Sevgili Rızkullah Baba  İle İskenderun Gazetesinde…

0
56

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dün doğum günümüzü kutladık. 69’uncu yılımız bu yıl dilerim 100üncü yılımızı da birlikte kutlarız. Sevgili ve değerli  Rızkullah baba 69 yılın en az 65 yılını İskenderun Gazetesinde geçirdi. Daha çocuktu, İskenderun Gazetesinde çalışmaya başladığında. İskenderun’un ilk gazetesi ve bu ilk gazeteyi kuran Suphi Levent beyin yanında… Rahmetle anıyoruz eğer bizi şimdi görüyorsa: sanırım hem çok üzgündür basının şimdiki halinden, hem de  çok mutludur kurduğu esere sahip çıkan Rızkullah babanın önderliğinde bu günlere gelebilen  İskenderun Gazetesinden.  Çünkü onun ilkelerinden taviz verilmedi hiçbir zaman.

Ve  Rızkullah baba için “Çekirdekten yetişmiş” sözü burada devreye girebilir diye düşünüyorum. Baba  çocukluğundan -ki o zaman 6 ya da  8 yaşlarında falan olmalı- beri, gazeteden uzaklaşmadı. Orası hep yuvası sığınağı oldu. Çünkü o ailesinden sonra en önemli şeyin doğru bilgilendirme olduğuna inanıyordu. Ve bunu sağlamak için misyon sahibi olmak gerekiyordu. Ve o, görev sahibi bir insan. Dün böyleydi, bu günde, yarında böyle olacak kuşkusuz. Bu bilinçle üzerine aldığı görevi en iyi bir şekilde bu günlere dek taşıdı. Kolay değildi eğilip büzülmeden, dik ve ilkeli kalmak ama o bunu becermiş olmanın haklı gurunu yaşıyor şimdilerde. Çocuklarına ve çalışanlarına ki yüzlerce çalışan İskenderun Gazetesinde aldı ilk feyzi. Ve oradan doğruluğu, tarafsızlığı, ilkeli olmayı öğrendi. Eğilip bükülmemeyi kimselerin önünde…

Doğruyu, yalnızca kendine göre olmayan, toplumu ilgilendiren doğrudan şaşmamayı öğretti. Düzmece, yalan-yanlış ve karalayıcı bir üsluptan kaçınmayı ve mesleğin inceliklerinden ve önceliklerinden olan terbiyeyi ve meslek ahlakını… Tabi  öğretmek kolay  değil. Verdiğini alan vardır almayan vardır. Ancak alanlar çoğunluktaydı. Ve bizler  o çoğunluğun arasında olmaktan çok mutluyuz ki yaşamımızın on beş yılı gibi bir zamanı birlikte bir arada geçirdik ve şahsen bendenizin gazeteye bazen günlerce uğramadığımda, yani uğrayamadığımda Rızkullah babanın “Size ceza keseceğiz Yasemin Hanım bizi çok ihmal ediyorsunuz” türünden şakayla karışık sitemlerinin dışında  en ufak bir olumsuzluk yaşamış değilim. Ve arkadaşlarımın da  bu durumda olduklarını biliyorum. Ve 100üncü yılı da hedeflemişsek birlikte bu Rızkullah babanın olumlu, yapıcı ve destekleyici tavrındandır. Kuşkusuz bizler  bir aileyiz ve bizi kanatlarının altında toplayan Rızkullah babadır.  Allah onu başımızdan eksik etmesin.

Ailemizin diğer fertleri  ile doğum günümüzde birlikte olamamak tabi ki acıttı içimi. Ancak sevgili İlyas’ın dediği gibi bendeniz her gün oradayım ve aralarındayım. Ve bu yıl ne yazık ki buruk içimiz haklı gurumuzu yaşarken. Suruç’ta yaşanan, felaket, afet, vahşet yetmemiş gibi, iki gencecik polisimizin vahşice katledilmesi ve uzman çavuş kardeşimizin şahadeti, ülkedeki kaos durumu bizi derinden etkiliyor ve sevincimize gölge değil darbe vuruyor. Terör  ve teröristi ve onları besleyenleri lanetliyoruz. Bu  dünyanın cehennem zebanilerinin en yakın zamanda bulunup cezalandırılmasını istiyoruz. Ancak o zaman dökülen kanlar boşa gitmeyecektir. Ama bizler, ne yazık ki birkaç zaman sonra yine anılarda kalacağını sanıyoruz bu olaylarında. Bundan öncekiler gibi.

