimdilerde durum darmadağınık, evde bile sen ben kavgaları var. Paylaşım, sevgi, saygı hak getire… Aile bozulursa, düzende bozulur  ve şimdi   düzende bozuk, ahlak da bozuk ve sinirler tavanda, herkes patlama noktasında. Çarşı pazar ateş! Yani bendeniz günde bin kez “Sabran Cemil Aklen Selim” diye yalvarıyorum tanrıya yoksa bu haberler  ve  garip açıklamalar, angus kokusu  ve hastalıkları ve sıcaklardan tepem acayip atmışken, birilerinin kalbini çok fena  kırabilirdim neyse ki dualarım yerini buluyor.

Ve dün sonbahar ekinoksuydu; ne dertse  artık bir yakamızı bıraksın bu sıcak isterse gece ile gündüz eşitlenmesin. Zaten hepimiz kafayı yedik dünyada yesin ne olacak ki?

Şaka bir yana sevgili okuyucularım ne olursa olsun öğrenmenin peşini bırakmamak gerekiyor. Bugün sinirliyim, hastayım, yorgunum diye öğrenmeyi askıya almak, kendimize yapacağımız en büyük kötülük olur. Bendenize hep kızıyorlar çok çalıştığım için ama çalışmak insanı korur aslında  neden onlar işlerine bakacaklarına bana sarıyorlar? Çünkü işsizler, çünkü işleri güçleri birilerine sarmak olmuş. Neden  etraf patlamaya hazır bombalarla dolu çünkü iş yok, çünkü insanların kendilerini ve enerjilerini kanalize edecekleri yerler yok.

Bu yüzden maddi olanaklı bir iş edininceye dek, okumayı, değişik bir dil öğrenmeyi, el işleri kurslarına falan gitmeyi öneriyorum. İşsiz üniversitelilere, bunların arasında benim çocuklar da var tabi. Ve tabi bu önerim kızgınlıkla karşılanıyor oysa ciddiyim bendenizde bu yüzden yazıyorum, çiziyorum, gecemi gündüzüme katarak… Her şey her zaman para değil, paradan çok büyük şeyler vardır, sevgi gibi, saygı gibi. -Geçti onların modası- dediğinizi duyar   gibiyim ama yine de bunu da unutmayalım lütfen…

Ve sevgili okuyucularım, gelelim sonbahar ekinoksuna… Ekinoks ya da gün tün eşitliği, güneş ışınlarının ekvatora dik vurması sonucunda aydınlanma çemberinin kutuplardan geçtiği an. Gündüz ile gecenin eşit olması durumudur. Yılda iki kez tekrarlanır. Kuzey Yarıkürede yaklaşık olarak 20 Mart İlkbahar Ekinoks’u – 23 Eylül Sonbahar Ekinoks’udur.

Dünya’nın Güneş etrafında dönmesi ve eksen eğikliğine bağlı olarak dört önemli gün ortaya çıkar. Bu günler aynı zamanda mevsimlerin başlangıcıdır.

21 Mart ve 23 Eylül tarihlerine ekinoks (gece – gündüz eşitliği) tarihleri denir.

Ekinoks tarihleri

23 Eylül Durumu: Kuzey ve Güney Yarım Küre, güneş ışınları öğle vakti Ekvator’a 90°lik açı ile düşer. Gölge boyu Ekvator’da sıfırdır. Güneş ışınları bu tarihten itibaren Güney Yarım Küre’ye dik düşmeye başlar. Bu tarihten itibaren Kuzey Yarım Küre’de geceler, gündüzlerden uzun olmaya başlar. Güney Yarım Küre’de ise tam tersi olur. Bu tarih Kuzey Yarım Küre’de Sonbahar, Güney Yarım Küre’de İlkbahar başlangıcıdır. Aydınlanma çemberi kutup noktalarına teğet geçer. Bu tarihte Güneş her iki kutup noktasında da görülür. Dünya’da gece ve gündüz birbirine eşit olur. Bu tarih Kuzey Kutup Noktası’nda 6 aylık gecenin, Güney Kutup Noktası’nda ise 6 aylık gündüzün başlangıcıdır.

