Nereye Dönsek Vahşet

0
66

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dün izlediğim haberlerin etkisindeyim hala. Yüreğim soğuk bir el tarafından sıkılıyor sanki… “Haber aktif” izliyordum uzandığım yerden dün akşama doğru… Haberler tüyler ürperticiydi. Geziye giden öğrencileri taşıyan otobüs devrilmiş, bir ölü 38 yaralı, dördü öğretmen. Ülkemizin klasiği. Sürücü uyumuş. İçimiz yanarak acil şifalar diliyoruz yaralılara ve rahmet diliyoruz hayatını kaybeden müdür yardımcısına, Allah ailesine sabır versin.

İkinci haber  yine ülkemizin klasiği olmaya aday. Belki hep öyleydi  de, kendi bataklığımızda debelenirken, görmezden gelmek istiyorduk  bir zaman ya da yok saymak… Pozantı  ve Antalya… Çocuk cezaevinde mahkûmlara kötü muamele ediliyor haberlerinin ardından İzmir Şakran çocuk ceza evinden yine çocuk mahkumlara kötü muamele edildiğini anlatan haberler geldi. Anlatılanlar tüyler ürpertici. Çocuklar ceza evi müdürlerinin onlara düzenli işkence uyguladığını anlatıyor. Değişik adları olan işkence odalarında! Raporu hazırlayan Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir Şubesi. Aldıkları duyumları değerlendirmek üzere 22 Mayıs’ta cezaevinde görüşmeler yapıyorlar ve bu korkunç gerçeği ortaya çıkarıyorlar. Anlatılanlar inanılır gibi değil. Bunları yapan normal insanlar olamaz. Bunların her hangi bir inancı da olamaz.

Nasıl  böyle olduk diye düşünmek istiyorum ama aslında hep öyleydik. Hiç düzelmedik ki. Bir zamanlar öğrenciydik yanı başımızdaki arkadaşlarımızın başına gelenleri, yaşadıkları işkenceleri bir an bile unutmadık ve birlikte yaşadık. Uyduruktan nedenlerden, hatta nedensizlikten  dolayı uğradıkları insan onuru ile asla bağdaşmayacak vahşetti. Ama biz Başbakanların ve daha on sekizine gelmeden yaşları büyütülerek asılan çocukların olduğu bir ülkede yaşıyoruz ne de olsa. Gençliğimiz bu travmalarla geçti. Paranoyak olduk. Buna rağmen umuda sarıldık. Her defasında ayakta kalabilmek için. Ve umudumuzu yitirdiğimizde başımızı gömdük karanlığın şefkatli ellerline sığındık. Hayattan koptuk çok zaman. Ve bunu hala yaparız malum nedenlerden ve “olmaz” diye bağladık kendimiz. “bir daha” ama yanıldık hep oldu, hep oluyor. Karanlığın kollarında güvende algılasakta kendimizi, aslıda aydınlıkta oluyordu her şey eskisinden de beter. Ve bize bunları unutturacak güzel şeyler olmuyor. Ve şimdi bile bazı dizilerdeki işkence sahnelerini ve o malum dizileri izleyemiyoruz… Unuttuğumuzu sandığımız aslında hiçbir zaman unutulmayan ve affedilecek hiçbir tarafı olamayan olayları anımsamak ruhumuzu yeniden incitiyor, yüreğimize tırmık atılan yerler yeniden kanıyor. Ve isyan duyguları şaha kalkıyor. Çünkü ancak biz şiddeti şiddetle, vahşeti vahşetle karşılayanlardan ve destekleyenlerden değiliz. Yoksa eleştirdiklerimizden farkımız olmazdı. Ancak hep şaşkınız, hep şaşkın… İnsan denen üstün yaratık nasıl bu kadar sefil bir vaziyete sokabiliyor kendini diye.

Çocuklara bu denli bir vahşet uygulayan insan kılıklı yaratıkları çok merak ediyorum çocukları yok mu? Aileleri yok mu? Onların yüzüne nasıl bakıyorlar? Şimdi olaylar açığa çıktı basına adları sanları yansıdı. Şimdi çocukları aileleri ne durumdadır acaba? Ve çocukları şiddete meyilli mi acaba?

