Kendimi Özgür Bıraktım Bu Sabah

0
130

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah hava yumuşak ve  hüzün dolu… Rüzgâr yavaştan, yavaştan estiriyor hüznün en yumuşak kadife karanlığını. Balkona çıktım, dağlara baktım. Tepelerdeki karlarda hüznün beyazı ile dolu. Duman altında uzanıyor sessiz ve yapayalnız. Garip! Ben hüzünlü değilim. Havanın hüzünlü olması beni nedensiz bir sevince sürüklüyor. Derin, derin içime çekiyorum temiz havayı, soğuğunu iliklerime. Ve bir an yalnızca bir an. Duruyor her şey…

Dejavu yaşıyorum! Evet..  Bu anı önceden de yaşadım. Havanın kokusu aynı, rengi aynı, dağların beyazı ve sokakların, rüzgârın süpürgesi ile temizlenmiş taştan topraktan kurtulmuş hali. Sabahın erkeni ve etrafta in yok cin yok yalnızca kocaman bir   sessizlik… Oh yalnız ve sessizliği dinleyerek bu yumuşak, hüzünlü havada yaşıyor olabilmek ne harika bir duygu ya Rabbimmm. Şükrediyorum, yaşama sevinci veren yaratanıma. Ve ben bunları bir defa daha yaşamışım biliyorum. Yine böyle şükretmiştim…

Sonra… Evet. Bu havalar çocukluğumun havaları! Bu yıl yaşadığımız kışta çocukluğumun kışıydı. İçimdeki çocuk yaşıyor hala?! Ve belki bu yüzden her şeye rağmen  yaşama sevincimi yitirmemem? Yoksa ne yaşama sevinci barınır ne de yaşama isteği olurdu, gördüklerimiz ve yaşadıklarımız   karşısında bu son zamanlarda. Ama hayat işte böyle bir şey… Tam  uçurumun kenarına gelirsin  bir şey seni  geri çeker… Tam mutluğunun doruklarında dolaşırsın, uçurumlar seni özler. Hem derin bir umutsuzluk, hem derin bir hüzün ve yalnızlık, hem kötü, acımasız, vahşi, hem de tam tamına bunun karşıtı. Hayat beni korkutmuyor artık. Dayandığım balkon korkuluklarından  çekiyorum dirseklerimi,  dikleniyorum.. Daha derin çekiyorum içime  temiz ıslak havayı. Kendimi, güçlü ve yenilmez algılıyorum bir gladyatör gibi. Hayatın dayattıklarını göğsümü gere, gere yaşarım. Korkmam hainlerden, korkmam cahillerden, korkmam  ön yargıları kırmaktan, vahşetle savaşmaktan.

Ne kadar güzel ve özgür bir şey bu… Evet, kendimi özgür bıraktım bu sabah. Bana bunu yaptıran hava. Ama biliyorum ki  hava yalnızca içimde sakladıklarımı ortaya çıkardı. Artık. Savaş başlıyor. Ve benim savaşım, savaşmakla kafaya takmak zorunda kaldığım  bütün incik boncuk tokayla. Ve kendime özgürlük veriyorum. Zincirlerimi kırdım. Herkese açık kapım. Direnmeyeceğim hiçbir şeye. Ve korkmayacağım hiçbir şeyden. Ve yıkılmayacağım.

İlk önce bana kötülük yapanlara açacağım kapımı. Eskiden olsa kapım kapalı kalırdı onlara, hakkımda  bir tek kötü kelime düşürsünler istemediğimden aşırı korumaya alırdım kendimi. Ama şimdi bundan vazgeçiyorum, serbest bırakıyorum kendimi. Bol, bol malzeme bırakacağım onlara kötüye yoracakları, ağızlarını açıp gözlerini yumarak konuşacakları. Kafayı bu malzemelerle uzun zaman  oyalayacakları… Onlar benimle temizlesinler yüreklerini, vicdanlarını. Ellerinin kirini ve yoğun komplekslerini…

