Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dün (önceki gün) elektik kesikti bütün işler durdu; durmayanlar ise hepimizin nevrini şaşırtarak devam etmek zorunda kaldı. Jeneratörlerin yoğun homur homur gürültüleri nevrimizi şaşırtan tabi… Bu değerli çirkin görünümlü yardımcıların gürültüsüzleri yok mu? Çünkü umudumuz kalmadı biz Allah’ın emriymiş gibi sürekli elektik kesintileri ile uğraşmak zorunda kalacağız, yazacağız, sileceğiz, kızacağız, şikâyet edeceğiz ama sonunda yine sinip köşemize öfkeden kendi kendimizi yiyerek çünkü kimseyi yiyemiyoruz bu jeneratörleri çalıştıracağız. Bari bunların sessizlerini kullanalım yani hem elektrik kesintisi hem de gürültü gerçekten sinirleri kopma derecesine getiriyor.
Bunları yazıyorum ama emin olun ki, elektrik kesintisinin dışında jeneratörlerin sesinden şikayet ediyorum ama sessizlerinin maliyetlerinin yüksek olduğunu bildiğimden bunu söz konusu bile etmeyecektim ancak bu konuda o kadar şikayet geldi ki neredeyse insanlar elektrik kesintisini normal kabul ettiler jeneratörlere saracaklar sandım ki öyle de yaptılar.
Ve elektrikler neden bu kadar sık ve uzun süre kesik kalıyor bunun bir açıklaması var mı? Varsa ve nedenleri belli ise neden giderilmiyor bunca zamandır. Ve elektrik faturaları el yakıyor, firmaların zararını koyun, koyun biz ödüyoruz. Ve elektriksizliğe biz mahkûm oluyoruz.
Şiddet her tarafımızdan salkım saçak dökülüyor. Ağaçlarını, doğasını, şehrini, milletin… koyacağım diyen insanlık ayıplılarından birine teslim etmek istemeyen bu uğurda canını bile önemsemeden sokağa döken çoluk, çocuk yaşlı genç insanların uğradığı şiddet neyin nesi? Kime güveneceğiz artık devlet bizi korumazsa bizi kim koruyacak? Sosyal devlet böyle mi oluyor? Bana lazım olunca “halkın iradesi” halka lazım olunca cop basınçlı su!
MHP de kaynıyor ve sayın Bahçeli de birçok il ve ilçe teşkilatlarını kapatıyor. Valla demokrasi neydi unuttuk. Bir zamanlar var mıydı onu da bilmiyoruz artık.
Ve taciz! Ve hayatını bu yüzden tamda baharını yaşamaya başlayacağı bir zamanda sona erdiren gencecik çocuk. Cansel dramı ile okullara indi. Kocaman bir bataklıktayız nereye bassak çukur nereye bassak belimize kadar çamur içindeyiz. Kıpırdamaktan korkuyoruz, dönmekten, söz söylemekten. Allah hepimizi tez ıslah etsin diyoruz. Ne diyelim artık bilmiyoruz ki.
Ve sevgili okuyucularım şu an karşımda usta oturuyor iş elbiseleri ile elleri, yüzü, kıyafeti kir boya içinde ellerini hiç yıkama gereği bile duymadan çayın yanına koyduğum böreklerden iştahla yiyor. Bir an “usta ellerini yıkamayacak mısın?” demek üzereyken hemen yuttum sözcükleri. Yıkamadığına göre bir bildiği vardır diye düşündüm. Ve hemen aklıma İncil’den bir bölüm geldi. (bu günlerde dört büyük kitabı yeniden gözden geçiriyorum ne olur ne olmaz diye.)
Bir gün Farisiler ve Kudüs’ten gelmiş yazıcılar, Hz İsa’nın yanına toplandılar. Şakirtlerden bazılarının kirli yıkanmamış ellerle yemek yediklerini gördüler. Gerçekten Farisiler bütün Yahudiler gibi atalarının geleneklerine uyarak ellerini iyice yıkamadan yemek yemezler. Yine çarşıdan geldiklerinde su dökünmeden yemeğe oturmazlar, bunun gibi bağlı bulundukları bir sürü gelenekleri vardı. Bu yüzden Farisiler ve yazıcılar Hz. İsa’ya “Neden senin şakirtlerin atalarının geleneklerine uymuyorlar ellerini yıkamadan yemek yiyorlar?” diye sordular.