İnsan dünyanın her tarafında sevgi yeteneğini kaybetmiş gibi. Sevmeyi bilseydik öyle yaradandan ötürü değil, yalnızca  kendimizden ötürü  ve bir özgür vicdanımız olsaydı belki bu yaşananlar daha az yaşanırdı. Ve Allah bilir bu yazı yazılırken dünyanın kaç tarafında kaç çocuk tacize uğruyor. İşkence görüyor öldürülüyor. Olmazdı!!

Ve şiddet bitmiyor her daldan devam ediyor. Son günlerde spor karşılaşmalarındaki şiddette tavan yaptı. Taraftarlar savaşa gider gibi gidiyorlar maçlara. Allah korusun savaşta bile bu kadar pervasızlık olmaz ya aslında. Şahsen ben olsam kesinlikle seyircisiz oynatırdım maçları. Bu ne ya? Ya insan gibi izlemeyi öğrenirler bir birlerine saygıyı, ya da spor onların neyine? Spor dediğin centilmenliktir, ince bir oyun sanatıdır. Kavga dövüş değildir. Bunu bilmiyorlarsa maçlara gelmesinler. Çıkan olaylarda hiç suçu olmayan insanlarda zarar görüyor çünkü bu yüzden. 14 yaşında  bir genç  çocuk  sırf orda bulunduğu için tekme tokatla perişan edilmiş yere düşünce yediği  tekmelerden bacağı kırılmış. Bu neyin öfkesi, neyin  hırsı, nefreti anlaşılır gibi değil ve asla bağışlanır yeri yok.

Aynı nefret.  Metroda  ahlaka aykırı davranışlardan uzak durulması  anons edilince, ki ahlak kime göre ahlak, nasıl ahlak? Kimisi  yetim hakkı yer ahlaklıyım diye geçinir, kimisi iftira atar, bozgun çıkarır ahlaklıyım diye geçinir. Şimdi bunlar ahlaklı sayılırken metroda, sahilde öpüşenler ahlaksız mı oluyor? Diyelim öyle oldu bazılarına göre. O zaman gözünü çevir kardeşim. Bakma. Ben bakmıyorum çünkü bakmak ayıp zaten. Her şeye bakıyor muyuz? Görerek ahlakımız bozuluyorsa demek zaten bizde ondan yokmuş. Her gün yürüyüş yaparken sarmaş dolaş çiftler görüyoruz, türbanlı türbansız. Umurumuzda bile olmuyor ya da gülümseyerek geçiyoruz yanlarından ne güzel sarılabilecekleri birileri var yanlarında diye. İşte   bu anonsu protesto etmek için, öpüşme eylemi yapmak istemiş bazı sevgililer. Aynı haber kanalında izlediğim kadarı ile. Tekbir sesleri eşliğinde, döner bıçaklı hatta satırlarla karşılık verilmiş bu insanlara!! Ne oluyor? Ne oluyoruz? Yolda bıçaklanan kadınlara karışmıyoruz, defalarca tecavüze uğrayan kızlara aldırmıyoruz, hırsız önümüze atlıyor umurumuzda olmuyor, önünden geçip gidiyoruz. Ama kimseyi ilgilendirmemesi gereken bir eyleme, iki dakika bile sürmeyecek, tekbirli döner bıçaklı dalabiliyoruz!! Eylem hoşumuza  gitmedi. Olabilir her şey her zaman herkesin hoşuna gidecek diye bir kural yok ki. Ama kimsede hoşuna gitmeyene döner bıçak salamıyor. Satır da neyin nesi? Korkunç, bir şey… Kim kimi  doğramaya gidiyor? O tekbir getirdiğimiz Allah’ın sevgili ahlaklı kullarımı olacağız yani birini haksız yere yaralarsak ya da öldürürsek? Öyle  ise yanılıyoruz hem de çok… Azcık okursak öğreniriz. Allah bu gibi eylemleri yapanları hoş görmez. O ki sevgili peygamberine “sen kullarımın üzerinde vekil değilsin” demiş bir Allah’tır. Biz kimiz peki, kim??

