Hafif Olmak Ne Kadar Güzelmiş!

0
78

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Valla bu günlerde hiç bir işim bendenizin düşündüğü gibi gitmiyor. İyi gibi gidiyor ancak bendeniz dışında birilerimi iyi götürüyor bilemiyorum.

Yani resim yaparken en büyük sıkıntım bu, hoş yazı yazarken de öyle. Bir şeyler düşünürüm, kurarım yazmak için bilgisayarın başına geçerim, parmaklarım denetimi alınca ele beynim hemen uçar gider içindekilerle birlikte. Kendi bildiklerini ya da bilmediklerini ya da düşündüklerini yazarlar bendenizde sonradan ya silerim ya da olduğu gibi bırakırım. Ama düşünürüm hem de çok derin derin, bunun bir tesadüf ya da rastlantı olmadığını söyler aklım ve inancım. Yazıların, resimlerin, taşın, toprağın, börtü böceğinde kaderi var zahar der?

Örneğin şimdilerde çocuk kitabı hazırlıyorum ya resimli, önce kağıda çiziyorum tabi istediğim gibi olmasına özellikle dikkat ediyorum, sonra tarayıp bilgisayara geçiriyorum photoshopla renklendirip, düzenlemeleri yapıyorum. Buraya kadar her şey iyi gidiyor. Ama bir şey oluyor aniden. Ve program ya sapıtıyor ya da bendeniz sapıttırıyorum onu ortaya değişik acayiplikler çıkıyor! Allah’ım ya rabim ne düşündüm, resim ne hala geldi? Olan güzel mi? Güzel ama beni yansıtıyor mu? Asla! Bilgisayar kendi kafasına göre yapmış bile. Yeminle nefret edeceğim bu teknolojiden bu gidişle.

İnatlaşıyorum, siliyorum, benim istediğim olacak diyorum, resmi defalarca kaydediyorum, her şekliyle sana kaptırmayacağım. Yani şimdi mütevazı bir yatak odası çizdik. Sadenin sadesi. İlk çizim iyi ama bu defa çok sade oldu, kağıt boş kalmasın bazı şeyler ekle. Vay sen misin ekleyen, resim uçtu kardeşim bir oda oldu ki saray odası sanki, duvarlar kabartma duvar kâğıdı, dolaplar kabartma desenli vay anasını nasıl becerdiğimi sormayın valla bendeniz yapmadım! Dünyada böyle bir oda olamaz peki ne yapayım şimdi şatafat sevenler için iyi ama alçak gönüllü ve sadelik sevenler buna ne diyecekle? Neyse ki ilk resim kayıtlı son resimde kayıtlı şimdi iki resmi de göndereceğim, hangisini uygun görürlerse onu bassınlar sadeliği seçmezlerse metindeki karakterle oynamak zorunda kalacağım.

Nasıl bir şey bu ya yalnız bendenizin başına geliyor bunlar sanırım yani programlar ayarlı nasıl oluyor nasıl beceriyorum onların ayarları ile oynamayı bilmiyorum? Ama onlarda ayrımla oynuyorlar. Ve olan zamana oluyor zaman akıp gidiyor yakalayamıyorum, yetişemiyorum, koşuyorum da koşuyorum, gece yarıları olmuş hala zamanı yakalayamıyorum ah yazık bana yazık, yazık ya. Taşa geçer sözüm kendime geçmez valla.

Ve kendime geçmez demişken. Gece geç yatarsan ve çalışmaktan ve bu hiç bitmeyecekmiş hep yeniden yeniden başlayan sıcaklardan bitkinsen sabah saat 11 gibi uyanırsın. Neyse o da iyi bu sabah hiç uyanmamaya kararlıydım oysa.

Uyandım, kalktım çok uzun zamandan beri kendimi sabah kalktığımda dinamik, neşeli içimde hoş bir şeyler olacak duygusu ile hafif neşeli hatta bir şarkıyla uyanmış gibi hissetmiyordum. Bu sabah böyle uyandım. İçimdeki hafiflikle kendime bir iyilik yapmayı düşündüm hemen ilk iş düşündüğümü gerçekleştirmek için sokağa çıkmak oldu.

Sokakta dört lise öğrencisi genç el kol hareketleri ile yüksek sesle konuşuyorlar. Aynen bizim lise zamanlarımızda ki gibi içim onlara karşı sevgiyle doldu. Birisi “ben geride bıraktıklarıma bir daha asla dönmem” diyordu. O ne kadar büyük bir söz! E bu yaşta olunca böyle oluyor. “Zaman sana güzel şeyler göstersin arkanda kimseyi bırakmayasın dilerim” dedim içimden. “Ama o yaşta kaç kez asla dedik kaç kez “asla”mızı yuttuk bu yaşa gelinceye dek sonunda asla asla dememeyi öğrendik” dedim içimden yine. Yani bendeniz 18 yaşına girince dünyayı kurtaracağımı sanıyordum, aileme kafa tutuyor, artık özgür bir vatandaş olarak dünyadaki yerimi almaya çalışıyordum. Ah ay ne kadar gidip gidip geri dönüyor insan ve o güzel yaşı kendine zehir edebiliyor. Bendeniz bu yaşta böyle konuşursun ama sonra unutursun demem kimseye, kardeşime, çocuğuma bile demedim. Çünkü her yaşın insanı ayrıdır. Onun yaşındayken şimdiki ben değildim yalnızca o yaştaydım ve şimdiki gibi düşünemezdim ve o zaman bir söze verilecek bin sözüm vardı. O da o yaşta bu sözleri söyleme hakkına sahip değil mi ve bütün gençler. Ki hiç birimiz iki dakika sonra bile aynı insan olamayacağımıza göre ya sevgiyle bakalım, dinleyelim ve örnek olalım ya da susalım. İşte büyümenin en güzel tarafı bu bence…

