Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dün izlediğim haberlerin etkisindeyim hala. Yüreğim soğuk bir el tarafından sıkılıyor sanki… “Haber aktif” izliyordum uzandığım yerden dün akşama doğru… Haberler tüyler ürperticiydi. Geziye giden öğrencileri taşıyan otobüs devrilmiş, bir ölü 38 yaralı, dördü öğretmen. Ülkemizin klasiği. Sürücü uyumuş. İçimiz yanarak acil şifalar diliyoruz yaralılara ve rahmet diliyoruz hayatını kaybeden müdür yardımcısına, Allah ailesine sabır versin.
İkinci haber yine ülkemizin klasiği olmaya aday. Belki hep öyleydi de, kendi bataklığımızda debelenirken, görmezden gelmek istiyorduk bir zaman ya da yok saymak… Pozantı ve Antalya… Çocuk cezaevinde mahkûmlara kötü muamele ediliyor haberlerinin ardından İzmir Şakran çocuk ceza evinden yine çocuk mahkumlara kötü muamele edildiğini anlatan haberler geldi. Anlatılanlar tüyler ürpertici. Çocuklar ceza evi müdürlerinin onlara düzenli işkence uyguladığını anlatıyor. Değişik adları olan işkence odalarında! Raporu hazırlayan Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir Şubesi. Aldıkları duyumları değerlendirmek üzere 22 Mayıs’ta cezaevinde görüşmeler yapıyorlar ve bu korkunç gerçeği ortaya çıkarıyorlar. Anlatılanlar inanılır gibi değil. Bunları yapan normal insanlar olamaz. Bunların her hangi bir inancı da olamaz.
Nasıl böyle olduk diye düşünmek istiyorum ama aslında hep öyleydik. Hiç düzelmedik ki. Bir zamanlar öğrenciydik yanı başımızdaki arkadaşlarımızın başına gelenleri, yaşadıkları işkenceleri bir an bile unutmadık ve birlikte yaşadık. Uyduruktan nedenlerden, hatta nedensizlikten dolayı uğradıkları insan onuru ile asla bağdaşmayacak vahşetti. Ama biz Başbakanların ve daha on sekizine gelmeden yaşları büyütülerek asılan çocukların olduğu bir ülkede yaşıyoruz ne de olsa. Gençliğimiz bu travmalarla geçti. Paranoyak olduk. Buna rağmen umuda sarıldık. Her defasında ayakta kalabilmek için. Ve umudumuzu yitirdiğimizde başımızı gömdük karanlığın şefkatli ellerline sığındık. Hayattan koptuk çok zaman. Ve bunu hala yaparız malum nedenlerden ve “olmaz” diye bağladık kendimiz. “bir daha” ama yanıldık hep oldu, hep oluyor. Karanlığın kollarında güvende algılasakta kendimizi, aslıda aydınlıkta oluyordu her şey eskisinden de beter. Ve bize bunları unutturacak güzel şeyler olmuyor. Ve şimdi bile bazı dizilerdeki işkence sahnelerini ve o malum dizileri izleyemiyoruz… Unuttuğumuzu sandığımız aslında hiçbir zaman unutulmayan ve affedilecek hiçbir tarafı olamayan olayları anımsamak ruhumuzu yeniden incitiyor, yüreğimize tırmık atılan yerler yeniden kanıyor. Ve isyan duyguları şaha kalkıyor. Çünkü ancak biz şiddeti şiddetle, vahşeti vahşetle karşılayanlardan ve destekleyenlerden değiliz. Yoksa eleştirdiklerimizden farkımız olmazdı. Ancak hep şaşkınız, hep şaşkın… İnsan denen üstün yaratık nasıl bu kadar sefil bir vaziyete sokabiliyor kendini diye.
Çocuklara bu denli bir vahşet uygulayan insan kılıklı yaratıkları çok merak ediyorum çocukları yok mu? Aileleri yok mu? Onların yüzüne nasıl bakıyorlar? Şimdi olaylar açığa çıktı basına adları sanları yansıdı. Şimdi çocukları aileleri ne durumdadır acaba? Ve çocukları şiddete meyilli mi acaba?
