Her Şeye Rağmen Yaşam Güzel

0
64

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havalar bu günlerde yazdan kalma demeyeceğim çünkü neredeyse yaza taş çıkaracak kadar sıcak. Ya da bendenize böyle geliyor? İçinde bulunduğumuz sıkıntılı zaman buna eklenince nefes almakta bile zorlanıyoruz artık. Herkes birbirini ne kadar da rahatlıkla suçluyor hayretle izliyoruz. Hiç tanımadıkları insanları “şu böyle, bu böyle” diye yaftalamıyorlar mı tüylerim diken-diken oluyor yeminle. Artık bir gözümüz diğerine güvenmez oldu! Nerede o kapıları açık bıraktığımız güven içindeki zamanlar, nerede en gizli saklı sırlarımızı paylaştığımız bir lokmayı bölüştüğümüz güzel insanlar?

Aynı evde bile sen ben olduk, en ufak bir sorunda birbirimizin yakasına yapışmaya hazırız! Sinirlerimiz keman telleri gibi gergin. İki kaşımızın arasında ve alnımızda derin çizgiler oluştu gülmeyi unuttuk surat asmaktan bir hal olduk. “Umut” diyoruz sarılıyoruz ama en yakınlardan gelince darbe, dibe vurmak zor olmuyor artık.

Buna her gün gelen şehit yaralı haberleri eklenince ki katliama benzeyen, daha çok içimize çekilir olduk. Kimi teselli edeceğimizi şaşırır olduk. Yüzümüz yok ama “nur içinde uyusunlar mezarlarında” derken haklarını helal etmelerini rica etmekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Biz evlerimizde kişisel sorunlarımızla kapris yaparak hayatımızı yaşarken, onlar vatan için savaş meydanlarında.

İçimiz ağır, kafamız dumur, sağımız solumuz karışık,  işsiz güçsüz gençler bir başka sıkıntı. Daha biraz önce kanımı donduran bir intihar mektubu okudum. Bir türlü iş bulamayan genç bir insana ait belli ki artık canına “tak” demiş. Ailesinin kısıtlı bütçesi ile okumuş meslek sahibi olmuş ama mesleğini yapamıyor, tutunacak dalı kalmamış! Biz bu gençlere ne yaptık böyle, nasıl harcadık hayatlarını, geleceklerini umutlarını nasıl kararttık? Bunun sorumlusu şu ya da bu değil hepimiz bu işin sorumluğunun taşıyoruz. Başta aileler olmak üzere. Ama şimdi derdim suçlu aramak değil sadece okuduğumdan beri dumura uğradığım mektubun peşindeyim. Uyandığımdan beri o mektubun sahibine nasıl ulaşabilirim nasıl yüreğine dokunabilirim onun hesaplarını yapıyorum!

Ancak sevgili gençler hiçbir şey bize hediye edilmiş yaşamdan daha önemli değildir. Ve bir an diğer bir ana benzemez, anlara güvenmek gerekir. Demek istiyorum sadece. Lütfen kendinize zaman tanıyın. En umulmadık zaman da  hiç ummadığınız güzel şeyler olabilir. Olabilecekler için kapınız, yüreğiniz açık olsun. Sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalalım, umutlarımızı yitirmeden ayrımsız gayrımsız. Yase

& & & & &

ÇANTA

Ön gözünde kuru yemişler, ay çekirdeği, kabak çekirdeği ve belki biraz beyaz leblebi. Hemen yanında bir paket Maltepe sigarası arka gözde bir nüfus kağıdı, İzmir belediyesinin verdiği aşevi kartı, sınır tanımayan doktorların eline tutuşturdukları ilaç karnesi, bir de tanı: Ağır depresyon. Siyah çantanın en arka gözünde fermuarlı bir bölme. O bölmede kendi gibi derin ,siyah gözlü, uzun kirpikli kuzguni renkli saçlı, cin bakışlı bir oğlan yüzüne bakıyordu.İnsanın şimdi, bir fotoğrafın içinde, foto kamil- gölcük imzalı. Elif güzel gözlerinden inen, artık anlamını yitirdiği yaşlarla gelen sözlerine büyük bir durulukla şunları ekledi: Bu ümit’im. En küçükleri ve en çirkinleriydi. Altı çocuğunun dördünü depreme vermiş bir kadının neden bu kadar çığlıksız, bu kadar suskun olabildiği açıktı şimdi.

Elif Güzel yaşamıyordu. Ben ölüyümün fotoğrafı işte buydu ve böylece kazılacaktı kafamızdaki duvarlara. Öfkenin zamanı geçeli çok olmuştur, açıklamanın zamanı geçmiştir, ah etmenin zamanı da, ağlamanın, hatırlamanın da. Her şeyin sona ermesi budur işte.Elif Güzel’in sonu gösteren fotoğrafı.Bu son fotoğrafının içinde beni evimle çekin diyecektir Elif Güzel.Kolumuzdan tutup toprağın altına göçmüş olan evinden sağa sola fırlamış eşyaları teşhis edecektir:Bak bu kova benim, şu çekyatın kumaşı ,bu benim terliğim diyerek. Dört çocuğunun üstüne inen o büyük betonun yanına gidecekti, o betonun ebatlarını söyleyecek, kendi kafasında bir hesap yapacak, şu kadar hafif olsaydı ellerimle kaldırırdım diyeceği normal iki araba kalınlığındaki gri katili bir kez daha, sonra, bir kez daha ve bir kez daha gösterecekti: İşte bu işte bu işte bu işte bu işte bu işte bu işte bu işte bu işte bu… Belleğin suskunluktan sıkıldığı ,bir sese, bir bardak çaya, kırık dökük bir anıya, yenildiği anlardan biriydi: Anne ekmeğin arasına bir şey katık et de ver.on altı on dört, on bir ve sekiz her seferinde bir sonraki kız olur düşüncesiyle doğurduğu altı evlat, en kolayı Abdurrahman’dı çabucak doğmuştu.