Sonra ilave etti; “ben tükürdüğümü yalamam yani.” “Kaç defa yaladın oğlum” diye arkadaşı araya girdi.  “onlar sayılmaz ya” diye bağırdı. Sonra gülmeye başladılar, bendeniz de gülümsüyordum arkalarından o yaşlarda “bendim” sadece ama şimdilerde “ben deniz oldum” dilerim onlarda öyle olur. Ve onlar yollarına devam ettiler ve bendenizde kendi yoluma.

Eve kendimden hoşnut döndüm saat 14 olmuş daha ağzıma bir lokma girmemiş, su ve bir fincan kahvenin dışında sanırım mutlu olmak, hafif uyanmak böyle bir şey bendeniz için. Ve hemen yazımın başına oturdum. Bu günden kendi kendini yazdırdı ama hoşuma gitti ne diyim yani illa da muhalefet olacağım diye kendimi mi yiyim yani. Ve mutlu kalabilmek? İşte oda zaman mekan meselesi, anı kaçırmayalım yeter.

Ve sağlıkla ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım, her zaman ayrımsız gayrımsız. Hak yiyenler halkın kanını emen vampirler maddi manevi tecavüzcüler bizden değil tabi. Yase

Günün Şiiri

Bir Gün Anlarsın

Uykuların kaçar geceleri,

Bir türlü sabah olmayı bilmez,

Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya

Deli eden uğultudur başlar kulaklarında,

 

Ne çarşaf halden anlar, ne yastık

Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık,

Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın,

Onun unutamadığın hayali,

Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine,

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

 

Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu,

Şerefin, faziletin, iyiliğin güzelliğin…

Gün gelir de, sesini bir kerecik duymak için,

Vurursun başını soğuk, taş duvarlara,

Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın

Duyarsın.

Ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın…

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

 

Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin

Niçin yaratıldığını.

Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini

Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini

Boşuna geçip, giden yıllarına yanarsın.

Dolar gözlerin, için burkulur

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

 

Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların

Sevilen gözlerin erişilmezliğini

O hiç beklenmeyen saat geldi mi?

Düşer saçların önüne ama bembeyaz

Uzanır gökyüzüne ellerin

Ama çaresiz

Ama yorgun

Ama bitkin

Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın

Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın

 

Bir gün anlarsın hayal kurmayı

Beklemeyi

Ümit etmeyi

Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir

Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi

Lanet edersin yaşadığına

Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın

O zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden

 

Seni sevdiğimi bir gün anlarsın.

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Günün Fıkrası

Yaşlı Tanık

Bir mahkeme salonu düşünün… Bir davada tanıklık etmesi için kürsüye yaşlı bir teyzeyi çağırırlar.. Kadın yerine oturur ve davalının avukatı kadına yaklaşır… “Bayan Jones.. Beni tanıyor musunuz?” Yaşlı teyze cevap verir: “Ah evet Bay Williams sizi çocukluğunuzdan beri tanıyorum.. Siz taa o zamanlar bile aileniz için tam bir baş belasıydınız.. Sürekli yalan söylüyorsunuz, karınızı komşunuzla aldatıyorsunuz, en yakınım dediğiniz insanların arkasından konuşuyorsunuz, 2 dolar fazla kazanmak için herkesi satarsınız…”

Davalının avukatı başta olmak üzere bütün salon şok olur.. Adam ne yapacağını bilemez bir halde kadına tekrar sorar: “Peki Bayan Williams, ya karşı tarafın avukatını tanıyor musunuz?” Kadın yine cevaplar: “Elbette tanıyorum.. Çocukluğunda ona dadılık yapmıştım.. Tembel, ödlek ve alkolik adamın tekidir.. Etrafında bir tek dostu yoktur ve herkes onun hala geceleri altına kaçırdığını söylüyor..”

Yine herkes şokta.. Bütün salonu bir uğultu kaplar.. Hakim kürsüye tak tak tak vurup herkesi susturur ve her iki tarafın avukatını da kürsüye çağırır.. Ve ikisine de eğilmelerini söyleyerek kulaklarına şunu fısıldar…  “Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız ikinizi de harcarım.”

Günün Sözü

Çektiğin acı kadar olgunlaşırsın diyorlar; Çürüdük bilmiyorlar.
Cemal Süreya

Her gün yüzlerce hayal kurarsın ve hiç biri gerçek olmaz; ama bir gün bir gerçek yaşarsın, hiçbir hayale sığmaz.
P.Auster

Hayatta yapılacak o kadar çok hata var ki, aynı hatayı yapmakta ısrar etmenin anlamı yoktur.
Paul Sartre

Unutup gülmek, hatırlayıp üzülmekten çok daha iyidir.
Christina G. Rossetti

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here