Ve her yıl dönümümde yine bildik klişe sözlerin yeri göğü inletip bir damla yağmur yağdıramayacağını… İnşallah biz yanılıyoruz? Ve özür dilemek zorunda olan biz oluruz. Ve  ateş düştüğü yeri yakar derler çok doğrudur ama ateş çoktan beri hepimizin yüreğine düşüyor. Hepimiz anayız, babayız, kardeşiz, sevgiliyiz çünkü. Allah sabır versin demekten başka elimizden bir şey geçmiyor. Ve sağduyuya sarılmaktan… Yurtta sulh cihanda sulh” demekten…

Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle kalalım her zaman birlikte ayrımsız gayrımsız. Yase

Günün Şiiri

Deniz Feneri

sabaha böyle bir ağaç hışırtısı
saatin 03’ü vurduğu zamanlar
iki yüreği birden ayağa kaldırırdı.

ayaklanan yüreklerden biri olimpos’a gizlenirdi
biri Anadolu bozkırında.

tam o vakit, suların koşarak
rüzgara aktığı

gökyüzünün uçsuz bucaksız denizi durulurdu.
bir durulan deniz bendim
biri karşı kıyılarda

ve sabah onun için bir yol bulunurdu
akmaya

kibele koşar gelirdi.

ve yine öylesi bir anda
bir salyangoz tırmanırdı aynı inciri

bir küflü kilidin tık sesi duyulur
saksılarda aynı sardunyaların gerinmesi

bir yaşlı kadın kalkar
suskun adımlarla yürür

terliklerini giyer
istavroz çıkarır veya yasin
okurdu

kilometrelerce uzakta
ve aynı anda.

keder bir buğu gibi yükselirdi
bir şiir başladığı dizeleri yazar

ocaktaki ateş çıtırtılarla yanardı.

uçmaya
hazırlanan külrengi bir kuş

beş uzun yıl sonra sürgünden
dönen bir adamın odasına

girebilirdi.

hasret girebilirdi
direnme girebilirdi
yitirilmiş bir aşk girebilirdi.

adam odadan çıkar giderdi.
çünkü ayios pavlos cezaevinin
ve kartal maltepe’ nin avlusunda

düşünceli dolaşan birinin gölgesiydi.

gölgesiydi gölgelenmiş güneşin
umudun öldürülüşünün

postalların bütün güzellikleri
çiğnemesinin
zakkumun ve bethoven’ in
şiirin ve aşkın
yasak edilişinin gölgesiydi.

oydu
ter ince bir ırmak gibi akarken
spil dağı eteklerinde
ve tırhala’da tütüne koşan
yüzü aynı esmer reçber.

başka bir yerde başka bir esmer yüz
mazgalların arasından

gökyüzüne bakıyordu

ürkek sarı
kaçak yıldızlara

başının üstünde mazgallarda
nöbetçilerin ayak sesleri.

üç gün önce getirmişlerdi
üç gün üç gece

sadece zeytin
ekmek ve sigara.

demir kapıda küçük bir delik
havalandırma

yukarda ürkek
sarı kaçak yıldızlar.

tutuklunun adı
takis petrulastı.

belki de onun türkçesiydi.

o gece yarısı
oturdu ilk şiirini yazdı.
Behçet AYSAN

Günün Sözü

Büyüklüğün belli bir ölçüsü yoktur. Yükselten ya da alçaltan şey kıyaslamadır. Nehirde büyük görünen bir gemi, denizde küçüktür.

Seneca

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here