Cemal, hep şu yokuşun başında oynardı, enkaz altında elime gelen hangisinin koluydu, hiç bu kadar soğuk olmamıştı kolları, fakirdik ama hiç bu kadar üşütmemiştik, bir hırka giy oğlum, bu yaz gecesi bu ne soğuk oğlum, bu eve kapıcı olarak girmiştik.Beş katlı iznini rüşvetle yedi kata çıkarmış o müteahhit denen katil, dört çocuğumu aldı benden, bana borçlusun, bana borcun çok büyük, ecelinle ölmek senin şansın olacak boyu devrilesice , Ümit, aa benim can oğlum misketlerin nerede, nerede ,nerede, nerede…Fermuarı çekti, çantasını bir kez daha omzuna sıkıca astı, gözyaşlarını başörtüsüyle sildi Elif Güzel. Karşısındaki limon sarısı, artık kurumuş, eski bir göbek bağına dönmüş binanın ondaki anılarına boş verdi. Kendinin de anlamadığı bir şeyler mırıldanarak tekrar çadır kente doğru yürümeye başladı, yarın yine bu enkazın yanına geleceği —bir sonraki gün , sonraki gün ve hep aşikar olan bu tarihsiz yeni kimliğine diyecek bir söz bulmaksızın.Vanlı Elif Güzel olarak.Güzel Elif olarak.Ölü Elif Güzel olarak.

Günün Şiiri

Gafil Gezme Şaşkın

Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün

Yalan dünya senin olsa ne fayda

Akibet alırlar tatlı canın

Bülbül gibi dilin olsa ne fayda

Söylersin de söz içinde şaşmazsın

Helâli haramı yersin seçmezsin

Nasibin kesilir de sular içmezsin

Akar çaylar senin olsa ne fayda

Söylersin de el içinde sözün var

Yeler çalışırsın oğlun kızın var

Bu dünyada üç beş arşın bezin var

Bedestenler senin olsa ne fayda

Bir gün alır götürürler evinden

Hakk´ın kelâmını koyma dilinden

Kurtulaman Ezrail´in elinden

Dünya dolu malın olsa ne fayda

Pir Sultan Abdal´ım çıktık oturduk

Kaza lokmasını burda yetirdik

Dünya bizim diye çektik getirdik

Yalan dünya bizim olsa ne fayda

Pir Sultan ABDAL

Gizli  Bakışlar

Bir bakış ki açıyor gönül muammasını,

İki sevdalı kalbin en gizli yarasını,

Bir bakış ki kudreti hiç bir lisan da yoktur,

Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur.

 

Bir bakış, bir aşığa neler anlatır,

Bir bakış, bir aşığı saatlerce ağlatır

Bir bakış, bir aşığı aşkından emin eder,

seven insanlar daima gözleriyle yemin eder.

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

Tabiat Odam

Severim kırlarda ben yaşamayı,

On iki ayı.

Severim kırların yeşil göğsünü,

Bütün süsünü.

 

İstemem başımın üzerinde dam,

Tabiat odam.

İstemem topraktan başka bir yatak,

Kehkeşanlar tak.

 

Kuşlardan savrulan bir incecik tüy,

Üstümde örtü.

Ve aydan kırpılan bütün yıldızlar,

Rüyamda kızlar.

 

Her sabah neşeyle uyanan bir eş,

Koynumda güneş.

Dallarda ötüşen kuşlar kabilem,

Bilmezler elem.

 

Ağlarsak bizimle beraber olur,

Hemşirem yağmur.

Sızlarsak bizimle beraber sızlar,

Kardeşim rüzgâr.

 

İsteyen toplasın binlerce arşın,

Karlardan kışın.

Mutlaka öptürür bağlarda temmuz,

Çıplak bir omuz.

 

Severim kırlarda ben yaşamayı,

On iki ayı.

Severim kırların yeşil göğsünü,

Bütün süsünü.

 

Ölürsem istemem ne yas, ne kefen,

Ne başka bir fen.

Üstümden kalkmasın çimen, çiy, yosun,

Ruhum uyusun.

Ahmet Kutsi TECER

 

Günün Fıkrası

Nasrettin Hoca göl kıyısında karısı ile çamaşır yıkıyormuş. Yanlarına simsiyah bir karga yaklaşmış. Karga sabunu alıp kaçmış. Nasrettin hocanın karısı telaşla yaygarayı basmış hoca efendi yetiş karga sabunu kaptı!…Nasrettin hoca yerinden bile kıpırdamadan “hatun görüyorsun karganın üstü başı bizden daha kara. birazda o yıkansın” demiş.

Günün Sözü

Arkamda yürüme, öncün olmayabilirim, önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece eşit oluruz.

Ute Kabilesi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here