Hıdırellez Gününde  Eskişehir’i Gezmeye Devam

0
148

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Sanırım dileklerinizi denize çoktan attınız şimdi kabul olmasını bekliyorsunuzdur. Ne de olsa Cuma günü  “Hıdırellez” günü idi. Dileklerin kabul edildiği gün dünyanın bir dakikalığına sustuğu gün. Keşke birkaç dakika daha sussaydı dünya. Ama yok illa konuşacak, illa karışacak her şeye. Hıdırellez gününü çoktan unutmuştum, hoş unutmasam da o romantizmle kendimi kandıramıyorum bir türlü.

Arkadaşım “çok mantıklısın” dedi “nasıl olayı romantizmle bağdaştırabiliyorsun ki  dilek tutmak hiçte romantizm değildir, gerçekleşmesini istediğin bir şeyi Allah’tan dilemektir.” Yani  dilek tutup gül ağacına asacaksın sonra da gün doğumunda uyanıp denize atmak gerekiyor değil mi? Allah aşkına şiirsel bir şey değil mi?

Eh öyle olsun ne olur ki? “Peki, bendeniz hiç birini yapamadım şimdi dileklerim kabul olur mu?”

“Bende yapmadım hem de unuttum gitti, ama şuna inanıyorum. Allah her zaman dilekleri kabul eder”  “Ama bu günlerde ve özellikle sabah olmadan önceki dilekler daha çabuk kabul olunurmuş!” İçimden güldüm ve “keşke benimde öyle gül ağaçlı, deniz gibi inancım olsaydı” dedim.

“İçinden kopuyorsa duan korkma Allah seni duyar, sabah da akşamda, sen duanı et dileğini tut o bilir; zaten dualarımızın çoğu tutmamış olsaydı, şimdi bu durumda olabilir miydik?”

“Evet, ya çok şükür bütün dualarım kabul oldu şimdiye kadar” O zaman bu telaş neden? Sonra azıcık düşündüm “Gül ve deniz?”  ne anlama geliyor?  İnanca göre Hızır ve İlyas buluştuğu anda dünya  “tıp” demiş.! Nehirler akmamış, kuşlar uçmamış, ağaçlar nefes almamış, denizler uyumuş, ancak Hızır ile İlyas bir araya gelip Hızırilyes  olunca dünya yeniden dirilmiş Kuşlar uçmaya, nehirler akmaya, börtü böcek neşeyle rengarenk  uyanmaya başlamış ve inanca göre denizde olanlara Hızır A.S., karadakilere İlyas A.S. yardım edermiş! Bu durumda gül Hz. İlyas efendimizi temsil ediyor. Ve dilekler onda toplanıp, denizlerin koruyucusu Hz. Hızır’a yollanıyor? Oradan da duaları kabul edip karşılığı verene gider zahir? Valla bilmiyorum? Ama bu işin mantığı bu olmalı diye düşünüyorum ve dualar her zaman şu ya da bu şekilde kabul edilir, Buna da inanıyorum. Şimdi bir bakalım ansiklopediler ne söylüyor?

Hıdırellez’in Anlamı: Hızır-Nebi inancının dışında Hıdrellez geleneği ile ilgili olarak yaygın olan kanaat, Hızır ile İlyas’ın bir araya geldiği günün hatırasına tören yapılmasıdır. Hıdrellez günü genellikle 6 Mayıs’ta kutlanmaktadır. Bazı yörelerde 5 Mayıs bayram günü, 6 Mayıs Hıdrellez günü olarak kabul edilmekte ve ona göre törenler düzenlenmektedir. Hıdrellez günü ( Ruz-i Hızır ) halk takviminde yazın başlangıç günü olarak kabul edilmektedir.

Türk’lerdeki halk takvimine göre bir yıl iki ana bölüme ayrılmaktadır. Hıdrellez gününden (6 Mayıs) 8 Kasım’a kadar süren devre 186 gün olup Hızır günleri adıyla anılmaktadır. Bu dönem genellikle yaz mevsimine tekabül etmektedir. 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar süren ikinci devre kış devresi olup Kasım günleri olarak adlandırılmakta ve 179 gün sürmektedir. Bu 6 Mayıs bahar bayram olarak tanınmıştır. Yalnız onlarca “Saint Georges” “Aya Yorgi” adı verilmiştir ki bu, sonraları aziz olarak kabul edilen bir kimsedir. İşte bugün, sonraları Müslümanlar tarafından da yukarıda söylenen inanışla bir dini gün gibi kabul edilmiş, Hızır ve İlyas sözcükleri söylene söylene halk ağzında “Hıdrellez” biçimini almıştır.

Hızır, bazı İslam bilginlerine göre peygamber olup, asıl adı “Elyasa”dır. Bazı bilginler ise Hz. Hızır’ın veli veya melek olduğunu iddia etmişlerdir. Rivayete göre Hz. Hızır ile Hz. İlyas, “ab-ı hayat” içmişler ve ölümsüzlüğe kavuşmuşlardır. Bu iki arkadaş ab-ı hayatı içtikten sonra; Hızır karadakilerin, İlyas ise denizdekilerin yardımcısı olmuştur. Hızır ile İlyas 6 Mayıs tarihinde buluşurlarmış. Bu buluşma ile birlikte dünya da yeşilliklere bürünürmüş.

