Oltanın Ucundaki Heyecan

0
100

Değerli okurlarım, zaman zaman sizlere söz ediyorum hatırlayacaksınız. Daktiloma kağıdı takıp, yazacaklarıma konsantre olduğumda dünya ile ilişkim kesiliyor diyorum ya. Tamamıyla doğru ve bütün yazarların da bu duygular içinde olduklarını düşünüyorum.

Yarım asırdır bu güzel kentte yaşıyorum balık kültürümde en ufak bir gelişme olmamıştır. Yani balık kültürüm sıfır altı seyretmektedir. Madem öyle neden böyle zor bir işi yapmaya kalktım acaba. Anlatayım…

Bir ara akvaryum merakım vardı. Anlatmak istediğim balıkları suyun içinde izlemeyi seviyorum. Şu andan itibaren anlatacaklarımın hiç birisi bana ait değildir. Balık kültürüm sıfır ama çok sayıda amatör balıkçı dostlarım oldu. Okuduklarımızın hepsi de onlara aittir. Ben sadece toparladım.

Günlük yaşamın stresinden uzaklaşmak, doğayla, temiz havayla, arıtılmış düşüncelerle baş başa kalmak, ya da soğuk havaya rağmen mavi suların içinde derinlere dalan misinanın ucundaki iğneye çarpıp duran küçük canlıyı düşünerek heyecanlanmak, daha doğrusu yaşamın bütün yorgunluklarını, hayal kırıklıklarını, borçlarınızı, komplekslerini olta ile mavi sulara gömmek…

Amatör balıkçılık özel bir tutku… Bir hevesle başlıyor, on iğneli bir çapari olta ediniliyor. Beceri ve tecrübe geliştikçe ve bir de çevredeki amatörlere özenerek oltanın kalitesi ve konumu da değişiyor.

öcal sanat15

Tanıdığım bazı amatörler sizin de ilginç bulacağınız ifadelerde bulundular. Akşam erkenden yatıp, gün doğmadan malzemelerini alıp denizin yolunu tutuyorlarmış. Torunların gürültüsünden, avratlarının dırdırından kurtulmak ve yaşama tutunmak en önemli nedenmiş. Söylenenlere inanmak zorundayım, çünkü bu konuda bilgi sahibi değilim. Fakat kadın dırdırından kurtulmak bana çok ilginç geldi. Ne yapsam acaba…

Amatörlüğü özümleyen bazı dostlarım bu işten kazanmak yolunu seçmişler, bilgi ve birikimlerini de amatörlere aktarmak istiyorlar. Nasıl mı?

Çok eski bir dostum (rahmetle anıyorum) bir tekne almıştı. Yani amatör değildi. Şunları söyledi…

-Balıkçılık sevgi, sabır ve refleks ister,

-İnce misina avcı olur, balığı ürkütmez,

-Büyük balıklar tutulduğunda, misina durdura durdura, balığı ürkütmeden yukarı çekilmelidir.

-İstavrit tutarken çapa atılmaz, çapa ipinin hareketi balığı ürkütür ve yarı yarıya balığı keser,

-Tekne ile büyük balık avında mutlaka bir kepçeye ihtiyaç vardır. Aksi halde çırpınan balık misinayı kırar,

-Tekneyle avlanıyorsanız yanınızda ilk yardım çantası mutlaka olmalıdır.

Bu bilgileri verenler bana göre süper balıkçı. Yosun ve balık kokusu eksik olmaz onlarda. Yine de kadın dırdırından kurtulmak bana çok ilginç geldi. Dostlarım her şey gönlünüzce olsun oltalarınız şenlensin. Rastgele…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Bir Günün Önemi

Değerli Okurlarım, ömür denilen hadise yaşadığımız andır. Akşam başımızı yastığa koyup, sabahın ışıklarını göreceğimizi kim temin edebilir. Ömrümüz işte öylesine hassas bir konu. Üç günlük dünya diye sohbetlerimizde bu konuyu değerlendiririz. Bu bizim aczimizden, korkaklığımızdandır. Hiç üç günlük dünya olur mu?

