Oruç ve Felsefe…

0
56

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Ramazan geldi. Tamda adına uygun olarak yazın en sıcak ve en uzun günlerinde. Sıcakta oruç tutmak her zaman kolay olmuyor tabi ancak insan her zaman zoru kolaylaştırmayı becerecek yapıda yaratılmıştır diye düşünüyorum eğer azıcık düşünürse. Örneğin ben denizi, hareketsizlik çok yorar  öğleden sonra uyku halleri nerdeyse hasta yapar. Bunu bilirim ve kendimi ona göre ayarlarım. Hem hareketli olup kendimi yormaya ve kan şekerimi düşürmemeye hem de uykumu saniye fark olmadan almaya çalışırım. 5 dakika az uyusam olmaz beş dakika çok uyusam olmaz. Garip bir düzeni var bedenimin öyle terazi gibi. Terazi demişken tabi Ramazan ayı ve diğer bütün aylarda geçerlidir terazinin doğru ayarı. Kutsal kitapta terazinin ayarıyla oynamayın denir.

Çünkü kul hakkı yemeye girer ve bir defa oynadınız mı terazinizle devamı gelir. İnsanın bedenide bu kurala göre ayarlanmış diye düşünüyorum. Bir defa düzeni şaşmaya görsün onu düzeltene dek baya bir uğraşmamız gerekir. Tabi konuşmak kolay oluyor yazmakta ama gerçekte hiçbir şey kolay olmuyor. Çünkü “nefs” denen zorba bize o kadar kolay boyun eğmez. Yedi yirmi dört bizi şu ya da bu şekilde kışkırtmaya çalışır. Oruç olmanın en önde gelen şartlarından biride nefs denen zorbaya hâkim olabilmek. Ki o yalnızca Ramazan ayına has bir kural değildir…

İnsan gerçekten insan olmak yoluna girmişse nefsinin ona dayattıklarının ayrımında olmaya başlar ve ona karşı koymayı öğrenmeyi de. Ben deniz, düşünüyorum ki açlık durumu hiçbir zaman oruç değildir. Ve kendini yoksulun yerine koymakta değildir. Bütün gün aç gezip nefsinin havasında olmak ve akşam normalde yemediği her şeyin sofranda olacağını bilmek olmayanının durumda kendini algılamak olmaz hiçbir zaman. Örneğin şu an tv’de yemek programı var ve tarifi verilen yemek bonfileli bilmem ne ve bilmem ne çikolatalı pasta. Şimdi sormazlar mı insana, acaba kaç oruçlu bugün orucunu  bonfileli bir yemekle açacak diye. Ve şimdi biz  bonfile yemeyen hatta tadını bile bilmeyen bir insanın yerine kendimizi koymuş olabilir miyiz? Aç kalmakla bile bir empati kuramayız aslında yoksulluğu bilmediğimiz için.

Benim oruç olmaktan naçizane anladığım şey en azından bu ayda eşitliği sağlayabilmek. En az gelirliler ne yiyorsa iftarda bizde onların yediğini yiyebilmeliyiz. Ya da kendi yediğimizi  kaşık kaşık paylaştırabilmeliyiz ama ne yazık ki bunu yapamıyoruz. Ve ancak kendimizi kandırabiliyoruz diye düşünüyorum. Ve kendimden başka kimseyi yargılamıyorum. Ve herkes kendini yargılasa…

Evet, Ramazan ayı  herkes için mağfiret ve rahmet ayıdır iyilik yapmak doğru insan olmaya başlamak için fırsatlar ayıdır. İnsan kendini bu ayda isterse yıkayıp durulayabilir bütün kötü düşüncelerinden ve amelinden. Yepyeni beyaz bir sayfa açabilir kendine. Düşmanlıklardan, kin nefret ayrılık gayrlılıktan, mal hırsından haksız zenginlikten kurtulmak için.

Ancak içinde bulunduğumuz durumda kimsenin kendinden geçmeğe ve yeni bir sayfa açmaya niyeti yok gibi. Dün  gezi parkında olmak isterdim bütün içtenliğimle o iftar sofrasında o paylaşımın içinde.

Bizim genlerimizde paylaşım var ve dini kendi içimizde yaşamak ve paylaşımı artırdıkça  artırmak. Hiçbir zaman dini ve orucu  gösteriş için kullanmadık, kullanmayız. Kullananlar ve kendinden başka kimsenin inancını kabul etmeyen  insanlar, inancını ve yardımını gizli yapanların yanında çok artı ne yazık ki bu zamanda.  Bu yüzden kendime oruç demekten bile kaçınıyorum çünkü oruç olmanın çok geniş bir anlamı ve görünenin dışında bir  felsefesi var. İşte beni ilgilendiren tarafı o. Ve kayıtsız şartsız paylaşım.

