Kültürsüz Rekabet Düşünülemez

0
119

Değerli okurlarım, insan olduğumuzdandır her halde, her şeyin sanat ve kültür yönüne bakıyoruz. Gezmede, giyinmede, konuşmada, iş yerinde hâsılı her şeye dedim ya, mutlaka kültürel ağırlıklı duygular içinde oluyoruz. Rekabette Kültür kavramı, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde, anti sosyal çevrelerde az da olsa yadırganır hatta ayıplanır bile nedende.

Oysa bu rekabetten yararlanacak olan tüketicilerdir, yani doğrudan kendileridir. Kaliteyi düşürmeden, reklâmların tadını ve dozunu kaçırmadan yalpan rekabet en iyi rekabettir. Kar marjı bir miktar aşağı çekilebilir ama sürümden derhal telafi edilebilir. Burada, çok önemli bir konu var ki, hep göz ardı edilir…

Yukarıda söylediğim gibi, bu geri kalmışlığın bir tezahürüdür. Yanlış işte yanlış insanlar çalıştığı sürece, bu işin altından kalkmamız mümkün değildir. “İş olsun da ne iş olursa olsun” ya da “Ne iş olsa yaparım” zihniyeti kalkınmakta olan ve geri kalmış ülkelerde geçerlidir. Gelişmiş ülkelerde böyle bir yaklaşım söz konusu değildir. Herkesin yapacağı bir iş vardır ve o kişi o işi yapar.

Ülkemizde, rekabet kültürünün olumlu yönde değişmesi oldukça zor! Kalkınma (kâğıt üzerinde) rekor seviyede de olsa, işsizlik boyut kazandığı sürece bu işler yoluna girmez, taşlar yerine oturmaz. Hatta işsizlik azalsa bile, işler yoluna girmez. Ancak toplumda rantın azalması, konu itibariyle önemli bir faktör olarak gözükebilir. Bu rant konusu aza çekildiğinde verimlilik öne çıkacağından kazanç zorlaşacak ki, yıkarı da söylediğim gibi, bir işten anlayan kişiler çalışacaktır, kazancın kolaylığı olmayacaktır.

öcal sanat6

Rekabet kavramı, kültürümüzün en etkili parçasıdır. Yabancı sermayenin ülkemize gelmesi rant konusunu aşağı çekebilir. Burada AB en geçerli örnektir, diye düşünüyorum.

3-5-2’yi uygulayan bir futbol takımı, oyuncu değişikliği yapmadan 4-4-2’ye geçmesi ne kadar zorsa, yabancı sermayesiz, dış yatırımsız bu işlerin sağlıklı olması da o kadar zordur. Kültürde değişiklik de kolay bir hadise değildir. Ülkemizde maalesef o kadar çok diplomalı işsiz var ki, üstelik “Ne olsa yaparız” denildikten sonra, işin erbabını bulmak oldukça zor.

Ülkemiz enteresan ülkelerden birisidir. Düşünün ki, beş metrekarelik bir büro, iki sandalye, bir masa ve yapıldığı belirsiz bir işyeri. Sekreter gerekli ve bu da ilan yoluyla yapılıyor. Yabancı dilin olacak. Bilgisayardan anlayacaksın, özellikle tecrübeli olacaksın. Kırk kişi hücum ediyor ve en endamlısı ve güzeli (daha önce belirlenen) iş başı yapıyoruz.

İşe başlayanın yapacağı şimdilik iki işi var. Büroyu temizlemek ve telefonlara cevap vermek… Şimdilik fena değil, yarınlar da neler olur onu şimdilik kestiremeyiz. Rekabet, tüketiciler ve piyasanın saklanması için çok iyidir. Ama bunu şartlara uygun yaparsak kazanırız.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Merak mı? Huzur mu?

Değerli okurlarım, can taşıyan bütün canlılar, öncelikle huzurlu olmayı ve daha sonra da bazı şeyleri merak etmeye başlarlar. Hemen altını çizerek söylemek istiyorum ki; Huzurlu ve mutlu olmanın merakı da olmaz… İnsanların yapısında merak kol gezmektedir. Meraklı olmak konusu daima olumsuz tezahür etmez. Bizleri rahata kavuşturan, bilgilerimize tavan yaptıran icatlar, keşifler olmuyor mu? Merak edilmeden hiçbir şey öğrenilemez. Aksini düşünmek bile cehaletimizi ortaya koyar.

Yıllar önce, ikamet ettiğim İSSUME’de, 10-12 yaş gurubu, Yıldızlar Futbol Takımı’nı çalıştırıyordum. Hepsi de futbol sevdalısı ve futbolu öğrenmek istiyorlar ve bu nedenle de gözlerini benden ayırmıyorlar. Sözlerim bulunmaz Hint kumaşı değil ama çocukların kendileri saygılı ve babaları da bana rica etmişlerdi.

