Önemli Olan Niyet ve Zaman!

0
57

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Özellikle şimdilerde dilimizden düşürmediğimiz demokrasi; nedir ne değildir gerçekten biliyor muyuz, onun ayrımında mıyız,  yoksa ağzımıza yapışmış bir  söz mü yalnızca Demokrasi diye düşünmekten kendimi alamıyorum… Aslında bir kavram kargaşası yaşıyoruz yaşadıklarımıza bakınca. Demokrasi “halkın egemenliğinin adı” en yalın şekli ile.

Demokrasi sözünün etimolojik kökeni “demos” (halk) ve “kratos” (egemenlik) kelimelerine dayalıdır. Kısaca Demokrasi, halkın egemenliği demektir. Demokraside egemenliğin gerçek sahibi “birey” ve nihayetinde, bir devlet sınırları içerisinde yaşayan “halk”tır.

Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Ancak dünyada bu tanımlar üzerinde hala  tartışmalar sürüyor. Çünkü herkes demokrasiyi kendince yorumluyor. 15 Temmuz gecesi demokrasimize sahip çıkalım diye sokaklardaydık. Çünkü biz halkız. Yönetimimiz Cumhuriyet; Cumhuriyetlerde egemenlik,  halka aittir. Halk, belirli zamanlarda da oy vererek, yine halktan olan yöneticilerini seçer.

O, zaman yönetimde olanları seçmiş halk olarak bu durumda “egemenlik kayıtsız şartsız bizimdir”. Atatürk’ün söylediği gibi. Ve o gece meclise ve demokrasimize sahip çıkmak için tek  vücut  olup direndik.  Kimsenin bundan kuşkusu yok.

Ancak, canımızı dişimize takarak uğruna can verdiğimiz demokrasi bu tanımlara uygun mu şimdi? Yani en basiti ile birisi, diğer birisinin beyaz gördüğü bir objeye kara dedi diye suçlanabilir mi? Birinin kara dediğine kara demek zorunda mıyız?

Bizler yani darbelerle büyüyen çocuklar hep derme çatma demokrasiler yaşadık adı var kendi yok olan… Daha çocuktuk, kitaplarımızı korumak için canımızı dişimize takmak zorunda bırakıldık. “Ya kitabın ya canın” deselerdi canımızı vermeye razıydık. Hep tercih etmek zorunda bırakıldık. Bizler gözü kara çocuklardık ve haklarımızın bilincinde olduğumuzdan boyun eğmedik. Ve boyun eğmeyeceğiz. Terbiyesiz değiliz, asi ya da bozguncu hiç değil ama haklarının ayrımında, cumhuriyete ve kazanımlarına sahip, Demokrat, başkalarının hakkına saygılı ve sevgiliyiz. Ve karşıdan beklediğimizde budur. Çok zor değil kendine olmasını istemediğin şeyi başkasına isteme o kadar. İncitme, kırma, iftira atma, bozgunculuk yapma, birlik ve beraberlik iste… Yeni Kapı ve Adalet yürüyüşündeki gibi yalnızca bayraklı, partizan ya da başka bir simge kullanmadan…

Demokrasiler olağan üstü durumlarda sekteye uğrayabilir, keşke uğramasa ama bizde maşallah? Ama  sonra  hep yeniden hayata geçirildi iyi kötü önemli olan burada amaç ve zamandır!

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım, birlik ve beraberlikle, göstermelik değil gerçek birlik ve beraberlikle… Ayrımsız, gayrımsız ve bir kez daha bu günleri görmeyiz Allah’ın izni ile İnşallah… Yase

& & & & &

Hiç Hayallerinizden Sıfır Aldınız mı?

Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası..

Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir  kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi.

Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi.  Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi.. İki gün sonra ödevi geri aldı. Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir “0” ve “Dersten sonra beni gör” uyarısı vardı. “Neden “0” aldım?” diye merakla sordu hocasına, çocuk.. “Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal” dedi, hocası.. “Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun. Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız” ve ekledi: “Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm.”

Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı. “Oğlum” dedi babası “Bu konuda kararını kendin vermelisin. Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!.” Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına.. “Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin” dedi.. “Ben de hayallerimi..”

O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı. Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen, geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi.

Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine “Bak” dedi, “Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken, hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım. Allah’ tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın.”

 

Günün Şiiri

Bir Çiçek

Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,

Bir yanlışı düzeltircesine açmış;

Gelmiş ta ağzımın kenarında

Konuşur durur.

 

Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,

Güverteleri uçtan uca orman;

Aldım çiçeğimi şurama bastım,

Bastım ki yalnızlığımmış.

 

Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Cemal SÜREYA

 

Az Yaşadıksa Da

Ben kibriti çaktığım zaman

Her şey kırmızıydı yüzün olarak

Ben kibriti çaktığım zaman

Çünkü her yüz bir memlekettir

 

Ben sigaramı yaktığım zaman

Çünkü her sigara bir kelimedir

Ben sigaramı yaktığım zaman

Güz günleriydi bir şarkı olarak

 

Bir güvercin ben öldüğüm zaman

Nice hüzünlerden yaprak yaprak

Bir güvercin ben öldüğüm zaman

Cemal SÜREYA

 

Mukaddime

Zannetme ki güldür, ne de lale

Ateş doludur, tutma yanarsın

Karşında şu gülgun piyale…

 

İçmişti Fuzuli bu alevden,

Düşmüştü bu iksir ile Mecnûn

Şi’rin sana anlattığı hâle…

 

Yanmakta bu sagârdan içenler,

Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı

Baştanbaşa efgân ile nâle…

 

Âteş doludur, tutma yanarsın

Karşında şu gülgûn piyâle!..

Ahmet HAŞIM

 

Bir Yaz Gecesi Hatırası

İşveyle, fısıltıyla, gülüşle,

Olmuş şeb-i sevda yine bihab

Oklar gibi saplanmada kalbe,

Düştükçe semadan yere mehtab…

 

Bûseyle kilitlenmiş ağızlar

Gözler neler eyler, neler işrâb;

Uçmakta bu âteşli havâda

Vuslat demi bir kuş gibi bî-tâb…

Ahmet HAŞIM

 

Karanfil

Yarin dudağından getirilmiş

Bir katre alevdir bu karanfil,

Ruhum acısından bunu bildi!

 

Düştükçe, vurulmuş gibi, yer yer

Kızgın kokusundan kelebekler,

Gönlüm ona pervane kesildi…

Ahmet HAŞIM

 

Günün Fıkrası

Yargıç Temele sormuş: “Davacıya borcunu bir türlü ödemiyorsun neden?” Temel boynunu büker; “Vereceğum vermesine de ‘Bana üç ay mühlet ver’ diyorum vermiyor üç yıldır beni oyalıyor yargıç bey.”

 

Günün Sözü

Aşırı adalet, aşırı adaletsizliktir.

Cicero

Vicdanımız yanılmaz bir yargıçtır, biz onu öldürmediğimiz sürece…

Balzac

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here