Cehaletlerini benimle örtsünler, beni ayaklar altına alıp yüceltsinler adlarını. Sömürsünler bedenimi, aşağılasınlar bilgimi, görgümü mesleğimi yeteneğimi yerleri süpürsünler saçlarımla. Binlerce yıl isterse sövsünler adıma. İnim, inim inletsinler isterlerse, kahretsinler, lime-lime dökülsün isterse etlerim. Ağzımı açmayacağım. Aman dilenmeyeceğim. Ve malzemeleri yine bırakacağım onlara… Beni yok ettiklerini sandıkları an… İşte o an    bir hayalet olarak geri döneceğim. Her mekândan giren, her  an her yerde olan. Ve dileyeceğim ki temizlenmiş olsunlar benimle. Ve mutlu olsunlar.

Ve özgürlüğün en alasını yaşayacağım. Camlardan girerek… Duvarlardan süzülerek. Ne ağırlığım olacak, ne hacmim. Ne surat asacağım ne ağlayacağım. Gülümseyeceğim sadece. Titrek olmayacak bedenim, karanlıkları beklemeyecek…

Ve havalar bazen içimdeki çocukla karşılaşır ve yelken açar düşler alemine, beni de sürükler yanında. Sağlık ve sevgiyle kalın, sevgili okuyucularım… Her zaman özgür her zaman bağımsız bir ruhla… Yase

& & & & &

Kuyumcu Ustası

Genç bir adam, değerli taşlara ilgi duyarmış ve mücevher ustası olmaya karar vermiş. Bu mesleği yapacaksam, iyi bir mücevher ustası olmalıyım diye düşünmüş ve ülkedeki en iyi mücevher ustasını aramaya başlamış. Sonunda bulmuş, yanına varmış, bir süre bekledikten sonra usta tarafından kabul edilmiş. Anlat, dinliyorum demiş usta. Genç adam anlatmaya başlamış; taşlara ilgi duyduğunu ve iyi bir mücevher ustası olmaya karar verdiğini heyecanla anlatmış. Yaşlı usta sesini çıkarmadan genç adamı dinlemiş, sözleri bitince de ona bir taş uzatmış, Bu bir yeşim taşıdır dedikten sonra genç adamın avucuna taşı bırakmış ve avucunu kapatmış. Avucunu aynen böyle kapalı tut ve bir yıl boyunca hiç açma. Bir yıl sonra tekrar gel. Haydi şimdi güle güle demiş ve şaşkın genç adamı öylece bırakıp kalkmış, odadan çıkmış.

Genç adam evine dönmüş, kendisini merakla bekleyen annesiyle babasına neler olduğunu anlatmış. Anlattıkça da kendisine çok anlamsız gelen bu hareketi ve soğuk konuşması nedeniyle kızdığı ustaya olan öfkesi artıyormuş. Günler geçmeye başlamış. Genç adam sürekli söyleniyor ama avucunu hiç açmıyormuş. Nasıl böyle budalaca bir şey yapmamı ister. Bir de ülkenin en iyi mücevher ustası olacak. Bu saçmalığa bir yıl boyunca nasıl katlanacağım, böyle bir eziyetle nasıl yaşarım. Bu ne biçim ustalık. Ustalık kaprisi yapacaksa, bari başından yapmasaydı diye devamlı söyleniyor, her önüne gelene ustadan yakınıyor ama avucunu hiç açmıyormuş. Avucu kapalı uyuyor, bütün işlerini diğer eliyle yapıyormuş.

