Korona’nın Egemenliğinde Olsak da Şu Günlerde Herkesin Yumurta Bayramını Candan Kutluyoruz

0
80

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bugün bayram, yeniden diriliş bayramı! Hristiyan âlemi (Paskalya) diyor, Müslüman âlemi (yumurta) diyor. Ancak her ikisi de adları değişik olsa da aynı anlamı, aynı amacı taşıyan bir bayramı kutluyor. Müslüman alemi 31 Mart’ta kutlarken, Hristiyan alemi ise Paskalya dedikleri diriliş bayramını önümüzdeki günlerde kutlayacak. Ama bu yıl korona hanım katil, despot hakimiyetini ilan etti ya bütün dünyaya artık baharı müjdeleyen bayramda iki kişi arasında ya da ev halkı tarafından kutlanacak. Olsun bu da geçer, önemli olan kutlayacak, insanların sağlıklı olması; seneye dilerim daha büyük bir coşku içinde kutlarız.

“Ve hayat eve sığar” telefon ekranlarında, TV’lerde, her yerde karşımızda. Düşünüyorum; peki evi olmayan hayatını nereye sığdıracak? Herkesin şu ya da bu şekilde başının üzerinde bir çatısı var mı diyorsunuz? O zaman peki orası ev oluyor mu? Tamam, amaç evde kalmaya dikkat çekmek ama evsizleri de düşünmek gerekmez mi? Yani biz çocukken oyunu bitirip evlerimize dönerken şu tekerlemeyi söylerdik “evli evine evi olmayan sıçan deliğine” hayal gücümüz güçlüydü, sıçan deliğini kocaman, her tarafı kalıp kalıp peynirle dolu olarak düşlerdik o zaman Viktor Hugo’nun kitaplarını okumamıştık. Yokluk, yoksulluk, açık lağım delikleri ve pisliğin ele geçirdiği kocaman hastalık taşıyan farelerin oralarda cirit attığı arka sokaklardan da, veba denen illetten de bi haberdik. Ne zaman okumayı klasiklerle çözdük fare deliği sözünü kullanmaz olduk çünkü saflığımızı kaybettik, farelerin öyle kocaman peynir kalıpları arasında yaşamadığını öğrendik, büyü bozuldu!

Ve şimdi hayat eve sığar cümlesi kafamı bu yüzden çok meşgul ediyor. Gerçekten tuzu kuru olanlar eve sığabiliyor o da geçici bir süre için ya evi olmayanlar? Onlar belli bir süre için değil her zaman için sokaklardalar ve sokaklar onların daimi evi. Bir lokma için çöp karıştırıcılarının da evi çöp konteynerleri, omuz omuza madene inmek için sıralanmış maden işçilerinin hayatı da o madenlere sığıyor ancak tabi sonra yaşayacak hayatları kalırsa? Ve işsizlerin, iş arayanların da hayatı işe bağlı hayat değimiz şey nefeslenerek gün almak mı?  Arkadaşımın annesi 6 aydır yalnız nefes alarak yaşıyor bu hayat mı?

Valla okumayı çözdük, romantikliğimizi kaybettik. Hepimiz olduğumuz mekanda kalmak zorundayız bu kadar isteyerek ya da zorunlu olarak. Bu bir tercih değil. Ama tercih sizin, mekanınızı ya ev yaparsınız dört duvarı olan ya da yuva. Oradan yapacağınız yardımlarla büyüklüğü sonsuza uzanan.

Ve sevgili okuyucularım Paskalya bayramına dönersek; her zaman  her   şeyde olduğu gibi Mezhepler arasında da garip bir ihtilaf olduğundan bu bayram değişik tarihlerde kutlanıyor. Her mezhebin kabul ettiği tarih değişik… Buna rağmen bütün değişik tarihlerde de herkes tarafından kutlanıyor olması. Yani “benim kabul ettiğim tarih bu, ama sen yarın kutlayacaksan, ben hem bugün hem yarın seninle birlikte kutlarım” demektir ki bu anlayış insanı hem gülümsetiyor hem de düşündürüyor. “Neden” diyor insan kendine. “Neden ortak bir tarihte birleşmiyorsunuz?”

