Namus Borcunu Ödeyin!..

0
49

Değerli okurlarım, “Beni kurşunla değil, bombayla ortadan kaldırmaya çalışırlar. Silah taşıdığımı ve arada bir çelik yelek giydiğimi biliyorlar” demişti. Bu ifade kime ait biliyor musunuz? 24 Ocak 1993’de evinin önünde, arabasına bomba konularak katledilen ve aradan geçen 24 yıla rağmen katili ya da katilleri bulunamayan Gazeteci-Yazar Merhum Uğur Mumcu’ya aittir.

Gazete manşetlerinde yer alan bu “NAMUS BORCU” hala ödenememiş, bu suikast aydınlatılamamış, ülkemizi darbelere, karanlıklara sürükleyen birçok suikast gibi Uğur Mumcu suikastı da hala zifiri karanlıkla. Bazı yazarlar gibi yağdanlık olmayan, gerçeklerin yanında, dürüstlüğü özümlemiş ve de ileriyi görebilen gazeteci-yazardı merhum Uğur Mumcu!

Onu yakından tanıyan bir gazeteci olarak, iki önemli konuyu sık-sık işlediğini ve toplumda dile getirdiğini samimi olarak söylemeliyim. Ülkemizi tehdit eden bu iki önemli konu neydi? Ayrılıkçı terör, Ayrılıkçı İslamcı hareketler.

Zaten bu iki konuda yaptığı araştırmalara ilişki kitapları ne kadar ileri görüşlü olduğunun kanıtlarıdır. Bu iki tehlike konusunda, RABITA (1987) Tarikat-Siyaset-Ticaret (1988) Kürt-İslam Ayaklanması (1991) ve Kürt dosyası (1993) bu son kitabını yayınladıktan sonra da katledilmişti. O kitapların her dönemde okunmasında büyük faydalar olduğunu belirtmeliyim.

Ülkemiz, Merhum Uğur Mumcu’nun o günlerden görüp ve bilinçli olarak uyardığı tehlikeli süreçlerden taziatlar vererek, ağır bedeller ödeyerek geçiyor. Kürt sorunu ile PKK terörünün birbirinden ayrılması gerektiğini ısrarla savunur, terör örgütünün dış bağlantı ve desteklerine dikkat çeker, gizli servislerle ilişkilerini araştırırdı. Bildiğiniz gibi PKK terörünün bugün, ülkemiz bekasını tehdit eder boyutta olduğu da sır değil.

Keza, 12 Eylül 1980’den sonra ülkemizdeki laik yapının zaafa uğratıldığı ve devlet kadrolarının cemaatler eliyle Radikal İslamcıların eline geçmeye başladığı konusunda yukarıyı ısrarla uyarırdı. Cemaatlerin amacı zaten belli… Kendilerinden olanları devlet kadrolarına yerleştirmek fakültelere, askeri okullara, polis okullarını yerleştirdiğini, belli bir süre sonra da bunların general, emniyet müdürü, savcı ve hâkim olarak devlete karşı isyan edeceklerini de hem yazar ve hem de toplumda söylerdi.

uğur mumcu5

Merhum’un özellikle dikkat çektiği o iki önemli konu 15 Temmuz 2016 günü kanlı bir ihtimali bizlere yaşattı ve az kalsın başarılı olacaklardı. Onun ve onun gibi vatanseverlerin katledildiği günü unutmamız mümkün değil. Katledilişinin 24’üncü yıldönümünde; SEVGİ, SAYGI VE RAHMETLE ANIYORUM…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Ahlak, Namus Tarif Edilir mi?

Değerli okurlarım, ahlak ve namusu tarif etmek kolay bir hadise değildir. Öncelikle onu yüreğimizde hissedeceğiz ve daha sonra da doya-doya yaşayacağız. Böylesine klasik bir cümle ile de konuyu kapatmamız mümkün değil. İnsanların ahlak anlayışı değişiklik arz ediyor. Tabi ki hepsinde değil ama bazılarında su yüzüne çıkıyor.

İçki içme, hele biranın yanına hiç yaklaşma; AHLAKSIZ OLURSUN! Şimdi bu ifadenin neresinden tutup, neresine inanmak gerekiyor. Bu ifade ile ilgili olarak aklıma gelmişken söylemek istiyorum. Benim memleketimde, içki kullananlara itibar edilmediği gibi, onlara kız da verilmezdi. “Adam içkici yav, ahlaksızın biri” denirdi. Düne kadar öyleydi, muhtemelen bir değişiklik olmuştur.

Ulu Önder Atatürk bir konuşmasında aynen şunları söylüyor. Bu söylemi Nutuk’ta da aynen geçmektedir. “…Cumhuriyet’i yaşatmak için onun insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz. Cumhuriyet’in insan malzemesinin her şeyden önce ahlaklı, namuslu olması elzemdir. Sistemin çalışması, ülkenin yükselmesi için bu şarttır…”

O dönemin yoksulluğu, ekonomi ve alt yapıya dair eksiklikleri, eğitim ve yetişmiş insan kaynağı yokluğunu anlatan vecizeleri çok önemlidir. Bir an için şöyle düşünelim. Savaştan henüz çıkılmış. Bu savaş öyle sıradan bir savaş değil. Var olma savaşı, yani İSTİKLAL SAVAŞI… Evet, savaştan henüz çıkılmış, millet fiziken ve ruhen hasta ve de aç. Yoksulluk tavan yapmış işsizlik de öyle. Cahillik derseniz “DİZ BOYU!” Genel olarak her savaş sonrası olduğu gibi, kaybedecek hiçbir şeyi olmayan yaşayabilmek için akla gelen her türlü suça bulaşabilecek imkânlar mevcut.

Diğer taraftan, yıkılmış imparatorluğun son dönemlerinde de rüşvet, yolsuzluk, hukuksuzluk, haksızlık, taassup, dolandırıcılık almış başını gitmiş. Onlar da bizlere miras kaldı ama acilen kurtulmamız şart. Hukuk devletiyiz. LAİKİZ! Bu kavramları sözle değil icraatlarla içimize sindirdiğimizi belli etmeliyiz. Alnı secde gördüğü için bu göreve getirildi diyemeyiz. Alnı secde görmemiş olanlar bu ülkenin insanı değil mi?

Kişisel özgürlüklere saygılı olmalıyız. Sağdan gidenler iktidar oluyor ya hepsi o kadar, başka bir şey yok. Bir kadının bedeniyle oynayamazsınız, onlara giyim yasağı getiremezsiniz. Yönümüz Batı ise, bu saydıklarımı ve sayacaklarımı aklınızdan çıkarmamalısınız. Ahlak ve namus evrenseldir ve sesi tektir. Onun milliyeti, dili, dini ve rengi yoktur yarısı öyle, yarısı böyle diyebilme lüksümüz yoktur.

Sonuç olarak; ahlak ve namus vicdanlı olmak, hak hukuk gözetmek, sözünü tutmak ve adil olmaktır. Ahlak ve namusu bir yerlerde aramamalıyız, arasak da bulamayız. Marketlerde de satılmaz. Ahlak ve namus insanın içinde, yüreğinde olmalı. Ahlaksız bir milletin yaşama şansı pek azdır. Üzmezleri, Enser Vakfı’nı söylemiyorum. O olaylar buzdolabına donduruluyor, unutturuluyor ve daha sonra da bildiğiniz gibi.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Sözü

Cebine Girmediyse Kimseden Korkma!

Öcal’dan İnciler

Onun Kalemi Tükenmezdi ya Sizinkiler!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here