İnsan dünyanın her tarafında sevgi yeteneğini kaybetmiş gibi. Sevmeyi bilseydik öyle yaradandan ötürü değil, yalnızca kendimizden ötürü ve bir özgür vicdanımız olsaydı belki bu yaşananlar daha az yaşanırdı. Ve Allah bilir bu yazı yazılırken dünyanın kaç tarafında kaç çocuk tacize uğruyor. İşkence görüyor öldürülüyor. Olmazdı!!
Ve şiddet bitmiyor her daldan devam ediyor. Son günlerde spor karşılaşmalarındaki şiddette tavan yaptı. Taraftarlar savaşa gider gibi gidiyorlar maçlara. Allah korusun savaşta bile bu kadar pervasızlık olmaz ya aslında. Şahsen ben olsam kesinlikle seyircisiz oynatırdım maçları. Bu ne ya? Ya insan gibi izlemeyi öğrenirler bir birlerine saygıyı, ya da spor onların neyine? Spor dediğin centilmenliktir, ince bir oyun sanatıdır. Kavga dövüş değildir. Bunu bilmiyorlarsa maçlara gelmesinler. Çıkan olaylarda hiç suçu olmayan insanlarda zarar görüyor çünkü bu yüzden. 14 yaşında bir genç çocuk sırf orda bulunduğu için tekme tokatla perişan edilmiş yere düşünce yediği tekmelerden bacağı kırılmış. Bu neyin öfkesi, neyin hırsı, nefreti anlaşılır gibi değil ve asla bağışlanır yeri yok.
Aynı nefret. Metroda ahlaka aykırı davranışlardan uzak durulması anons edilince, ki ahlak kime göre ahlak, nasıl ahlak? Kimisi yetim hakkı yer ahlaklıyım diye geçinir, kimisi iftira atar, bozgun çıkarır ahlaklıyım diye geçinir. Şimdi bunlar ahlaklı sayılırken metroda, sahilde öpüşenler ahlaksız mı oluyor? Diyelim öyle oldu bazılarına göre. O zaman gözünü çevir kardeşim. Bakma. Ben bakmıyorum çünkü bakmak ayıp zaten. Her şeye bakıyor muyuz? Görerek ahlakımız bozuluyorsa demek zaten bizde ondan yokmuş. Her gün yürüyüş yaparken sarmaş dolaş çiftler görüyoruz, türbanlı türbansız. Umurumuzda bile olmuyor ya da gülümseyerek geçiyoruz yanlarından ne güzel sarılabilecekleri birileri var yanlarında diye. İşte bu anonsu protesto etmek için, öpüşme eylemi yapmak istemiş bazı sevgililer. Aynı haber kanalında izlediğim kadarı ile. Tekbir sesleri eşliğinde, döner bıçaklı hatta satırlarla karşılık verilmiş bu insanlara!! Ne oluyor? Ne oluyoruz? Yolda bıçaklanan kadınlara karışmıyoruz, defalarca tecavüze uğrayan kızlara aldırmıyoruz, hırsız önümüze atlıyor umurumuzda olmuyor, önünden geçip gidiyoruz. Ama kimseyi ilgilendirmemesi gereken bir eyleme, iki dakika bile sürmeyecek, tekbirli döner bıçaklı dalabiliyoruz!! Eylem hoşumuza gitmedi. Olabilir her şey her zaman herkesin hoşuna gidecek diye bir kural yok ki. Ama kimsede hoşuna gitmeyene döner bıçak salamıyor. Satır da neyin nesi? Korkunç, bir şey… Kim kimi doğramaya gidiyor? O tekbir getirdiğimiz Allah’ın sevgili ahlaklı kullarımı olacağız yani birini haksız yere yaralarsak ya da öldürürsek? Öyle ise yanılıyoruz hem de çok… Azcık okursak öğreniriz. Allah bu gibi eylemleri yapanları hoş görmez. O ki sevgili peygamberine “sen kullarımın üzerinde vekil değilsin” demiş bir Allah’tır. Biz kimiz peki, kim??