Hristiyan âleminin “paskalya bayramı“ dedikleri bu bayram İsa Mesih’in dirilişi nedeniyle Hıristiyanlık dünyasında her sene İlkbahar aylarında kutlanır. Bu bayram öncesi inananlar kilise kuralları içinde belirlenen sürelerde oruçlarını tutarlar. Bu süre 50 gündür. Bu süre içinde hiç bir hayvansal gıda kullanmazlar. Sabahtan akşama kadar hiç bir şey yemezler. Uzun süreli bu oruçtan sonra bayram öncesi hazırlıkları başlar. Aynen bizim otuz günlük oruçtan sonra kutladığımız Ramazan bayramından önce yaptığımız bayram kömbeleri gibi Hristiyan alemi de bu bayramda Paskalya çöreği hazırlar, yumurta boyatır. Yumurtanın anlamı yeniden doğuş ve çoğalmadır. Bu yüzden bazı Müslümanlar da bu bayramı yumurta bayramı ve Mesih İsa’nın yeniden dirilişi olarak kabul edip kutlarlar. Bizim İskenderun’da Akçalı beldesi bu bayramı geleneksel olarak kutlayan bir beldedir. O gün, festival alanına döner bütün belde. Herkes herkesin bayramını kutlar, gençler sokaklarda en yeni giysileri ile boy gösterirler. Eskiden evlenecek gençler bu bayramda görücüye çıkarlarmış, belediyeler bu gelenekleri daha geniş tutup festival şekline dönüştürerek beldelerinin tanıtımını yapıyorlar. Yakın il ve ilçelerden insanlar akar, satıcılar günler öncesinden tezgâhlarını kurarlar, her taraf rengârenk süslenir, gelenlere kocaman kazanlarda pişen Hırisi denen buğday ve etten yapılmış aş, etli bulgur pilavlı yufka ekmekler ve bol bol rengarenk boyalı yumurtalar ikram edilir. Ve namazlar kılınıp bol bol dua edilir, birlik ve beraberliğimizin sonsuza dek sürmesi için. Diriliş bayramının kutlu olması için…

Ve sevgili okuyucularım Süryanilerin Temmuz ayında kutladıkları Meryem Ana Paskalyası adı verilen yortu da Paskalya kavramı içine giriyormuş.

Katolik Kiliselerinde, Paskalya gecesi ayininde yeni ateş kutsanır, Paskalya mumu yakılır; Kitabı Mukaddes’ten bölümler okunur, vaftiz törenleri yapılır. Hıristiyanlığın başlangıç döneminde vaftiz törenleri, yılda yalnızca bir kez, Paskalya gününde yapılırdı.

Rum ve Rus Ortodoks Kiliselerinde gece ayinlerinden önce kilise dışında bir ayin alayı düzenlenir. Alay kiliseden çıkarken hiç ışık yakılmaz; dönüşte ise, İsa’nın dirilişini simgelemek için yüzlerce mum yakılır.

Geleneklerimiz inançlarımız ne olursa olsun aynı yaratanın çocuklarıyız. Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım, bütün ayrım gayrımcılara inat. Her zaman hep birlikte…

Bütün Hristiyan ve Müslüman kardeşlerimin paskalya yumurta bayramını kutluyorum ve hayırlara neden olmasını diliyorum… Yase

& & & & &

Sevgi

Ewan 22 yaşına o sene basmıştı, kendinden emin çok zeki ve çok çekici bir genç adam olmanın asaletini taşıyordu. 10 gün sonra Kore’deki bir savaşa katılmak üzere İngiltere’den ayrılacaktı, hiçbir şeyden korkmuyordu ama duygusallığı nedeniyle, ülkesinden ayrılma fikri zor geliyordu ona.

Ağır adımlarla büyük kütüphaneden içeriye girdi, bir kitap alıp oturdu ve okumaya koyuldu. Gerçekten de çok güzel temalara değinmiş etkileyici bir kitaptı elindeki, ama daha da güzel olanı kitabı daha önce başkasının da okumuş ve bazı yerlere notlar almış olmasıydı. Okuyanın notlar aldığı bölümler Ewan’i da derinden etkiliyor, notları okudukça sarsılıyordu. Kim olabilirdi bu? Hemen kütüphane memuresine gitti ve daha önce kitabı okuyan kişinin kim olduğunu öğrendi. Holly adında bir kadındı, adresini aldı ve eve varır varmaz bir mektup yazdı: “Büyük Kütüphanede bir kitap okudum.

Eklediğiniz notlar karşısında hayranlık duyduğumu belirtmeliyim. 10 gün sonra Kore’ye gidiyorum, sizi tanımak – mektuplaşmak istiyorum. Cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum. “Holly’den olumlu cevap geldi ve mektuplar ardı arkasına yazılmaya başlandı.

