Körleşmeden Okumak!

1
230

Yazarıyla birlikte adını söylediğim bir kitaba atıfla; “Okumuş muydun?” diye sormuştum bir sohbet ortamında  bir arkadaşa.. “Zihin dünyamda o yazara yer yok!” demiş ve eklemişti: “Ben, dünyaya sağır, olaylara kör bakan yazarların kitabını okumam!”

 “İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır” dizesini okumuştum ben de cevaben dünyaya tek pencereden bakan arkadaşa.. İsmet Özel’e aitti söz konusu dize.. O sohbetten çıkan konuyu irdelemek için aldım kalemi elime.. Devamında, yıllar önce okuduğum “Körleşme” adlı kitaba atıfla yeni bir şeyler söylemek için el attım kitaplığıma.. Baktım fakat göremedim ‘Körleşme’yi.. Körleşiyor bazen insan bir şeyleri ararken.. Raflarda bir yerlerdeydi mutlaka.. “Sekter” tavırlı, zamana “matuf” kimileri gibi kitaplığındaki bazı kitapları gözden düşürenlerden, kimi yazarları gözden çıkaranlardan değildim çünkü ben..

Başkalarının düşüncelerine, inançlarına karşı çıkan, katı ve hoşgörüsüz davranan kişilerin tutumunu tanımlayan “sekter tavır” tabirini kullanırken, atıfta bulunduğum “matuf” kelimesinin anlamını, şöyle açıklıyordu Ferit Devellioğlu, Ansiklopedik Lügat’inde: “1.Eğilmiş, bir tarafa doğru çevrilmiş. 2.Birine isnat olunmuş, yöneltilmiş.”

Kitaplığımda, “zamana matuf sekter tavırlı” kişilerin “görmek dahi istemeyeceği” türden onlarca kitap “göz kırpar” bana.. Çünkü, benim için, maddi manevi kültürel yozluğun giderek çöle çevirdiği  metal yorgunu hayatın güzlü iklimlerinde, vaha örneği göz pınarıdır kitaplığım.. Ararken bir kitabı, ahşaplarında gizli baharlarına düşer cemreler.. Filizlenir  tüm kitapların yaprakları.. Aramadığım zamanlarda gözüme çarpsa da, bulamadım bir türlü Körleşme adlı kitabı.. Kitapla ilgili, yıllar önce yazdığım yazılar geldi aklıma.. Buldum arşivden.. “Kitaplar ve Etkileşim” başlığı altında, 2005 tarihinde atıf yapmışım  ilk kez.. Tekrarlamışım dünlerde kalmış yazıyı birkaç defa daha sonraki yıllarda tuzlu sularda..

“Her gün yeni bir yere konmak ne iyi, Bulanmadan, donmadan akmak ne güze!l” sözlerinin hemen arkasından; “Düne ait sözler dünde kaldı cancağızım. Bugün, yeni bir şeyler söylemek lazım!” diyor Celalettin Rumi bir şiirinde.. Yeni bir şeyler söylemek gereği, dünde kalan sözleri yok saymak, unutmak anlamına gelmiyor elbette.. Dünde kalan sözleri yok sayarak yeni bir şeyler söylemiyordu Celalettin Rumi de..  Dünde söylenmiş sözler yok sayılsaydı şayet, kendisi de dahil kalem, kitap ehline, bırakalım yarınları günümüzde dahi bir söz hakkı kalmıyordu zaten.. İyi de peki “varsın kalmasın” diyenler yok muydu? Görülebilirdi yazı dünyasına bakıldığına, güya “zamanın ruhuna” uygun yeni bir şeyler söylediğini zanneden ve fakat aslında “zamanın efendileri” adına “kalemşörlük” yapan bir çok “piyasa” yazarı.. Ki, görülenlerden hareketle söylenebilir diye düşünüyorum ben, düne sağır güne kör, “sekter” tavırlı “ağzı gemli, eli kalemli”  kişilerce oluşturulduğunu inkar kültürünün de..

Dün söylenmiş olsa da yarına kalan sözlerdir aslında bugün hatırladıklarımız.. Peki, dünlerde kalan sözleri günümüzde niçin hatırlamak gereği duyarız? Yinelediğimiz sözlerle yarınlarımızın yenileneceğini düşündüğümüz için belki..  Hiçliğe düşmemek içindir belki de.. Dünde kaldı diyerek, mesela C. Rumi örneği kişilerin sözlerini taşımazsak bugüne, yarınlarda söyleyebileceğimiz “hiçten” başka ne kalır dilimizde? Dünkü sözleri nihilist bir tavırla yok sayarak, geçmişi inkar etmenin yok ki bir sonu.. “Sekterlik, nihilistliğin bir başka çeşididir” diyor bu bağlamda yarınlara kalan söz ehli Nazım ve tanımlıyor kavramı: “Sekter, kendi zevkinden başka her şeyi, bütün görüşleri inkar eder.” Düşünsel aydınlanmanın gereği okuma hakkıyla birlikte aynı zamanda okunması gereken kitapların hakkının da, hakkıyla okunması gereken kitaplar hukukunun da, “sekter” tavırlı kalemler eliyle yok sayılarak karartılacağından kaygı duyarım ben.. Ve korkarım bu anlamda zihinsel körleşmek ya da körleştirilmekten.. Gözlerindeki ışık pahasına hakkını vererek okuduğu yüzlerce kitabın hukukunca soruyor mesela bu bağlamda Cemil Meriç, “Kültürden İrfana” adlı kitabında “Başlangıçta ne vardı?” diye..  Ve şiirsel bir özetle veriyor cevabını: “Göklerin sözü olan ışık ve gönüllerin ışığı olan söz!” “Bir Adam Yaratmak” adlı eserinde, “Körlüğü zedeledim” diyor N. Fazıl da.. “Zedelemişti körlüğümü” benim de  “Körleşme” adlı kitap, ki  arşivde bulduğum yazıda, söz konusu kitapla ilgili bölüm özetle şöyleydi: “Kitaplar üçüncü gözümüzdür bizim.. Bedensel iki gözümüzün fark etmediği nice görüntüler, üçüncü gözümüz kitaplardan yansır beynimize.. Bu anlamla ‘körleşmekten’ kurtarır bizi..

“Körleşme,” E. Cannetti’in bir  romanın adı.. Romanın kahramanı Prof Kien, okudukça gözü kitaplardan başka bir şey görmeyen ve giderek kitapsız dünyaya büsbütün körleşen bir kişi.. Bu kitaptan “körlüğümü zedeleyen” bir fotoğraf: Prof. Kien, bir gün ana cadde üzerinde dolaşırken biri ona, ana caddenin nerede olduğunu soruyor.. Soran kişinin yüzüne cevap vermeden bakıyor uzun süre.. “Ana cadde üzerinde, ana caddeden haberi yok! Kör galiba!” diyor sessizce içinden.. “Bakıyor, cevap da vermiyor! Hem kör, hem sağır” diye düşünüyor, cevap bekleyen kişi de.. Okurken körleşmemek, körleşmeden okumak gerekiyor galiba doğayı da kitapları da.. İnsanları da elbette..

Selam ve saygılar…

1 YORUM

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here