Ve yine düşünüyorum ki birlikte yaşıyorsak birbirimize tahammül edebilmeliyiz. Ve hiç kimse kimsenin aşırılıklarını ve zayıflıklarını kullanmamalı… Asgaride buluşmak diye bir şey var. Ve o asgariyi bulmak gerekiyor ve yine düşünüyorum ki.
Sorunumuz az okumak, kulak dolgusu ile davranmak, kendi aklımızı askıya almak, başkalarının aklı ve yönlendirişi doğrultusunda hareket etmek. Oysa hepimiz özgür yaratıldık ve hepimizin vicdanı ve aklı var. Ve biz bunlardan sorumluyuz. Bu yüzden dünyada kıyametler kopuyorken, sevgili ülkemizde her şeye rağmen içinde bulunduğumuz nimetin değerini bilelim ve kardeşlikten sevgiden asla vazgeçmeyelim, kim ne yapmış kimle kalkmış oturmuş bizim derdimiz olmamalı. Biz yalnızca birlik beraberlik, eşitlik ve özgürlük için çalışmalıyız. Ve bunca işkenceye maruz kalan bu çocukları nasıl bir gelecek bekliyor onu düşünülelim. Ve onlara nasıl sahip çıkabiliriz? Onları düşününce buz gibi üşüyorum, dişlerim bir birine çarpıyor bu sıcakta.
Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık, sevgi, birlik ve beraberlikle kalalım her zaman diyorum. Aramıza önyargılar girmesin. Yase
Günün Şiiri
MEZAR TAŞLARI
FRANCIS PICABIA
Niçin
Seni mezarına dört köpeğinle
Bir gazeteyle
Ve şapkanla gömmelerini istedin
İstedin ki taşına şunu yazsınlar
İyi seyahatler
Bir şey değil öteki dünyada da deli zannedileceksin.
THÉODORE FRAENKEL
Öldüğün vakit harikulâde bir hava vardı
Mezarlık o kadar güzeldi ki
Hiç kimse mahzun olamadı
Epeydir de senin artık orda olmadığını sanıyorlar
Homurdanmalarını duymuyorum
Susuyorsun
Yahut omuz silkiyorsun
Cenneti görmeyi asla istemezdin
Nereye gideceğini artık bilmiyorsun
Ama sen işin alayındasın
MARIE LAURENCIN
Kafesteki bu güzel kuş
Senin mezardaki gülüşündür
Yapraklar dans ediyor
Uzun uzun yağmur yağacak
Bu akşam hareketimden evvel
Ağaçların çiçek açtığını görmek istiyorum
Bir dişi geyik sessizce yaklaşacak
Bulutlar biliyorsun pembe ve mavidir
LOUIS ARAGON
Dostların küçük kızlar halka oldular
Sana çelenkler ördüler
Ufacık yalanlarınla
Sana kâğıt getirdim
Ve çok iyi bir kalem
Ebediyette şiirler yazacaksın
Koruyucu melek seni teselli eder
Kravatını bağlar
Ve sana gülmesini öğretir
Artık beni unuttun
Allah benden çok daha güzeldir
PAUL ÉLUARD
Oraya bastonunu ve eldivenlerini de götür
Düz dur
Gözler kapalı
Pamuk bulutlar uzaklarda
Ve bana Allahaısmarladık demeden gittin
Bir yağmur
Bir yağmur
Bir yağmur
TRISTAN TZARA
Kim o
Bana elini uzatmadın
Ölümünü duydukları vakit çok güldüler
Ebedî olmandan öyle korkmuşlardı ki
Son nefesin
Son gülüşün
Ne çiçek ne de çelenk
Sadece küçük otomobiller
Ve beş metre boyunda kelebekler
ANDRÉ BRETON
Bakışını gördüm
Gözlerini kapattığın zaman
Mahzun olmama izin vermedin
Ve ben bir şey yapmasam bile bol bol ağladım
Artık bana hiçbir şey söylemeyeceksin
Hiç ama hiç
Bir sürü adam çiçekler getirdi
Nutuklar bile söylendi
Ben hiçbir şey söylemedim
Seni düşündüm.
Philippe SOUPAULT