Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? 1. İskenderun kitap fuarı Pazar günü sona erdi ama yankıları hala sürüyor ve sürmeye devam edecek. İlki olduğu için kuşkusuz eksikleri vardı, fazlaları vardı ancak önümüzdeki yıllar yavaş-yavaş bu eksiklerin giderileceğinizden kuşkum yok. İskenderun için çok olumlu, çok önemli bir adımdı, bu emeği geçenlere gerçekten çok teşekkür ediyoruz. Aslında bir sanayi ilçesi olan İskenderun’da…
Edebiyat ve sanat alanında yetişenlerin sayısı hiçte küçümsenecek gibi değil. Ve ne yazık ki bu gün hak ettiği yerde olduğu söylenemez ancak kitap fuarı ile ilk adımlar atıldı ya oda umut verici güzel bir şey dilerim ilerde hakkettiği yerde olabilmesi için biraz daha destek alır üniversitelerden, siyasi ve sivil toplumlardan. Çünkü sanat, yaşam damarlarımızdan biri ve o damarı beslemek zorundayız. Kitapla, şiirle, öyküyle, söyleşi ile resimle, tiyatro ve sinema ile. Ancak yakından izliyorum, belli sayıda, belli insanlar, tiyatroya, sinemaya gidiyor. Bunların çoğu da gitmiş olmak için yani orda görünmek için gidiyor. Kitap deseniz okuma oranı çok düştü. Yani kitap fuarında gördük.
Eşi, dostu, arkadaşı olanlar kitapların kapağını açmadan şunu bunu onu ver, diyerek kitap aldı. Ya da burnunun ucu ile bakınıp geçti gitti. Kendimi nedense sebze meyve pazarında hissetim. Ancak birçok renkli, ahenkli, dolu dolu arkadaş edindik. Birlikte zamanımız çok güzel geçti, tartıştık şiir üzerine öykü üzerine okuma oranı üzerine tanışmanın, tartışmanın dibine vurmadık ama dibi yok zaten onu başka zaman yapacağız inşallah.
AYNI RİTİMDE ATIYOR
YÜREKLERİMİZ
AYNI YOLUN YOLCUSUYUZ
INSANIZ, UMUT DOLUYUZ…
Nebih Nafile
Ve sevgili okuyucularım bu günkü konuğum festivale katılan Antakyalı arkadaşlardan Nebih Nafile. Bir öğretmen, aynı zamanda şair, aynı zamanda radyoda program yapıyor bağlaması ve şiir dinletisi ile. Nebih Bey dün Süpürge ve Sanat Derneğinin konuğuydu aynı zamanda. Önce öğretmenlik mesleğinin incelikleri ve önemi üzerine konuştu, sonra şiir ve yazımı ve daha sonra bağlaması ile minik bir konserle programını sonlandırdı. Süpürge ve Ayna Derneği yine kalabalıktı. Ayak üzerinde hoşbeşler, ayak üzerinde halledilmeye çalışılan sorunlar, yine ayak üzerinde verilen sözler. Ve her şey her zamanki gibi çok güzel bir iki saate sığıyor. İyi ki bu dernek var, sayesinde gerçekten değişik kişilikler ve sanaçtılar tanıyoruz ve bizler birbirimizi yeniden görme fırsatı yakalıyoruz. Hem bilgileniyor, hem hoş zaman geçiriyoruz
Ve sevgili okuyucularım “Güneş Hepimiz İçin” adlı şiir kitabından birkaç alıntı yaparak sizlere onu tanıtmak istiyorum.
Dikkat ettim bizler yalnızca çok sevdiğimiz şairlerin şiirlerine yer veriyoruz çoğunlukla ancak günümüz şiirlerine ve yazarlarına da önem vermek zorundayız. Bu sorumlulukla artık İskenderunlu yazar, çizer, şairlere yer vereceğim sayfamda.
Ve…
Sonbahar
Sonbahar!
Estirme rüzgârlarını
Esme ey rüzgâr!
Yapraklarım sararıyor dökülüyor yavaş yavaş
Üryan oluyor
Üşüyorum
Yağmurlar yağacak üzerime
Kar
Tipi
Fırtına…
Fakat yüreğimdeki yaprakları
Söküp alamayacaksın ey rüzgâr
Direneceğim her ana gib
i her zorluğun üstesinden geleceğim
baharın ılık rüzgarıyla birlikte4yapraklarım tekrar çıksın diye
Sonra gülümseyeceğim bahara
Ben
Yanımdaki ağaçlar
Papatyalar
Kuşlar
Nebih NAFİLE
Yalnızlık
Mum ışığın salınışında
Gölgemle beraberim
Yalnız değilim yalnızlığımda
Seni düşünürüm ey yar
Seni her soluk alışımda
Soluk alışımda gecenin
Düşünürüm seni ey yar
Düşünürüm yalnızlığımda
Mum ışığın salımında
Gölgemle berberim
Seni düşünürüm ey yaşam
Seni her soluk alışımda
seni her soluk alışımda
Soluk alışımda her anımın
Düşünürüm seni ey yasam
Düşünürüm yalnızlığın son uyku olduğunu
İşte o zamn yalnızım
Yapayalnız ve gölgesiz…
Nebih NAFİLE
Lokman Hekim Efsanesi (II)
Adana ve çevresinde yüzyıllardır yaygın olarak Lokman Hekim efsaneleri anlatılmaktadır. Bunlardan bir tanesi şöyledir: Lokman Hekim inanışa göre bütün hekimlerin piri üstadıdır. Her çiçeğin her otun özelliklerini tanıyan Lokman ilaç yapar dertlilere deva bulurmuş. Bütün dünyayı dolaşmış. Çukurova’ya gelince ovanın bereket ve güzelliğine hayran olarak Misis’e yerleşmiş. Çevredeki bütün hastaları iyileştirmiş. Artık hastalığın ne olduğunu unutan Çukurovalılar ölümsüz hayatın peşine düşmüşler. Kendileri için ölümsüzlük ilacını yapmasını istemişler.
