Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Eylül ayı da geçti hiç haberimiz olmadan! Ekim ayından gün alıyoruz… Eylül’ün vazgeçilmez güzelliği hüzün ve sarı yapraklar hiç uğramadı yamacımıza çünkü ne sarı yaprakları görecek gözümüz vardı ne de hüzünlenecek zamanımız, korona hanımın yüzünden. Yaşam kaygısından; çocuklarımız işsiz, güçsüz, çıldırma noktasında; işler, güçler hayal oldu, faturalar ateş. Okullar açıldı; okula benzemeden ne okullusun, ne değilsin, ne dersin var, ne yok, hem evdesin hem okuldasın, telefonlarda yardım dilenen mesajlar, gittikçe gerilen sinirler ve nerdeyse insanlarla dalga geçen ipe sapa gelmez açıklamalar… Valla bütün bunlar ve saymadığım bin bir belirsizlik ve yoğun yoksulluk insanlara koronayı bile unutturdu… Zaten bu illetten öncede kötü olan ekonomik durum, işsizlik ve yoksulluk şimdilerde tavan yaptı, artık hastalık mastalık başköşeden yanlara doğru kaykılmaya başladı.
Artık günü, günleri yeni gündemlerle geçirmeye başladık. Umutlar, hayaller ertelendi, bilinmeyen bir zamana, o zaman gelir mi, gelmez mi artık Allah bilir. Ama bildiğimiz bir şey varsa da artık gerçekten normale dönmek zor gibi içinde bulunduğumuz siyasi sosyoloji, ekonomik, eğitim, öğretim ve psikolojik durum bunun göstergesi.
Ve sevgili okuyucularım yine de umutsuz olmamak için elimizden gelenden fazlasını yapmalıyız diye düşünüyorum. Çünkü insan umutsuz olunca yaşayamaz ki? Ve bütün bu saydıklarımız rahat bir nefes için değil mi? Kendimizi kendimiz ve başkaları için koruyalım. Belki de bu korona hanımın öğretmek istediği şeyde bu! Kendimizden başkalarını en az kendimiz kadar düşünmek ve önemsemek gerekliliği. Dünya ne yazık ki bencil ve hodbin insanlarla tıka basa dolu. Ve bu gittikçe artıyor.
Ve şimdilik sağlıkla özelikle sağlıkla kalmaya çalışmalıyız, kendimiz ve başkaları için ve sevgiyle ve dünyanın birbirini yediği sen ben dediği bir zamanda hep birlikte kalalım sevgili okuyucularım. Yase
& & & & &
Bir kaç yıl önce bir arkadaşın gönderdiği bu yazıyı yeniden paylaşmak istedim. Yararlı bulduğum için.
Düşünceler (19.11.06)
En Büyük Hayal Nedir? Evet, nedir en büyük hayalimiz.
Herkesin bir hayali vardır mutlaka. İnsan hayalsiz yaşayamaz hayalsiz yaşayan insan insan değildir. Hayvan da olamaz çünkü kedi köpeğin de hayal kurduğu kanıtlandı. Hayal okul mudur araba mıdır ev midir iş midir?
İnsanı hayata bağlayan şey hayaldir. İnsanı dik tutan yeni dallara uzanmasını sağlayan bir yandan gelişirken bir yandan olanı koruyan yegane şey hayaldir. E herhalde bu hayal ev, araba, iş olamaz değil mi?
İnsanı hayata gerçekten yaşamak istediğimiz yaşamın hayali bağlar. Kimle yaşayacağımız nerede nasıl yaşamak istediğimiz. Umut çok küçük bile olsa… Bak mesela ben istediğim hayatı elde etmem şu an imkânsız ötesi bir şey ama imkânsız diye bir şey yok derler inşallah öyledir.
İmkan yüzde 1 görünüyor ama ben bir insan olduğuma göre her an 100’e çıkabilir. Yarının ne olacağını kim bilebilir… Belki bu gün meraklı gözlerle izlediğim filmler de yarın onunla birlikte olacağım… Belki dün gece gördüğüm rüyadaki gibi Gülcihan’ da birlikte yaşayacağız… Ne dersin olur değil mi? İnşallah.