Hıdrellez inancı Türklerdeki bahar bayramı geleneği ile doğrudan ilgilidir. Diğer yandan Türk inançlarında, Türk destan ve efsanelerinde görüldüğü kadarıyla “Boz Atlı Hızır” inancı eski Türk inançlarından “Boz-atlı yol Tengrisi” yani “yol iyesi” ile izah edilebilir. Bu eski Türk inancı, İslamiyet’in kabulünden sonra “Hızır Nebi” veya “Hızır-İlyas ( Hıdrellez ) inancı olarak karşımıza çıkmaktadır. Halk arasında Hızır’dan beklenen şeyler ise darda kalanlara, sıkıntıda olanlara yardım etmesi, insanlara bolluk-bereket bahşetmesi gibi hususlardır.

Türklerdeki bazı deyim veya atasözleri bunu güzel bir biçimde aksettirmektedir: “Kul daralmayınca / sıkışmayınca Hızır yetişmez”

Türk dünyasında Hıdrellez etrafında oluşturulan gelenekler, inançlar, törenler bir bakıma Sultan Nevruz ve diğer baharı karşılama gelenek ve törenleri ile karıştırılmıştır. Daha açık bir ifade ile Türklerdeki bahar törenleri bir veya bir kaç önemli gün üzerinde yoğunlaşmış ve yapılan törenler o günün etrafında toplanmıştır. Bu bakımdan Nevruz, Hıdrellez veya diğer bahar törenlerinin tamamını herhangi birinin kutlanması sırasında görmek mümkündür.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım Eskişehir gezimize devam ediyoruz. Çağdaş cam sanatları müzesinden çıkıp Eskişehir‘in en eski yerleşim yeri olan Odun Pazarı’nda yer alan Odun pazarı Evleri’ni görmeye gittik. Şehrin dünya kültür mirasına eklediği en önemli eserler arasında yer alıyor Odunpazarı evleri. Tarihten bu yana Evliya Çelebi’nin de içinde bulunduğu pek çok gezgin tarafından övgüyle bahsedilen evler günümüzde şehrin turizminde büyük öneme sahip. Odunpazarı Evleri’nin bulunduğu bölgede gezerken adeta tarih içinde bir yolculuğa çıkmış gibi hissedersiniz. Şehrin en eski yerleşim alanı olan bu bölgede günümüzde birçok önemli tarihi ve turistik yapı bulunuyor. Bölgede yer alan; Kurşunlu Camii ve Külliyesi, Lületaşı Müzesi, Atlıhan El Sanatları Çarşısı, Çağdaş Cam Sanatları Müzesi, Eskişehir Balmumu Müzesi, Şelale Park, Osmanlı Evi, Cumhuriyet Tarihi Müzesi, Alaaddin Cami, Anadolu Üniversitesi Karikatür Müzesi yer alıyor.

Atlıhan el sanatları çarşısında sergilenen el işleri, ebru ve  takı tezgâhları arasında dolaşırken. Minicik bir kişinin ancak sığabileceği bir dükkândan gelen Ney sesine kulak kabarttım. Tüylerim diken-diken oldu. Mest oldum adeta. Başımı dükkândan içeri uzattım genç bir arkadaş bir taraftan ney yontuyor bir taraftan da ney üflüyordu.

Resim çekebilir miyim  dedim. Tabi dedi. Sonra biraz söyleştik aslında kendisi tenis antrenörü imiş ve Bursa da yaşıyormuş. Ama bir gün içinden gelen sese uyarak her şeyini Bursa’da bırakıp Eskişehir’e bu minnacık dükkâna yerleşmiş. Bütün dünyası ney yontmak, ney çalmak olmuş.

‘Dinle neyden kim hikayet etmede / Ayrılıklardan şikâyet etmede…’ Benimle birlikte içeri başını uzatan bir arkadaşla aynı anda telaffuz ettik Mevlana’nın  bu sözlerini. O neyini üflerken.

Babasından el almış sonradan olmazmış aslında Neyzenlik. Güneş’te aşıktı zahir Ney’e dükkanın küçük penceresinden kaçmış  içeri, duvara asılmış kamışların üzerinde titreşiyordu. Resim çektim ama içim kaldı orada ne yalan söyleyeyim bendenizi en çok etkileyen şey cam atölyesi ve bu neyzendi. Aslında bütün Eskişehir’de kaldı yüreğim. Kültür ve sanat merkezlerinde, porsuk çayında,  parklarında, Odunevlerinde, cam atölyesinde, peri padişahının şatosunda, yeraltından geçen metrolarında, tramvaylarında, atlı arabalarında daha bir sürü şeyde. Yarım kalmış bir sevda gibi. Bu yazı aslında daha uzar ama en iyisi gidip görmek bendenizce.

Ve sevgili okuyucularım yurdun her tarafı çok güzel ve yurt dışına çıkmadan önce yurdumuzu tanıyalım derim bendeniz. Ve şimdi sağlıkla sevgiyle kalalım içimimizden bahar eksilmesin sevgili okuyucularım, bütün dileklerimiz kabul olsun dilerim  başta yurtta sulh ve cihanda sulh olmak üzere birlik ve beraberlikle ayrımsız gayrımsızca… Yase

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here