Tanrı, insanoğlu denen varlığı, önce erkeği daha sonra kadını yarattı. Böylece insanlığın dünyadaki serüveni başladı…
İslam dini, kadın ve erkek arasındaki cinsiyet ayırımı ve eşitsizliğini reddeder. Her iki cinse “insan” olarak bakar.
Bir “Kadınlar Günü” daha geldi geçti. “Kadının adı yok” söylemi, dilden dile dolaşır durur. Kim demiş adı yoktur diye! Diyenler saçmalıyor. Bal gibi de var. Ama dikkate alınmaz. Kadının hangi koşullarda adı var. Ona bir göz atalım.
Taciz ve tecavüze uğrayan, dul veya yalnız yaşıyorsa ona kötü gözle bakılan, erkeğe kayıtsız şartsız itaat edilmesine zorlanan, siyasetin dışında tutulan kadın değil midir? Çocukluğunu yaşamadan 13-14 yaşlarında evlendirilen, “başlık parası” adı altında eşya gibi satılmasına göz yumulan ve en çirkin dedikoduların malzemesi olarak kullanılan kadın değil midir?
Okula gönderilmeyerek cahil bırakılan, “kadını dövün” fetvası verilen, aile içi söz hakkı tanınmayan, emir komutuyla oturup kalkan kadın değil midir? Evinde ücretsiz bir hizmetçi gibi aşçı, temizlikçi, bulaşıkçı ve çamaşırcı gözüyle bakılıp çalıştırılan kadın değil midir?
Dokuz ay on gün boyunca hamallık yaparak karnındaki çocuğunu doğuran, beslenme, sağlık gibi her türlü zorluklara yıllarca katlanarak çocuk büyüten, çocuklarına karşı ilgi ve sevgiyi esirgemeyen kadın değil midir? Ezilen, dışlanan, hakaret gören ve dört duvar arasına tıkılan, hayatını fedakarca eşi ve çocuklarına adayan kadın değil midir? Şiddet ve cinayete maruz kalan kadın değil midir?
Son 5 yılda kadınlara uygulanan “şiddet gösterisi” dudak uçuklatıyor. 316 bin kadın aile içi şiddet mağduru son 3 yıl baz alındığında 2 bin 666 kadın cinayete kurban gitti. Geçtiğimiz 2013 yılında öldürülen kadın sayısı 268. Ülke olarak cinayet rekoruna doğru adım-adım ilerliyoruz.
Yürürlüğe giren Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun da etkisiz kaldı. Kadına yönelik “Şiddet ve Cinayetler” ülkesi haline geldik. Kadına yönelik şiddet ve cinayet salgını her geçen gün artış gösteriyor.
Dışlanmışlığın, zulmün, ezilmişliğin, erkek egemenliğinin, şiddet ve cinayetin sembolü olan kadın kimliğinin ölüm kalım savaşı ne zamana ve nereye kadar sürecek? Demek ki, olumsuzluklarda, yanlışlıklarda, ikinci sınıf vatandaşlıkta, kısacası kadının zarar gördüğü her şeyde adı varmış. Yaşayan bir ölüden farksızdır.
Kadının söz sahibi olmadığı ülkelerde sevgi, barış, eşitlik, huzur ve refahtan bahsedilemez. Çünkü kadın, hayatın içindedir, onsuz hiçbir ilerleme kaydedilemez. Kadınların özverilerini hiçe saymak haksızlık, saygısızlık ve nankörlüktür. Zihniyet değişikliği, tek çaredir.