& & & & &
Başroldeyiz (17.12.2007)
Kendi hayatımızın başrol oyuncusuyuz. Başarılarına özendiğimiz ezildiğinde üzüldüğümüz tehditlerinde korktuğumuz başrollerdekiyiz biz. Gerçek bir sinemadır hayat alında şu an tiyatro ama ilerde bir gün hayatımızı geçmişte yaptıklarımızı izliyor olursak iyi bir sinema örneği olur. İşte film de burada kopuyor ilerde bir gün hayatımız gözlerimizin önünden hızlı kareler halinde geçtiğinde izlemek istediğimiz bir film gibi olmasını istiyorsak şimdi başrolde olduğumuzu kavramanın ve oynamanın vaktidir.
Nasıl yazmalı
Yazılan kalpten çıkıp beynin süzgecinden geçmeli ama bu süzgeçte zedelenmemelidir. Tıpkı kepekli ekmeğin doğallığı gibi olmalıdır.
Nasıl yazmalı demişim şimdi aklıma geldi de yazıyorum şu an cumartesiyi pazara bağlayan gece ekranda bir yandan da baba filminin üçüncü bölümünü izliyorum. Pek beklediğim gibi değil çok yavan geldi bana. Hafif kalmış. Neyse şimdi Pazar ve ben bu konuyu da her zamanki gibi geç kalmış olarak yazmaya başlıyorum. Aslında bunu ne zaman yazmayı düşündüğümü ben bile hatırlamıyorum. Küçük bir defter aldım, aklıma gelenleri yazıyorum ilerde yazmak için olmadı mı yanımda telefona mesaj olarak yazıyorum. Teknolojiden de yararlanmak lazım artık. Yakında görselliğe de geçecem bir fotoğraf makinesi alayım yarın.
Evet yazı nasıl olmalıdır. Bu soru neden geldi aklıma. Kompozisyon dersinden dolayı… Lisede çok güzel kompozisyonlar yazardım. Hoca her defasında kompozisyonumu o kadar beğenirdi ki sonraki ders kompozisyonu benden dinlemek için ilk bana söz verirdi. Konulardan mıdır bilmem ama gerçekten iyi yazardım. Şimdi üniversitede kısa zamanda yazmamız istenen tıpkı demir teller gibi verilen belli satırlarla kompozisyon yazma işi altın kafese konmuş bülbül gibi hissettiriyor. Konular satırlar aklımıza konulmuş sınırlar. Verilen on cümle ile bir kompozisyon yarat. Şu kadar dakika şu kadar satır olacak. İnsan yapısına ters bu…
İnsan özgürdür özgür yaşar özgür konuşur özgür de yazmalıdır. Yazdıklarımız için kimse bizi sınırlandırmamalıdır. Aksine sınır yerine insanın önüne bir deniz konmalıdır. Atla bu denize çıkar özünü. Özgürsün artık yaz yazabildiğin yere kadar denmeli ve yüreklendirilmeliyiz. Değerlendirilmemiz bu denizden çıkardığımız şeyler bakılarak yapılmalı. Değerlendirenin de bu denizi bilmesi gerekir. Engin ufuklara derin gözlerle bakmış, coşkun sularda dümen tutmuş derinliklerdeki ayrıntılar beynine işlemiş olmalıdır.
Dediğim gibi ilkokuldayken genç ruhlarımıza inen güzel konular verirdi bazı öğretmenler. Sayıları çok azdır bu kişilerin. Karşısındakini anlamak isteyen değerli insanlardır bu öğretmenler. Sözü bize vererek ruhumuzu açmayı ve geliştirmeyi öğretirler bizi geleceğe hazırlarlar.
