Her Şeyin Sınırı Olmalı

0
141

Değerli okurlarım, bu sütunlarda zaman-zaman her şeyin bir sanat yönü vardır diyorum ya. Nihayet sanat yönü olmayan ve bilmeyerek de olsa bir konuyu lepiska saçlarından yakaladım. Konumuz “Çekingenlik” diyorum. Başlık sizi yanıltmasın. Hepimiz biraz çekingenizdir ama bu irsi de olsa, doğuştan da anlımıza yapışsa, sonuç olarak sevilecek bir tarafı yoktur.

Doktora hastaneye gitmeyiz… Kopukluk oldu, bam teli burası! Her taraf Özel Hastane dolu… Bir defasında göz damlası için boş bulundum özel hastaneye gittim. İçeriye girerken her taraf tozpembe, giriş ücretini ödedikten sonra zifiri karanlık. Kan ve İdrar Tahlili yapacaklarını söylediler. Bunun kanla idrarla ne ilgisi olabilir diye düşünürken, birkaç gün sonra gerçeği öğrendim. Özel hastanelere transfer edilen doktorlar yüksek maaşla çalışıyorlar. Birkaç gün içinde de maaşlarını amorti etmek zorundalar…mış!

Tekrar konumuza dönelim dilerseniz. Doktordan ve hastanelerden korkmanın bir anlamı olamaz. Hayatın gerçeklerini kabullenmemek çekingenlik değil, cehaletin yol arkadaşıdır. Dünyanın her ülkesinde yapılan sayısız araştırmalar bazı çocukların doğuştan girişken olduklarını, bazılarının da doğuştan pasif olduklarını yani pısırık olduğunu göstermektedir. Çekingenliğin biyolojik köklere dayandığı söylenebilir. Fakat diğer insanlarla olan etkileşimlerinizin ve bunları değiştirmenin bir yolu olmasa da, bu hadisenin yaşamınızı ters yönde etkilenmesine izin verilmemeli diye düşünüyorum. Her şeyde olduğu gibi, bunun da bir çözümü vardır.

öcal sanat1

Diğer insanlara kendinize karşı olan düşünceleriniz için çalışmanızı, kendinize bu çalışma konusunda olarak sağlamanızı, birazcık da sosyalleşmenizi öneriyorum. Bu söylediklerimi gerçek veriler içinde yapmanız şayanı tavsiyedir. Yaşamınızda mutlaka radikal değişiklikler yapın. Huylarınızı, alışkanlıklarınızı, hobilerinizi değiştirebilirsiniz. Örneğin Sosyal faaliyetler içeren bir Derneğin üyesi olabilirsiniz.

Seçimler ve değişimler çekingenliği yenmenin ilk adımıdır, diyorum ama aslında temelidir. İnsanlar kendinin doktoru olmalı ve motivasyonu limitte seyretmelidir. Doğruyu söylemem gerekirse, bazı doğruları icra edebilmek için, öncelikle gönlün boş olmayacak. Birisi oraya haciz koymuş olacak. Sevmeden yaşanır mı? Seven insan, inanın ki herkesten bir adım öndedir. Sevmek güzeldir, bir tatlı tebessümü bin vuslata bedeldir.

Çekingen insanlar da kalmıştık değil mi? Bunlardan bir halt olmaz. Bunlar sınıfta parmak kaldıramazlar, siyah tahta önünde sırılsıklam olurlar. Bunlar çekingenliğin verileridir. Bakınız, benim aynen böyle bir arkadaşım vardı. Bu arkadaşımın çok eziyetini çektim, hem de yıllarca. Adam Nuh diyor, Peygamber demiyor. Sonunda adam gibi adam oldu ve ikisini de bir arada görmeye başladı. Herkes çok mutlu oldu.

Nasıl mı? İki duble rakıyla, bu kadar kolay ve basit!

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Mutluluğun Sınırı

Değerli okurlarım, mutluluk öylesine bir kavram ki, ne zaman gelir, ne zaman gider, yeniden gelir mi, gelmez mi bu konuda fikir yürütmek olanaksız. Bir dostumuza “Mutlu musun?” diye sorsak, sessiz kalıp, başını önüne eğerse, yanlış seçim yapmışızdır ve belki de “Pot” kırmışızdır. O tür dostlarımızı mutluluk anlayışı aslında bir noktada yoğunlaşıyor. Doğrusunu isterseniz bizde o noktayı düşünenlerdeniz.

Ne kadar güzeldir, eşiyle ailesiyle mutlu olmak ve mutlu kalmak. Buna kimselerin bir şey dediği yok. Sadece mutluluğun tek tip olmadığını söylemeye çalışıyoruz hepsi o. Yaşamımızın her anında mutlu olmak ve pozitif düşünmek tamamıyla zor bir hadise. Her an pozitif düşünmek daha da zor olmalı. Bazı şeylerin elimizde olmasına rağmen bu konuda yine de becerikli sayılmayız.