Nefes alıp verdiğimiz kadardır insanların ömrü…

Dün yoktur, yaşanmıştır çünkü… Yarın da yoktur… Ne gelmiştir, ne de yaşanmıştır… Meçhuldür… Sadece içinde yaşadığımız günle sınırlıdır hepimizin ömrü… Diyelim ki, 60-70-80… Biraz cömert davrandım farkındayım… Bunların hepsi de hikaye… Ömrümüz günle sınırlandırılmıştır, bir gün sonrasının garantisi yoktur. Bir gün… Bir günlük ömür… Kocaman bir gün…

Ömrümüz bu denli küçültülüp, köşeye sıkıştırılırsa bile, yine de yapmamız gereken, düşünmek zorunda olduğumuz çok şeyler olmalı… Yaradan’ın özenerek yarattığı varlıklar olduğumuzu bir an olsun aklımızdan çıkarmamalıyız. Dünyalara da sahip olsak, sayısız malımız mülkümüz de olsa, öbür tarafta bunların işe yaramayacağı gerçeğini içimize sindirmeliyiz.

Analarımızın, babalarımızın değerini toprağa verdikten sonra değil, hayattayken bilmeliyiz. Umarım öyle olur. Korkunun ecele faydası olmadığını bilip, korkuyla temkinli olmayı birbirine karıştırmamalıyız. Aksi halde umduğumuz dağlara kar yağar, yanlış yerlerden medet umarı.

Doymayacak midemiz varmış gibi kirli işlere bulaşıp, küçücük bir mezara sığarken, sığmayız diye villalar almaya kalkmamalıyız.

Evlerimizde ayakkabı kutuları varsa, ya imha edin ya da kimselere söz etmeyin. Çok tehlikeli ve yasaktır. Ayakkabı kutularıyla büyükler uğraşır. Ömrümüz bir güne hapsedilmiş olsa bile…

Yapmamızda ve bilmemiz gereken çok şeyler olduğunun bilincinde olmalıyız. Aksi halde o bir gün bile zehir olur. Özellikle, insan olduğumuzu ve muhatabımızın da en az bizim kadar insan olduğunu ve değerli olduğunun bilincinde olmalıyız.

Doğayı tahrip edip, güzelliğini bozmamalıyız. Doğa, günün birinde intikamını feci şekilde alır. Çevremizle olan ilişkilerimizi üst düzeyde tutarken, yoksullara elimizden geldiğince yardımcı olmayı unutmamalıyız. Yardım sadece parayla olmaz… Hayvanları sevmeliyiz. Onların yaşamlarına yardımcı olamıyorsak, sevgimizi de veremiyorsak, bu çaresizleri itip kakıp yaşamlarını zorlaştırmamalıyız.

İçinde yaşadığımız gün çok önemlidir, onun değerini bilmeli ve o sınırlı zamanda iyilik yapamıyorsak, kimselere zarar vermemeliyiz… Konumuz olmamakla beraber, bir şeyin altını çizmek istiyorum. Hiç kimsenin umudunu kırmayı düşünmeyin. Belki de o kişinin umudundan başka bir şeyi de yoktur. Umutlarda yarınlardadır…

Umutlarınız kırılmasın, yarınlarınız çok olsun… Allah’ın selamı da üzerinize olsun…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Yazarlar ve Edebiyatçılar

Yazar olmak kolay bir hadise değildir, kelime haznen geniş ve okumayı seven bir insan olman gerekiyor. Ayrıca yazar, düşüncelerini kağıda döktükten sonra işi bitmiş saymamalı. Makalesini başka bir yazarın yazısını okuyor gibi dikkatli olmalı. Böylece her okuyuşta dalgınlıktan, dikkatsizlikten kaynaklanan yanlışları görüp düzeltecek, düşünme ve araştırma yetersizliklerini tamamlayacak, gerekli olmayan kısımları iptal edecektir. Ender de olsa makalelerimi tashih etmeden yayına veriyorum ya, İlyas Bey kusura bakmasın.

Yazarlar biraz da edebiyata sıcak bakmalıdır. Edebiyat sadece okullarda okunan ders değil, insana iyiyi ve doğruyu öğreten bir yaşam biçimi, bir duygu eğitimidir. Edebiyat öğretmenleri dolu olmakla beraber, Türkçe’yi iyi telaffuz eden, edebiyatı öğretmekten çok, onu sevdiren bir insan olmalıdır.

Doğruyu söylemek gerekirse, edebiyat öğretmeni olmak sıradan insanların harcı değildir ve etkileyici olmaları şarttır.

Günün Sözü

Sanatçı Olmak Gerçekten Zordur.

 Öcal’dan İnciler

Halka İnmeyen Sanatçı Olamaz.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here