Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Ahh benim canımın içi İskenderun. Bu sabah çok güzelsin yine. Dün de güzeldin önceki günde. Ve aslında her zaman çokkk güzelsin. Övgüler dizmek geldi içimden bu güzel havada. Ancak sevgili güneşim kaçmadan başka diyarlara onu yakalamak için deniz kenarında sokağa çıkmak zorundayım. Kollarında ısınmak, altında saatlerce yıkanmak, içimdeki kiri pası dökmek ve çiçek açmak için bütün uzuvlarımdan. Belki yarın paylaşırım belki yarından sonra açan çiçeklerimi… Ve şimdi sağlık ve sevgiyle kalalım diyorum sevgili okuyucularım ayrımsız gayrımsız ve uzaklaşalım gündemin buz gibi soğuğundan ve ısınalım güneşle ve umutlarımız hep yeniden yeşersin onunla… Yase
& & & & &
Sessizce Kara
Sessizce geldi katıldı aramıza. Bir sandalye verdiler hemen, oturup dinlemeye başladı konuştuklarımızı. İşte, bu kızın annesi babası öldü. Adın ne senin? Gamze, Gamze Kara. Kara ha… Evet, karaydı saçları, karaydı gözleri, karaydı teni. Ya şimdi? Ya bundan sonra? Kara mı olacaktı bahtı. Senin de fotoğrafını çeksin abla, hadi! Çeksin mi? Omzunu silkti sadece, sessizce baktı gözleri. Sessizce ve kırık umutsuzluğuydu objektife takılan. Kömür gözleri parlamıyordu, içten içten ağlıyordu bu kara yüz, dudakları gülmeyi unutmuştu. Yine de sessizce baktı gözleri objektife, sessizce ağladı.
Dokuz yaşında kendisine can verenleri kaybetmişti Gamze. Toprağın öfkesiydi onları uzaklara götüren. Kayaların, dağların, taşların öfkesi… Olsun anneannesi vardı ya, ona bakardı. Nereye kadar? Farkındaydı ölümün soğuk elleri anne babasını seçmişti. Beni görüyorlardır, değil mi? Yanımdalar biliyorum. Beni seviyorlar. Tek üzüldüğüm, keşke uzaklara gitmeselerdi.
Sessizce baktı gözleri yine, sessizce sordu. Bir de kardeşi vardı Gamze’nin yedi-sekiz yaşlarında… Kara soyunun tek temsilcisiydi Barış, bırakır mıydı amca onu öyle çadır kentlerde. Aldı, götürdü Afyon’a. Ya Gamze? O sadece ve sadece bir kız çocuğuydu, amcaya yaraşmazdı!
Sessizce baktı gözleri o anda… Anne, acıktım, yemek yiyelim diyemeyecekti artık. İş başa düşmüştü, kendi kendini doyurmak zorundaydı. Aldı eline kovaları, doğru aşevine. Hey, küçük kız nasıl taşıyacaksın o yemekleri? Çadırımız uzakta tekrar tekrar gelemem, hem ben yalnızım, annem babam yok ki.
Sessizce baktı gözleri kadına, sessizce yürüdü. Kara Gamze, bir küçücük hayat işte, taşların molozların, demirlerin arasından sıyrılan. Toprağın öfkesine yenik düşmeyen bir küçücük yürek, öfkenin bağışladığı bir küçücük can… Okula gidecek, büyüyecek. Silinmeyecek elbet bu öfke zihninden, sarstıkça sarsacak Kara Gamze’yi. En derinde bir yerlerde o uğultu hep duyulacak. Sessizce baktı gözleri arkamızdan, sessizce el salladı.
www.edebiyatogretmeni.net
& & & & &
Duvarda Çivili Kertenkele
Japon mimarlarından biri evini baştan aşağı yeniliyordu. Tamirat esnasında söktüğü kapılardan birinin duvarla irtibatlı bölümünde, iç kısmında, iki tahta arsında sıkışıp kalmış bir kertenkele buldu. Biraz daha dikkatle bakınca kertenkelenin canlı olduğunu fark etti.
Onu oradan kurtarmaya çalışırken bu kez kertenkelenin bir ayağından duvara çivilenmiş olduğunu gördü. On yıl önce yapılan eve kapısı takılırken dışarıdan çakılan bir çivi, o an kapıyla duvar arasında bulunan kertenkelenin ayağına isabet etmiş olmalı diye düşündü Japon mimar.
Peki nasıl olmuştu da bu kertenkele, bir santim boyu bile kıpırdayamadığı bu karanlık duvar boşluğunda on yıldır canlı kalmayı başarmıştı?
Mimar, tamirat işlerini bir kenara bırakarak kertenkeleyi izlemeye başladı. Bu kertenkelenin sadece havayla beslenmediğine göre, bunca yıl yaşamını nasıl sürdürebildiğini merak ediyordu.
Bir süre sonra duvar boşluğunda bir hareket oldu. Japon mimar, nereden çıktığını fark edemediği başka bir kertenkelenin geldiğini gördü. Gelen kertenkele, yerinden kıpırdayamayacak halde olana ağzında yiyecek taşıyordu. Bu kertenkele diğerinin belki annesiydi, belki eşi, belki de arkadaşı Kim bilir? Ama bilinen bir şey var ki aralarındaki güçlü sevgi, birinin bıkıp usanmadan diğerini hayatta tutabilmek için ona yiyecek taşımsına neden olmuştu.
www.edebiyatogretmeni.net
Günün Şiiri
Sevgilerde
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı
Behçet NECATİGİL
Solgun Bir Gül Dokununca
Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde
Kahve, otel köşesinde
Nereye gitse bu akşam vakti
Ellerini ceplerine sokuyor
Sigaralar, kâğıtlar
Arasından kayıyor usulca
Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ya da yalnız bir kızın
Sildiği dudak boyasında
Eşiğinde yine yorgun gecenin
Başını yastıklara koyunca…
Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
En çok güz ayları ve yağmur yağınca
Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.
Uzanıp alıyorum kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
Akşamlara gerili ağlara takılıyor
Yaralı hayvanlar gibi soluyor
Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor
Yollar, ya da anılar boyunca.
Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
Kımıldıyor karanlıkta ne zaman dokunsam
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Behçet NECATİGİL
Günün Fıkrası
Temel Dursun’a sordu; “Yahu dursun Aristo mantığı nedir?” Dursun nasıl anlatacağını düşündükten sonra: “Bak Temel.” “Efendim.” “Senin akvaryumun var mu?” “Var.” “Akvaryumunu sever misin?” “Evet.” “O zaman balıkları da seversin.” “Evet.” “O zaman denizi de seversin.” “Evet.” “O zaman plajı da seversin.” “Evet.” “O zaman plajdaki kızları da seversin.” “Evet.” “O zaman o kızlarla yatmayı da istersin.” “Evet.” “İşte Aristo mantığı budur Temel’ciğim.” Bu olay Temel’in kafasına yer etti. Yolda rastladığı bir arkadaşını çevirip sordu: “Senin akvaryumun var mı?” “Hayır Temel.” “Ulan sen o zaman ipnemisun!!”
Günün Sözü
İçin temiz olmadıktan sonra hacı hoca olmuşsun kaç para! Hırka, tespih, post, seccade güzel ama tanrı kanar mı bunlara?
Ömer HAYYAM