İsa onlara şu cevabı verdi; “Ey iki yüzlüler, beni dudaklarınızla över, kalbinizle inkar edersiniz, bana boşuna ibadet ederler çünkü öğrettikleri insan buyruklarıdır. Allah’ın buyruğunu bir yana bırakıp insanların geleneklerine uyarlar.” Ve halkı yanına çağırır onlara “Hepiniz beni dinleyin ve iyi anlayın” der. “İNSANIN DIŞINDA OLUP İÇİNE GİREN HİÇ BİR ŞEY ONU KİRLETMEZ. FAKAT İNSANDAN ÇIKAN ŞEY, İŞTE İNSANI KİRLETEN BUDUR.”
İsa eve dönüp şakirtleri ona bu bilmece gibi sözlerin ne anlama geldiğini sorarlar. “Siz de mi bu kadar anlayışsızınız” der. “Dışarıdan gelen hiçbir şeyin onu kirletmeyeceğini bilmiyor musunuz? Çünkü onlar onun kalbine değil karnına gider sonrada çukura gider. İnsanı kirleten insandan çıkan şeylerdir. Çünkü içerden insanın kalbinden kötü düşünceler, ahlaksızlıklar, hırsızlık, tamah, kötülük, sefahat, kıskançlık, iftira, gurur, akılsızlık çıkar. Bütün bu kötü şeyler içerden çıkar ve insanı kirletir.” Matta 15-10
& & & & &
Herkese Sevgi
Vietnam’da savaştıktan sonra sonunda evine dönmekte olan bir asker hakkında bir hikâye anlatılır. San Francisco’dan ailesini aradı; “-Anne baba, eve dönüyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum.”
“-Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz” diye cevapladılar… Oğulları, “-Bilmeniz gereken bir şey var” diye devam etti. “-Arkadaşım savaşta ağır yaralandı. Bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok ve onun gelip bizimle kalmasını istiyorum.”
“-Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz.”
“-Hayır. Anne, baba, onun bizimle yaşamasını istiyorum.”
“-Oğlum” dedi babası, “-Bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur. Bizim kendi hayatimiz var ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır.”
Oğlu o anda telefonu kapattı. Ailesi ondan bir süre haber alamadı. Ama birkaç gün sonra, San Francisco polisinden bir telefon geldi. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler. Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu. Üzüntü dolu anne baba hemen San Francisco’ya uçtular ve Oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler. Onu tanıdılar ve bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düştüler: Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı.
Bu hikâyedeki aile de birçoğumuz gibi. Güzel olan ya da birlikte olmaktan zevk aldığımız insanları sevmek bizim için çok kolay, ama bize rahatsızlık veren ya da yanlarında kendimizi rahatsız hissettiğimiz insanları sevmiyoruz. Bizim kadar sağlıklı, Güzel ya da akilli olmayan insanların yanından uzak durmayı tercih ediyoruz. Ney seki, bize bu şekilde davranmayan biri var. Biz ne kadar bozulmuş olursak olalım, bizi sonsuz ailesinin yanına çağıran şartsız sevgiyle seven biri. Bu gece, uyumadan önce, insanları olduğu gibi kabul edebilmemiz ve bizden farklı olanlara karşı daha anlayışlı olabilmemiz için gereken gücü vermesi için Allah’a kısa bir dua edelim.
Günün Şiiri
Memleket İsterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun.
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun,
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim.
Ne zengin ne fakir, ne sen ne ben farkı olsun.
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak sevmek gibi gönülden olsun.
Olursa bir şikayet ölümden olsun.
Cahit Sıtkı Tarancı
Desem Ki
Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır
Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini
Ormanların en kuytusunu sende görmekteyim
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm
Sende tattım yemişlerin cümlesini
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin.
Desem ki…
İnan bana sevgilim inan
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgarla nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi fark edemezsen
Rüzgarların nehirlerin kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme müsterih ol
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum
Cahit Sıtkı Tarancı
Günün Fıkrası
İki tane çiftçi biri Adanalı diğeri Kayserili.. Sohbet ediyorlar. Tabi haliyle zenginlikleri ile övünecekler. Kayserili tarlalarının çokluğundan işçi yetiştirememekten üzümlerin her sene telef olmasından bahsedince Adanalı atlıyor; “Benim çiftlikte sabah güneş doğmadan biniyoruz arabaya akşam oluyor biz hala çiftliğin öteki ucuna yetişemiyoruz. Çaresiz geri dönüyoruz.”
Kayserili hiç bozuntuya vermeden yapıştırıyor; “Yav bizimde vardı öyle bir arabamız ama geçenlerde sattık, illet onlarla yolculuk yaa…”
Günün Sözü
Yardımlar tıpkı çiçek gibidir. Ne kadar taze ise o kadar insanları memnun eder.
Chillon