Her yeni mektupta birbirlerinden biraz daha etkileniyor, yüreklerini birbirlerine biraz daha açıyorlardı. 2 sene bu şekilde geçip gitti. Ewan ve Holly birbirlerine belki binlerce mektup yazmış, her mektuptan ayrı tatlar almışlardı. Ewan’in ülkeye geri dönme zamanı gelmişti, son mektubunda Holly’i görmek istediğini yazdi. “Ancak seni tanıyabilmem için bana bir resmini gönder lütfen” diye ekledi. Holly buluşmayı kabul etti fakat resmi göndermedi. “Resmin ne önemi var ki? Bizi ilgilendiren kalplerimiz değil mi? Yakama kırmızı bir çiçek takacağım.” dedi.

Günler birbirini kovaladı ve Ewan ülkeye döndü. Trenden indiği ilk anda gözleri Holly’i aradı. Bir müddet bakındı, sonra kalabalığın arasından şimdiye dek gördüğü en güzel kadın belirdi. Uzun boylu, çok güzel vücutlu, uzun sarı saçlı, masmavi iri gözleri ve mavi elbisesiyle muhteşem bir kadındı. Kadına doğru bir adım attı, ama yakasında hiç bir şey yoktu. Kadın gözlerine baktı ve “Merhaba denizci, benimle gelmek ister misin?” diye sordu. Tam o sırada güzel kadının omzunun üzerinden, yakasında kırmızı çiçek olan kadını gördü. Kısa boylu, şişman sayılacak kiloda, gri kısa saçlı, tozlu uzun pardösüsü ve kalın bilekleriyle öylece duruyordu. Ewan şaşkındı, az önce hayatında gördüğü en güzel kadından bir teklif almıştı ancak karşısında da yüreğine aşık olduğu kadın duruyordu. Kendini toparladı ve yanından geçen dünyalar güzeli kadına aldırmadan ilerledi. Elinde Holly’le birbirlerini tanımalarını sağlayan kitap vardı. Elini uzattı, “Merhaba Holly” dedi gözlerinin içi gülerek. “Pardon” dedi kadın.”Ben Holly değilim. Az önce buradan geçen sarı saçlı mavi elbiseli bayan yakama bu çiçeği taktı ve bunun hayatının sınavı olduğunu söyledi. Sizi garın çıkışındaki cafe’de bekliyormuş…”

Günün Şiiri

İşte Tam Bu Saatlerinde

İşte tam bu saatlerde bir yara gibidir su
Yeni deşilmiş uçlarına sokakların, küçük uçlarında.
Senin o güneş sarnıcı gözlerin
Ölüm yası içindeki bir evde
Olmaması gereken birşey gibi,kırılan bir ayna gibi.
Bu saatlerde.
Çarmıhını yanından eksik etmeyen bir İsa gibi
Merdiven taşıyan bir adam görüyoruz
Bu adamı ne kadar çok seviyorum, bu kuşu ne kadar
Sen ne seviyorsun sen zaten sevince
Alnınla ayıklarsın yeryüzünü,
Çardaklar binaların ağızlarında
Aşar gider kendi sınırlarını
Köpekler gizli bir dağı havlar.

Bunlar iyidir diyorum bunlar senden haberli,
Yoksa nerden bilecekler
Korbon sınırlarında yaşayan balıklar
Kovadan sızan hiçret gününü,
Peygamberin parmaklarına asıp paltolarını
Nasıl girecekler tanrıevine
Mucizesever müslümanlar,
Ve On Binlerin Dönüşü sırasında
Grek keçilerinin çiftleştiği
Dağ yolları neyle donacak?

Yine de sevişirken
Kullandığımız her kelime
Hırsızın devirdiği eşya.

Minibüsleri morarmış sokaklar
Buğdayın parayla değişildiği
Paranın ekmekle değişildiği
Ekmeğin tütünle değişildiği
Tütünün acıyla değişildiği
Ve artık hiçbirşeyle değişilmediği acının.
O sokaklarda.
Saatler yağmuru gösteriyor,
Bugün bu küçük salı günü
Herşeyi eksik İstanbul’un, tepedekilerden başka
Yalnız Galata
Galata
Gecenin bodrumlarında beslediği
O tükenmez paslanmaz tutkusu
Bir ağız mızıkası halinde
Denize yediriyor yavaş yavaş

Cemal Süreya

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here