Ve yine düşünüyorum ki birlikte yaşıyorsak birbirimize tahammül edebilmeliyiz. Ve hiç kimse kimsenin aşırılıklarını  ve zayıflıklarını kullanmamalı… Asgaride buluşmak diye bir şey var. Ve o asgariyi bulmak gerekiyor ve yine düşünüyorum ki.

Sorunumuz az okumak, kulak dolgusu ile davranmak, kendi aklımızı askıya almak, başkalarının aklı ve yönlendirişi doğrultusunda hareket etmek. Oysa hepimiz özgür yaratıldık ve hepimizin vicdanı ve aklı var. Ve biz bunlardan sorumluyuz. Bu yüzden dünyada kıyametler kopuyorken, sevgili ülkemizde her şeye rağmen içinde bulunduğumuz nimetin değerini bilelim ve kardeşlikten  sevgiden asla vazgeçmeyelim, kim ne yapmış kimle kalkmış oturmuş bizim derdimiz olmamalı. Biz yalnızca birlik beraberlik, eşitlik ve özgürlük için çalışmalıyız. Ve bunca işkenceye maruz kalan bu çocukları nasıl bir gelecek bekliyor onu düşünülelim. Ve onlara nasıl  sahip çıkabiliriz? Onları düşününce buz gibi üşüyorum, dişlerim bir birine çarpıyor bu sıcakta.

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık, sevgi, birlik ve beraberlikle kalalım her zaman diyorum. Aramıza önyargılar girmesin. Yase

Günün Şiiri

MEZAR TAŞLARI

FRANCIS PICABIA

Niçin

Seni mezarına dört köpeğinle

Bir gazeteyle

Ve şapkanla gömmelerini istedin

İstedin ki taşına şunu yazsınlar

İyi seyahatler

Bir şey değil öteki dünyada da deli zannedileceksin.

THÉODORE FRAENKEL

Öldüğün vakit harikulâde bir hava vardı

Mezarlık o kadar güzeldi ki

Hiç kimse mahzun olamadı

Epeydir de senin artık orda olmadığını sanıyorlar

Homurdanmalarını duymuyorum

Susuyorsun

Yahut omuz silkiyorsun

Cenneti görmeyi asla istemezdin

Nereye gideceğini artık bilmiyorsun

Ama sen işin alayındasın

MARIE LAURENCIN

Kafesteki bu güzel kuş

Senin mezardaki gülüşündür

Yapraklar dans ediyor

Uzun uzun yağmur yağacak

Bu akşam hareketimden evvel

Ağaçların çiçek açtığını görmek istiyorum

Bir dişi geyik sessizce yaklaşacak

Bulutlar biliyorsun pembe ve mavidir

LOUIS ARAGON

Dostların küçük kızlar halka oldular

Sana çelenkler ördüler

Ufacık yalanlarınla

Sana kâğıt getirdim

Ve çok iyi bir kalem

Ebediyette şiirler yazacaksın

Koruyucu melek seni teselli eder

Kravatını bağlar

Ve sana gülmesini öğretir

Artık beni unuttun

Allah benden çok daha güzeldir

PAUL ÉLUARD

Oraya bastonunu ve eldivenlerini de götür

Düz dur

Gözler kapalı

Pamuk bulutlar uzaklarda

Ve bana Allahaısmarladık demeden gittin

Bir yağmur

Bir yağmur

Bir yağmur

TRISTAN TZARA

Kim o

Bana elini uzatmadın

Ölümünü duydukları vakit çok güldüler

Ebedî olmandan öyle korkmuşlardı ki

Son nefesin

Son gülüşün

Ne çiçek ne de çelenk

Sadece küçük otomobiller

Ve beş metre boyunda kelebekler

ANDRÉ BRETON

Bakışını gördüm

Gözlerini kapattığın zaman

Mahzun olmama izin vermedin

Ve ben bir şey yapmasam bile bol bol ağladım

Artık bana hiçbir şey söylemeyeceksin

Hiç ama hiç

Bir sürü adam çiçekler getirdi

Nutuklar bile söylendi

Ben hiçbir şey söylemedim

Seni düşündüm.

Philippe SOUPAULT

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here