öcal sanat4

Ne Yapmamız Gerekir? Öncelikle mutluluğu kesin olarak istemeliyiz. Duygu ve düşüncelerimiz kesin olarak yörüngede olmalı. Güzellikleri, nadide huyları alışkanlık haline getirmeliyiz. İşimize giderken, başka yerlere gitmek aklımızdan geçmiyorsa, mutlu olmanın da yolu, onu istemekten geçer. Bunun içinde bazı hedeflere odaklanmak şart. Bildiğimiz kadarıyla bu hedefleri sıralayalım…

-Önce istemeliyiz (yukarıda söylemiştim).

-Kendimizle barışık olmalıyız, saygı da olacak.

-Sosyal olmaya, pozitif düşünmeye özen göstermeliyiz.

-Gülmeyi de, espri yapmayı da becermeliyiz.

-Art niyetli olmayıp, korktuğumuzu söylemeyeceğiz.

-Herkesten daha güzel ve sevimli olduğumuzu düşünmeyeceğiz.

-Sivri sözler etmemeye özen göstereceğiz.

-Ömrümüzün sınırlı olduğunu unutmayacağız.

-Herkese yardım etmeyi düşünmeliyiz.

-Hayvanları ve Doğayı sevmeliyiz.

Bunların hepsini alt alta koyup topladığımızda çıkan mutluluğun ta kendisidir. Bunların hepsini uygulamamız tabi ki mümkün değil ama içlerinde bazıları vardır ki sıcak bakılması halinde kişiyi yaşama bağlar ve mutlu eder. Soğuk bir kış gününde sokakta miyavlayan bir kediye ya da inleyen bir köpeğe sevgi dolu gözlerle bakmak onların içini ısıtır. Siz de yüksek moralle yolunuza devam edersiniz. O hayvanların bir lokma ekmekten çok, bir yudum sevgiye ihtiyaçları olduğunu unutmamalıyız. Özellikle kendinize ait bir köpeğiniz varsa, onunla üç beş dakika ilgilenmeniz size çok şeyler kazandırır. Stres denilen hadisenin size yakışmayacağını kesin olarak söyleyebilirim.

Eli Bastonlu yaşlı bir ihtiyarı karşı kaldırıma kadar götürdüğünüzde, duyduğunuz mutluluğu tarif etmeniz imkânsızdır. Diğer taraftan olumsuz, pısırık, karamsar, kuruntulu ve korkak bir kişilik yapısı insanı sadece mutsuz eder, başka hiçbir işe yaramaz. Taviz vermemiz gerekiyorsa, korkaklığa vermeyecek bir biçimde olmalı. Yeri geldiğinde sesimizi yükseltmeyi de bilmeliyiz. Bunun bir sakıncası yok ama sık-sık olmamak kaydıyla.

Ve Spor… İşte ruh halinin düzeltmenin ve kendine güvenin en büyük dopingi. Yaşama yapılan en önemli motivasyon. Rahat bir elbise ve özellikle rahat bir ayakkabı yürü arkadaşım, yürüyebildiğin kadar yürü. Evine gelene kadar da belki kırk kişi ile selamlaşırsın. Onlar senin uğraşını yapamıyorlar, gıpta ediyorlar. Neyse sen yine evine gel, duşunu al. Zaten karanlık olmuştur, bulut renkli lezzeti ufak-ufak yudumla. İnanın ilham gelecektir.

Şaşıracaksınız ama tamamıyla doğru. Ben öyle yapıyorum. Aksi halde bu kadar yazıyı nasıl yazarım. Stressiz ve mutlu günler sizin olsun. Hayvanları, sohbeti ve bir de spor yapmayı hep planlayın. Planlarınız arasında olsun. Kazanırsınız!

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Frikik Nasıl Verilir

Konumuz futbol değil, ancak “Frikik” her tarafta geçerli. Mini etek giyinirken, oturmayı kalkmayı da becerebilmek şart… Aksi halde frikik verebilirisiniz. Eğer kazara olduysa pek büyük problem olmaz ama bu işi bilerek yapıyorsanız, yandığınızın resmidir. Size anlamlı ve manalı bakanlar çoğalır. Çevremizde iyi frikikçi var mı bilmiyorum.

Geçenlerde bir yerde, frikikten söz edildi. Ben sporcu olduğum için, futboldaki frikik aklıma geldi. Başkaları başka türlü izahat etmeye başladı. Demek ki benim kültürüm fazla gelişmemiş. Bu saatten sonra bu kadarı yeter diye düşünüyorum.

Penaltı değil de, neden frikik? Sizce de ilginç değil mi? İlginç olmasına ilginçte, onu da başka bir sanat sayfamızda sizlerle paylaşmak istiyorum. Hoşça kalın.

Günün Sözü

Çekingenler; Pısırıktır, Korkaktır!

Öcal’dan İnciler

Çekingen Olma Adam Ol!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here