Lokman Hekim Çukurova’yı adım-adım dolaşmış bütün Bitkileri incelemiş. Bir gece dolaşmaktan yorgun düşmüş ve ulu bir çınarın altında uyuya kalmış. Bir ara bir ses duymuş: “Ey Lokman artık araman bitsin ben ölümsüz hayatın devasıyım. Bundan böyle insanlara ve hayvanlara ölüm yok”. Lokman Hekim sesin geldiği Bitkiye doğru yürüyüp koparmış.
Bu arada Tanrı Cebrail’e “Yetiş Cebrail Lokman ölümsüzlüğe çare bulursa bu insanların hali ne olur?” demiş. Bunun üzerine Cebrail pir-i fani kılığında Misis Havraniye tarafına bir gelmiş. Misis Köprüsü’nün üstünde Lokman Hekimle karşılaşmış. Cebrail: “Selamün-aleyküm” dedikten sonra. Lokman’ın elindeki kitaba bakmak istemiş. Kitabı alıp coşkuyla akan Ceyhan Nehri’ne atmış. Kitabın ardından Lokman da suya atlamış ama bulamamış. Yaz gelip Sular çekilince ırmak boyunda aramaya devam etmiş. Sonunda kitabın sadece bir yaprağını Arpa tarlasında bulmuş.
Bugünkü tıp biliminin o günkü yapraktan geliştiğine inanılır. Yörede hâlâ efsanenin izlerine rastlanılmaktadır. Kitabın bulunduğu arpa tarlasının toprağı kutsal sayılır. Çocukların karınları ağrıdığında bu toprağı ısıtıp beze sararak çocuğun karnına koyarlar.
Günün Şiiri
Acıya Kurşun İşlemez
Sabrın çalkalanıp taştığı sulardadır
Çığlıklarla parçalanmış uykularda
Buruşturulup atılmış aşklarda
Ve çalınmış mutluluklardadır
Ses ile yürek
Büyük rüzgârların o yanık şarkısı
Hâlâ yükselir içimizden dağılır
Coşkunun doruklarında sürer yankısı
İlk kurban adanırken bir nehire
Korkunun ilk nişanında başlamıştır
Gözyaşının ilk damlasından kalma
Yaslı baharlarla gelmiştir bugüne
Kanla yazılan yasalarla
Açlığın otağ kurduğu sabahlarla
Ve sonuçsuz kalan ahlarla gelmiştir
Acıya kurşun işlemez artık
Ölüm bile bu acıyı cellat bilmiştir
Yok bundan böyle ter yarası
Zincir tutsaklığı ve sabır
Kırbaç yalvartması sessizliğin
Can pazarı ve kahır yok
Her şey yaşanan şu gün gibi gerçek
Adımız halk olduğu günden beri
Bir direnç olmuştur bizde sevinçler
Şimdi acının her kuraklığında
Onlar
Yüreğimizin ovalarına çiselenirler
Boşuna değil bu ölürcesine sevmek
Ve ölürken bile yürümek
Boşuna değil
Hep yatağı olduk tarih ırmağının
Yenilgilerle durulmanın
Zaferlerle köpürüp kabarmanın
Ama hiç bir zaman
Anası olamadık geçmişi doğurmanın
Yıldızlar ve sular tanıktır bize
Aç ve kavruk bir memeden
Direnmeyi yudum yudum emen
Bir çocuk gibi öğrendik
Ve direndik
Ordular kurduk türkü renklerinden
Bütün ağıtları bir hücumda yendik
Acıya kurşun işlemez artık
Biz yaşamayı zulümsüz sevdik
Adnan YÜCEL
Günün Sözü
Şanssızlığa katlanabiliriz, çünkü dışarıdan gelir ve tümüyle rastlantısaldır. Oysa yaşamda bizi asıl yaralayan, yaptığımız hatalara hayıflanmaktır.
Oscar Wilde
Batmayı, gözden kaybolmayı gördün ya, bir de doğmayı gör! Düşün ki, Güneş’le Ay batıp gözden kayboldukları zaman onların nûruna bir ziyan gelir mi?
Mesneviden