Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Özellikle şimdilerde dilimizden düşürmediğimiz demokrasi; nedir ne değildir gerçekten biliyor muyuz, onun ayrımında mıyız, yoksa ağzımıza yapışmış bir söz mü yalnızca Demokrasi diye düşünmekten kendimi alamıyorum… Aslında bir kavram kargaşası yaşıyoruz yaşadıklarımıza bakınca. Demokrasi “halkın egemenliğinin adı” en yalın şekli ile.
Demokrasi sözünün etimolojik kökeni “demos” (halk) ve “kratos” (egemenlik) kelimelerine dayalıdır. Kısaca Demokrasi, halkın egemenliği demektir. Demokraside egemenliğin gerçek sahibi “birey” ve nihayetinde, bir devlet sınırları içerisinde yaşayan “halk”tır.
Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Ancak dünyada bu tanımlar üzerinde hala tartışmalar sürüyor. Çünkü herkes demokrasiyi kendince yorumluyor. 15 Temmuz gecesi demokrasimize sahip çıkalım diye sokaklardaydık. Çünkü biz halkız. Yönetimimiz Cumhuriyet; Cumhuriyetlerde egemenlik, halka aittir. Halk, belirli zamanlarda da oy vererek, yine halktan olan yöneticilerini seçer.
O, zaman yönetimde olanları seçmiş halk olarak bu durumda “egemenlik kayıtsız şartsız bizimdir”. Atatürk’ün söylediği gibi. Ve o gece meclise ve demokrasimize sahip çıkmak için tek vücut olup direndik. Kimsenin bundan kuşkusu yok.
Ancak, canımızı dişimize takarak uğruna can verdiğimiz demokrasi bu tanımlara uygun mu şimdi? Yani en basiti ile birisi, diğer birisinin beyaz gördüğü bir objeye kara dedi diye suçlanabilir mi? Birinin kara dediğine kara demek zorunda mıyız?
Bizler yani darbelerle büyüyen çocuklar hep derme çatma demokrasiler yaşadık adı var kendi yok olan… Daha çocuktuk, kitaplarımızı korumak için canımızı dişimize takmak zorunda bırakıldık. “Ya kitabın ya canın” deselerdi canımızı vermeye razıydık. Hep tercih etmek zorunda bırakıldık. Bizler gözü kara çocuklardık ve haklarımızın bilincinde olduğumuzdan boyun eğmedik. Ve boyun eğmeyeceğiz. Terbiyesiz değiliz, asi ya da bozguncu hiç değil ama haklarının ayrımında, cumhuriyete ve kazanımlarına sahip, Demokrat, başkalarının hakkına saygılı ve sevgiliyiz. Ve karşıdan beklediğimizde budur. Çok zor değil kendine olmasını istemediğin şeyi başkasına isteme o kadar. İncitme, kırma, iftira atma, bozgunculuk yapma, birlik ve beraberlik iste… Yeni Kapı ve Adalet yürüyüşündeki gibi yalnızca bayraklı, partizan ya da başka bir simge kullanmadan…
Demokrasiler olağan üstü durumlarda sekteye uğrayabilir, keşke uğramasa ama bizde maşallah? Ama sonra hep yeniden hayata geçirildi iyi kötü önemli olan burada amaç ve zamandır!
Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım, birlik ve beraberlikle, göstermelik değil gerçek birlik ve beraberlikle… Ayrımsız, gayrımsız ve bir kez daha bu günleri görmeyiz Allah’ın izni ile İnşallah… Yase
& & & & &
Hiç Hayallerinizden Sıfır Aldınız mı?
Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası..
Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi.
Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi. Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi.. İki gün sonra ödevi geri aldı. Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir “0” ve “Dersten sonra beni gör” uyarısı vardı. “Neden “0” aldım?” diye merakla sordu hocasına, çocuk.. “Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal” dedi, hocası.. “Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun. Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız” ve ekledi: “Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm.”
Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı. “Oğlum” dedi babası “Bu konuda kararını kendin vermelisin. Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!.” Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına.. “Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin” dedi.. “Ben de hayallerimi..”
O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı. Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen, geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi.
Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine “Bak” dedi, “Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken, hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım. Allah’ tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın.”
Günün Şiiri
Bir Çiçek
Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
Bir yanlışı düzeltircesine açmış;
Gelmiş ta ağzımın kenarında
Konuşur durur.
Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
Güverteleri uçtan uca orman;
Aldım çiçeğimi şurama bastım,
Bastım ki yalnızlığımmış.
Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Cemal SÜREYA
Az Yaşadıksa Da
Ben kibriti çaktığım zaman
Her şey kırmızıydı yüzün olarak
Ben kibriti çaktığım zaman
Çünkü her yüz bir memlekettir
Ben sigaramı yaktığım zaman
Çünkü her sigara bir kelimedir
Ben sigaramı yaktığım zaman
Güz günleriydi bir şarkı olarak
Bir güvercin ben öldüğüm zaman
Nice hüzünlerden yaprak yaprak
Bir güvercin ben öldüğüm zaman
Cemal SÜREYA
Mukaddime
Zannetme ki güldür, ne de lale
Ateş doludur, tutma yanarsın
Karşında şu gülgun piyale…
İçmişti Fuzuli bu alevden,
Düşmüştü bu iksir ile Mecnûn
Şi’rin sana anlattığı hâle…
Yanmakta bu sagârdan içenler,
Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı
Baştanbaşa efgân ile nâle…
Âteş doludur, tutma yanarsın
Karşında şu gülgûn piyâle!..
Ahmet HAŞIM
Bir Yaz Gecesi Hatırası
İşveyle, fısıltıyla, gülüşle,
Olmuş şeb-i sevda yine bihab
Oklar gibi saplanmada kalbe,
Düştükçe semadan yere mehtab…
Bûseyle kilitlenmiş ağızlar
Gözler neler eyler, neler işrâb;
Uçmakta bu âteşli havâda
Vuslat demi bir kuş gibi bî-tâb…
Ahmet HAŞIM
Karanfil
Yarin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil,
Ruhum acısından bunu bildi!
Düştükçe, vurulmuş gibi, yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler,
Gönlüm ona pervane kesildi…
Ahmet HAŞIM
Günün Fıkrası
Yargıç Temele sormuş: “Davacıya borcunu bir türlü ödemiyorsun neden?” Temel boynunu büker; “Vereceğum vermesine de ‘Bana üç ay mühlet ver’ diyorum vermiyor üç yıldır beni oyalıyor yargıç bey.”
Günün Sözü
Aşırı adalet, aşırı adaletsizliktir.
Cicero
Vicdanımız yanılmaz bir yargıçtır, biz onu öldürmediğimiz sürece…
Balzac