21 Mart Durumu: Kuzey ve Güney Yarım Küre, Güneş ışınları öğle vakti Ekvator’a 90° lik açı ile düşer. Gölge boyu Ekvator’da sıfırdır. Güneş ışınları bu tarihten itibaren Kuzey Yarım Küre’ye dik düşmeye başlar. Bu tarihten itibaren Güney Yarım Küre’de geceler, gündüzlerden uzun olmaya başlar. Kuzey Yarım Küre’de ise tam tersi olur. Bu tarih Güney Yarım Küre’de Sonbahar, Kuzey Yarım Küre’de İlkbahar başlangıcıdır. Aydınlanma çemberi kutup noktalarına teğet geçer. Bu tarihte Güneş her iki kutup noktasında da görülür. Dünya’da gece ve gündüz süreleri birbirine eşit olur. Bu tarih Güney Kutup Noktası’nda 6 aylık gecenin, Kuzey Kutup Noktası’nda ise 6 aylık gündüzün başlangıcı

Şükredeceğimiz ne çok şey varmış ya kutuplarda yaşıyor olsaydık 6 ay gece 6 ay gündüz gibi. Ama biz insanlar ona da alışırdık… Gerçi  kendi sıcağımıza hala  alışamadık ama  bizi hastalıktan olmasa bile kokudan öldürmeye karar  vermişler ya ona bile direnebiliyoruz yani.

Ve her zaman direneceğiz haksızlıklara, ayrımcılığa, kayırmacılığa, eşitsizliğe ve her tür sömürüye… Ve biz kim miyiz? Biz halkız. Sıradan, sokaktan…

Ve sevgili okuyucularım, sağlıkla, sevgiyle kalmaya çalışalım, ne olursa olsun. Bu günden itibaren günler kısalmaya başladı, günümüzü daha doğru kullanmaya çalışalım. Yase

Günün Şiiri

Beşinci Mektup

Ayrılık diye bir şey yok.

Bu bizim yalanımız.

Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.

Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?

 

Güneş çoktan doğdu.

Uyanmış olmalısın.

Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?

Öyleyse ayrılmadık.

Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

 

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.

Önce beklemekten.

Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.

İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

 

Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,

Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini…

Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,

Kanunlara saygı göstermesini,

İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.

 

Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.

Ya o? Ya o?

İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,

Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,

Saadet bekliyor yaşamaktan.

 

Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.

Aradıklarının çoğunu bulamamış,

Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak

Göçüp gidiyor bu dünyadan.

 

İşte yaşamak maceramız bu.

Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak

Ve yaşayıp beklerken ölmek!

 

Özleme bir diyeceğim yok.

O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.

O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.

O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.

 

İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,

Yaşantımız özlemlerle güzel.

Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.

Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.

Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.

 

Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;

Seni özlediğim içindir.

Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;

Seni özlediğim içindir.

Yaşıyorsam; içimde umut varsa,

Yine seni özlediğim içindir.

 

Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Günün Fıkrası

Hem Suçlu Hem Güçlü

Adamın biri yolda gidiyormuş ensesine şöyle okkalı cinsinden bir tokat yemiş, arkasına dönüp bakmış iri yarı bir adam. “-Ne oldu ya? Neden bana vurdunuz?” demiş.

Adam da: “-Seni bir arkadaşıma benzettim pardon kardeşim” demiş.

“-Ama bu kadarda sert vurulmaz ki canım” demiş.

Adam da: “-Sana ne be adam arkadaşıma istediğim gibi vururum” demiş.

Günün Sözü

-Çektirilen acı havada asılı kalmaz, çektirenin başına düşer.

-Sabır önceleri zehirdir. Huy edinirsen bal olur!

-Bir kimsede kibir varsa, söz söylediği zaman soğan gibi kokar.
MEVLANA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here