11.10.2009
Gecikmiş bir yazı
Gözlerim kapalıyken konuşmak ne güzel… Gözlerim açıldığı anda beynimin boşalması ne kötü…29.11.2009
Aşk duygularının karşındaki yansımasıdır. Yansımanı gördüğün an ona ulaşamazsan da var olduğunu bilmek. 23.03.08
İdeal her şeydir. Yeterli olmadığını düşünüyorsan bile yine de yol yap. Elbet bir gün birisi o yoldan geçer. 24.08.07
Seven için en zor olan, sevdiğinin aşkı bilmemesidir. 11.09.07
Yağmur sularıyla beslenen bir yer altı kaynağı gibiyim. 03.04.08
Yazmak ve felsefe yapmak insanın kendine yapabileceği en iyi şeydir. 29.05.08
Her şey uzaktan görüldüğü gibi değildir.
Yaratanı yarattıkları aracılığıyla sevmek inanan için daha mutluluk vericidir ve bu inancın esas amacıdır. 29.06.08
Günün Şiiri
Yazmam Daha Aşk Şiiri
Oydu bir bakışta tanıdım onu
Kuşlar bakımından uçarı
Çocuk tutumuyla beklenmedik
Uzatmış ay aydınlık karanlığıma
Nerden uzatmışsa tenha boynunu
Dünyanın en güzel kadını oydu
Saçlarını tarasa baştan başa rumeli
Otursa ama hiç oturmaz ki
Kan kadını rüzgardı atların
Hep andım ne yaşanır olduğunu
En çok neresi mi ağzıydı elbet
Bütün duyarlıklara ayarlı
Öpüşlerin türlüsünden elhamra
Sınırsız denizinde çarşafların
Bir gider bir gelirdi işlek ağzı
Ah şimdi benim gözlerim
Bir ağlamaktı tutturmuş gidiyor
Bir kadın gömleği üstümde
Günün maviliği ondan
Gecenin horozu ondan
Cemal SÜREYA
Aydınlık Neyin Oluyor Senin?
aydınlık neyin oluyor senin
gökyüzü akraban filan mı
beni bulur bulmaz gözlerin
şimşek çakıyorum yalan mı
yüzünde yalazını gezdirdiğin
saçlarından tutuşmuş orman mı
akla ziyan bir şey elektriğin
ayışığı mavisi dudaklarından mı
o ışık zenginliği mi giyindiğin
uzay tozları mı yıldızlardan mı
elime dokunduğu an elin
güneşler açıyorum sahi ondan mı
aydınlık neyin oluyor senin
Attila İLHAN
Günün Fıkrası
Temel boğazda tekneyle turist gezdiriyor. Bir gün bir Amerikalıyı alıyor başlıyorlar gezmeye… Amerikalı bir saray görüyor. “Bu ne kadar zamanda yapılmış” diyor.
Temel: 5 yılda” diye cevap veriyor…
Amerikalı: “Yazık bizde olsa 1 yılda yapılırdı.” Biraz sonra bir cami görüyor; “Bu ne kadar zamanda yapılmış” diye soruyor…
Temel: “2 yıl” diye cevap veriyor.
Amerikalı: “Yazık be bizde olsa 3 ayda biterdi” diyor.
Temel uyuz oluyor duruma… Biraz sonra bir tarihi yapı daha görüyorlar.. Gene soruyor Amerikalı…
Temel: “2 ay” diyor.
Amerikalı yine: “Yazık be bizde olsa 1 haftada biterdi” diyor.
Temel iyice kıllanıyor. Tam o sırada Boğaz Köprüsü’nün altına geliyorlar… Amerikalı yukarıyı göstererek: “Bu köprü ne kadar zamanda yapıldı” diyor.
Temel şaşkın-şaşkın bakışlarla kafayı kaldırıp: “-Hangisi? Bu mu? Bu dün burada yoktu daa…”
Günün Sözü
Hayatımdan gitmeyi tercih edenler için, dönüş seferleri sonsuza dek iptal edilmiştir.
Can Yücel
Hayatımızdaki en değerli insanlar, bizi her koşulda tüm kalbiyle dinleyenlerdir. Biz konuşmazken bile…
Ts. Eliot