Ve sevgili okuyucularım. İnsanların inancını sorgulamak, yermek, küçümsemek hiç birimizin haddi değildir. Ve orucun ilk kurallarından biridir. Orucun yalnızca birkaç saat aç kalmak olduğunu düşünenler bu konuda çok yanılıyor olabilirler.

Ve sevgili okuyucularım bence yalnızca Ramazan ayı içinde değil hayatı Ramazan gibi yaşamak asıl olmalıdır. Ve şimdilik sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalalım sevgili okuyucularım aç ya da oruç  felsefesinde bütün inançları kucaklayarak. Yase

& & & & &

MECÜSÜNÜN HAYRI

Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) bir kış gününde bir mecûsînin kuşlara yem dağıttığını görür ve aralarında şöyle bir konuşma geçer: “-Sen hayır yapıyorum diye kendini boşuna aldatıyorsun. Allah evvelâ îmanı farz kılmış, geri kalan hayır-hasenatı ondan sonra emretmiştir. İman etmedikçe senin bu yaptığın iyilik Allah indinde makbule geçmez.”

“-Ben de biliyorum kabul olunmayacağını. Fakat Allah bu yaptığımı görmez, bilmez mi?” dedi.

“-Elbette görür ve bilir.”

“-Öyleyse o da bana yeter” der ve bildiğine devam eder.

Aradan zaman geçer. Cüneyd-i Bağdadî Hazretler bir hac mevsiminde Mescid-i Haram’ı tavaf ederken bir adamın ellerini açmış Allaha yalvarmakta olduğunu, hatta gözlerinden sel gibi yaşlar akıttığını görür. İyice dikkat eder, o zatın karlı bir havada kuşlara yem veren mecûsî olduğunu anlar. Tavaftan sonra yanına yaklaşıp hemen kollarından yakalar. Mecûsîde onu tanır ve şöyle der: “-İşte Allah gördü ve bildi” deyip kelime-i şehadet getirip ruhunu oracıkta teslim eder.

O anda Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) Allah tarafından şöyle hitap olunur: “-Ya Cüneyd! Sen Beytimi arzu ederek geldin ona kavuştun. O ise beni arzu ederek geldi bana kavuştu.”

YORUM YOK…

 

Günün Şiiri

Dünya Bir Av Evi 

Bu öyle tuhaf bir ateş ki bir an bile sabrı, kararı yok.

Nasıl olabilir ki hem sevgilinin yanında alevlenmiş, hem sevgilinin yanında değil.

Şekil nasıl ayak direyebilir ki sebatı yok.

Öz nasıl elden tutabilir, nasıl yardım eder ki görünmez.

Dünya bir av yeri, yaratıkların hepsi de bir av.

Fakat avlananların beyinden, bir eserden başka hiçbir şey belirmiyor.

Her yanda yükler var, denkler var, her yanda biz beyiz, uluyuz diyenler var;

fakat asıl beyin konağında ne yük var, ne denk.

Ey can, elini çek de yüzünün rengi görünsün.

Çünkü şu görünenlerin hepsi de ancak köpük, ancak şekil, ancak resim.

Nerde toz koparsa orda bir ordu vardır. Çünkü izsiz, dumansız ateş olmaz.

Sen eri tozdan anla, ne biçim erdir, tozundan anla; toz içinde insanı aramaya bak, tozda iş yok.

A bahtı kutlu, sen arar istersen, rahmetine sayı olmayan arayacı da seni arar ister.

Seni sel alıp götürürse anlarsın ki onun yolunda halkın ihtiyarı var gibi görünür

amma gerçekte ihtiyar denen şey yoktur.

Yokluk âleminde az söz söylemeye ahdettim amma dikensiz gülü kim görmüş?

Kardeş, tanık ol, biz bu gülün dikeniyiz; bu çeşit diken olmakla da övünülür, arlanılmaz bundan.

 

KORKU

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.

Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.

Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.

Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.

Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.

Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.

Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermediği için.

Ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.

Ve yaşamaktan korkuyor, kendisi için değil, başkalarına göre yaşadığı için.

Mevlana CELALEDDİN

 

MESNEVİ’DEN

 *Helal lokma, nuru ve olgunluğu arttırır. İlim, hikmet, aşk, incelik helal  lokmadan doğar. Lokma tohumdur; mahsulü fikir. Lokma denizdir; incisi fikir.

*Ağızdan bir kere çıkan söz; yaydan çıkan ok gibidir.

*Canını yak ki, tenin aydınlansın.

*Padişahlar önlerinde eğilene ikram ederler. Çok bilenlere değil.

*Kim seviyorsa, bil ki seviliyordur.

*Susuzlar suyu arar, su da susuzları.

*Hakk’a dalan doymaz, daha çok dalmak ister.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here