Ve bu duruma da giderek alışmaya, diğer elini çok rahat kullanmaya başlamış. Uyurken de yanlışlıkla avucu açılıp taş düşmesin diye hep yarı uyanık uyuyormuş. Böylece bir yıl geçmiş, her günü zorluklarla dolu, her gecesi de yarım uykuyla yaşanmış bir yılı tamamlamış. Ve o gün gelmiş. Genç adam tam bir yıl sonra, büyük ustanın karşısına çıkmış. Usta bir süre beklettikten sonra yanına gelince, genç adam ne kadar saçma bulursa bulsun, bu sınavı başarıyla tamamlamış olmanın verdiği gururla elini uzatmış, avucunu açmış. İşte taşın demiş, Bir yıl boyunca avucumda taşıdım, şimdi ne yapacağım? Yaşlı usta sakin bir sesle cevap vermiş: Şimdi sana bir başka taş vereceğim, onu da aynı şekilde bir yıl boyunca avucunda taşıyacaksın. Bu söz üzerine genç adam bütün sükunetini kaybetmiş, bağırıp çağırmaya başlamış. Yaşlı ustayı bunaklıkla, delilikle suçlamış, mücevher ustalığını öğrenmek için gelen genç bir insana böyle eziyet ettiği için, hasta olduğunu bağıra çağıra söylemiş. Genç adam bağırıp çağırırken, yaşlı usta ona hissettirmeden bir taşı avucuna sıkıştırmış. Öfkeden yüzü kıpkırmızı genç adam, bir yandan bağırıp çağırırken avucundaki taşı hissetmiş. Durmuş, taşı biraz daha sıkmış ve heyecanla konuşmuş: BU TAŞ, YEŞİM TAŞI DEĞİL USTA!

Öğrenmek için zaman gerekir, sabır gerekir, ustaları izlemek gerekir. Dünya hızlandıkça zaman kısalabilir ama öğrenmenin esası değişmez.

Günün Şiiri

Acıyla Akran

Burada mayalanan aşkın yedeğinde
Gün vurdu mu yüzünü sulara
Bir haber beklerim sevinçli
Ulaşan mermere, taşa, içerdeki dosta
Usulcacık bir türküye girer gibi
Bir haber; kuşların kanadında

Burada taşrada bir esimlik rüzgar
Üşüttü mü gül yaprağını gizlice
Duyarım yüreğimde sessizce
Geri gelmeyecek örselenmiş gençliğimi

Bir haber döndürebilir beni
Buğulu mavi bozkır günlerime
Sarınıp yıldızlı gecelere, öyle ki
Çekip gidebilirim ipsiz serseri
Çalımsız bir ıslık tutturarak
Kırık dökük dizelerime benzeyen

Burda ırmağın sesinden başka
Yüreğimi uslandıracak kimse kalmadı
Haber gönder, çık gel, acıyla akranım artık
Ağarabilir usulca göğsümdeki karaltı.

Ahmet ADA

Begonyalı Pencere

Senin bu küsümser yüz
Bir ağlar bir gülersin

Seninle ayakta duruyor
Hercai sözcüğü.
Seninle biçim – bozuma
Uğruyor Türkçe.
Günübirlik değerleri ters yüz ede ede
Döküntü değeri kazanıyor
Her sevgili.

Yüzün göğe açılmış
Gündeş yazı
Begonyalı pencere

Ahmet ADA

Günün Fıkrası

Elektrik süpürgesi satıcısı, bir apartman dairesinin kapısını çalmış, kapıyı açan bayana; “Hanımefendi, bu elimde görmüş olduğunuz kovanın içinde at pisliği var!” demiş ve bu bir kova pisliği evin içine doğru savurarak döküvermiş. Sonrada “Hanımefendi, elimdeki elektrik süpürgesi ile 10 dakika içinde bunu temizleyemezsem, bu boku yiyeceğim..!” demiş. Kadın satıcıya şöyle bir bakmış; “Beyefendi, üstüne domates sosu da ister misiniz? Elektrikler kesik de…”

Günün Sözü

Her zaman yapamadığım şeyi yapıyorum, onun nasıl yapılacağını öğrenmem için.

Pablo Picasso

Evlilikte başarı yalnız aranan kişiyi bulmakta değil aynı zamanda aranan kişi olmaktır.

Foster Wood

Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır.

Mevlana