Bu genç çocuklarla antrenman yaparken, hareketsiz kalmam ya da bir yere oturarak onları izlemem söz konusu olabilir mi? Öyle olsa da bir şey gerekmez, bu defa sorular sorarlar, bu sorular çok ilginçtir, cevap vermek de oldukça zordur.

Huzurlu olmak çok önemli bir hadise! Sadece Huzur denilince aklımıza huzurevleri gelmemeli. Huzurevleri ülkemizde zorunlu ikametgâhlardır. O zavallıların ya kimseleri yoktur ya da var da bakmak istemiyorlar. Bunları yazdıktan sonra bazı şeyleri merak etmeye başladım. Anlatsam mı? Anlatmasam mı? Anlatmama gerek yok, sizler tahmin ettiniz…

Benim “Co” isimli bir kurt köpeğim vardı. Bahçedeyken sağı solu kontrol eder, asayişin berkemal olduğuna inandığında yanıma gelir ve toprağa uzanırdı. Huzursuz insanlar daima tetiktedir, hiçbir olumlu yaklaşımlarda bulunamazlar. Acaba diyorum, anasını ya da babasını huzurevine bırakanlar huzurlu mudur? Huzurluysa ne kadar? Merak bu ya!

Her hangi bir konuda merakını gideren bir kişi, sonunda rahatlar ve de huzura kavuşur. Ölüm de bir nevi huzura kavuşmaktır. Allah onun da hayırlısı versin. Ölümü merak etmenin bir anlamı yoktur, belirtmiş olayım.

öcal sanat3

Efendim, bir önemli noktayı daha belirtmek isterim. Huzurla mutluluğu karıştırmamak gerekir. Zira insanlar uzun süren mutluluk kesinlikle yakalayamazlar. Genel olarak bu olanaksız. Aşkta da, evlilikte de bu maalesef böyledir. Hayatımızda sık-sık duyarız ya “50 yıldır bir yastığa baş koyuyoruz mutluyuz” diyorlar. Ya; öyle mi? O yastığın neresine başınızı koyuyorsunuz merak ediyorum.

Yarım asrın hepsinde mutluluk düşünülemez ama huzuru çok uzun vadeli düşünebiliriz. Huzur denilen hadise en fazla yaşlılar için geçerlidir. İki ihtiyarın birbirinden beklentisi yoktur. 50 yıl önce biz ne yapıyorduk demeye de gerek yok, bunu düşünmeyin bile. Huzurlu olmak için yaşlanmak mı gerekiyor diye düşünmeyin. Yaşlılıkta merak en aza çekilmiştir. Gençlerde merak ön saflardadır, fazlaya kaçmamak kaydıyla azıcık meraklı olmakta yarar var.

 Merak ile huzur, hem ikiz ve hem de düşman kardeşlerdir. Bu anlatımları yaparken zorlanmıyorum. Gençleri bilemem ama herhangi bir konuda ifrata kaçmanın fazlaca bir anlamı olamaz. Her şeyi tadında bırakmamız gerekiyor. Hızlı yaşamak başkadır, huzurlu yaşamak da daha başkadır. Hızlı yaşayanların torunlarına anlatacağı çok şeyleri olabilir. Huzurlu yaşamı birazcık tadanlar neler anlatabilir, bence meçhul.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Seven Kadının Hali

Gerçekten sevmiş olan kadınlar… Hepsinden söz etmiyorum sadece sevmiş olanlardan saygıyla söz ediyorum. Ruhları sevdikleri adamın ruhuna geçmiş gibi gelir. Ruh ikizi diyorlar ya, işte onun gibi!

O şanslı adamın yaşantısı ne olursa olsun. İster yüceliklerle, ister alçaklıkla dolu ve de dopdolu olsun. İster mutlu bir geçmişi olsun, ister mutsuz, ister silik, ister parlak. Kendileri de bunu yaşamış gibi olurlar ne hikmetse!

O kişi çok uzakta bile olsa, hastalansa, biraz başı ağrısa, bu acıyı mutlaka duyarlar. En azından hissederler. Zor günler geçiriyorsa mutlaka anlarlar!

O kişi aldatıyorsa; bunu başkalarından duymasına gerek yok. Bir uyarıya gerek duymadan anlarlar, anlayabilirler. Fazla oldu sanmayın! Seven kadın aynen böyledir.

Ben, böyle bir muhteremi tanımıştım.

Günün Sözü

Rant Konusu Aza Çekilirse Verimlilik Öne Çıkar.

Öcal’dan İnciler

Merak ve Huzur, Hem İkiz, Hem Düşman Kardeşlerdir.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here