Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Şubat güneşi değil ama ocak güneşi maşallah şu an kavuruyor mutfağın içini. Gece yatağa girerken geç bir saate “Allah’ım lütfen yağmur yağdır artık” diye dua ettim. Ama demek yetmedi duam ve hep birlikte bir karınca duasına çıkmak gerekecek herhalde. Gerçi bu güneşi şimdilerde seviyorum ama herkes benim kadar yararlanmıyor ondan ve grip nerdeyse tavan yaptı çevremde ve her yerde. Ve bu sabah ‘Şubat Güneşi’mde güzel bir öykü var. Şimdilik sağlık, sevgi ile kalalım hep birlikte… Yase
Şubat Güneşi
Gerçek Yüzler
“Çok eski zamanlarda zengin bir bey varmış. Beyinde bir kızı, kızın güzelliği dünyalara nam salmış. Her gün değişik ülkelerden kızı istemeye gelen olurmuş. Ama kız hiç birini beğenmezmiş. Bu yüzden aslında kendini beğenmiş, kibirli bir kız değilken adı kimseyi istemediği için kibirliye çıkmış. Artık onu istemeye kimse gelmez olmuş. O bu durumdan çok memnunmuş. Çünkü daha çocukken rüyasında ak saçlı bir ihtiyar “sakın kimseciklerle evlenme senin kısmetin ilerde sana göstereceğim birine bağlı” demiş. “Ve sakın ola bu rüyayı kimseye anlatma yoksa başına gelmeyen kalmaz” demiş. Kız bu rüyadan çok etkilenmiş. Kimseye korkusundan bir şeycikler söyleyememiş.”
“A sen daha rüyanı anlatmadın” diye Zeynep araya girdi. “Dinle şimdi yoksa ikisini de anlatmam.” “Tamam dinliyorum.”
“Gel zaman git zaman bir gün şehre bir yabancı gelmiş. Şehirde konaklayacak yer ararken pazarda, yardımcısı ile inci boncuk alan dünyalar güzeli beyin kızını görmüş. Hemen oracıkta kıza âşık oluvermiş. Kızın yanına varıp kendini tanıtmış, ben demiş periler ülkesinin prensiyim. Kız onu görünce sanki ömür boyu onu bekliyormuş gibi sevinmiş ve bir görüşte o da âşık oluvermiş prense. Ama utancından hemen oradan kaçmış. Prens arkasından seslenmiş “yarın seni ormanda bekleyeceğim.” Kız kanat takmış gibi uçarak eve gelmiş. Heyecandan yemek bile yemeden odasına çekilmiş, gece derin bir uykuya dalmış. Rüyasında periler ülkesinin prensini görmüş, tam ona yaklaşacakken prens aniden bir kuşa dönmüş kocaman beyaz bir kuşa. Kız korkuyla sıçrayarak uyanmış. Yatağın ayakucunda uyuklayan dadısı da uyanmış. Kız rüyasını ağlayarak ona anlatmış. Dadısı aynı zamanda bilgeymiş rüyasını hemen yorumlamış. Bak kızım demiş bu prens kuş gibi daldan dala konan bir insan seni de kendine bağlayıp başka kızlara bakmasından korkarım demiş. Kız bu yoruma çok üzülmüş ertesi sabah erkenden yanına kimseyi almadan ormana gitmiş ve periler ülkesinin prensini beklemeye başlamış. Prens çok geçmeden beyaz atı üzerinde görünmüş. Kızı bir tutuşta yanına çekmiş, ikisi at üzerinde ormanda dolaşmaya başlamışlar ama kız çok suskun ve üzgünmüş.
Prens “Neden bu kadar üzgünsün” demiş. Kız rüyasını anlatmış ve bilgenin yorumunu eklemiş. Sen gerçekten beni aldatır mısın demiş? Periler ülkesi prensi attan inip kızın önünde diz çökerek ona böyle bir şey yapmayacağına dair yemin etmiş. “O zaman gel beni babamdan iste evlenelim tahtımıza çıkıp mutluluğa erelim” demiş. Tamam demiş prens. Kız eve vardıktan yarım saat sonra prens beyin huzuruna çıkmış kendini tanıtmış ve kızına talip olduğunu söylemiş. Bey kızıma sormam gerek demiş çünkü onu dünyanın her köşesinden isteyenler olmuştu hepsi de prens ya da kraldı ama o hiç birini istemişti bakalım sizi isteyecek mi? Kızını çağırmış kız başını kaldırmadan yerden “evet isterim” demiş. Hemen konakta düğün hazırlıkları başlamış, bütün şehirde insanlar konuşuyormuş: beyin kendini beğenmiş kızı nihayet kocaya varıyor diye. Ama yinede hepsi çok sevinmiş çünkü aslında onlar da inanmazlarmış kızın kibirli olduğuna ya. Neyse düğün günü gelmiş çatmış. Prensin ülkesinden periler gelmiş kızın gelinliğini hazırlamış, sonra kanatlarına takarak onu gökyüzüne yükseltmişler. Tatlı tatlı süzülerek beyaz bulutlar arasından peri prensinin sarayına varmışlar. Sarayda muhteşem bir düğün olmuş.”
Zeynep oturduğu koltuğun üzerine bağdaş kurmuş, yüzü avuçların içinde can kulağı ile dinliyordu. Ansızın “Sen hiç evlendin mi Ahmet?” diye sordu. Ahmet de sanki bu soruyu bekliyormuş gibi hiç tereddüt etmeden hemen yanıt verdi; “Evet” “Oya ile mi?” “Hayır.” “Yani şimdi sen evli misin?” Kızın sesi boğazında düğümlendi bunu sorarken. Ve kendine şaştı bunun için. Ahmet sorudan çok rahatsız olmuştu. Yanıt verip vermemek arasında bir an bocaladı. Sonra, “Zeynep bu gece bitmesin istiyorum ama seninle yalnız olduğum için, lütfen aramıza kimseyi sokma. Söz sana daha sonra merak ettiğin her şeyi anlatacağım. Şimdi devam edeyim mi?” dedi. Zeynep de duyacaklarından korkarak hemen konuyu kapattı. “Evet, lütfen çok güzelmiş aslında masal, masalcı dede de tabi” dedi. Ama aklı başka yerdeydi artık. Ahmet masalı anlatmağa devam etti ama Zeynep’ten baya bir uzağa kaymıştı. Kız hala bağdaş kurmuş yüzü avuçlarında dinliyordu onu. Şöminenin ışığı saçlarında ipileşiyordu. Yüzü solgun ve gölgeliydi.
“Saraya yerleştikten sonra yorgunluktan oturduğu yerde kızcağız uykuya kalmış ve rüya görmeye başlamış. Rüyasında ne görsün istersiniz? Çocukluktan ilk gençliğe adım attığı zamanlarda rüyasına giren aksakalı ihtiyar karşısında duruyormuş, yüzünde bir üzüntü bir üzüntü. “Ben sana kimseyle evlenmeyeceksin demedim mi” demiş? “Şimdi başına gelecek olaylara da katlanacaksın” ve kıza parmağının ucuyla dokunmuş. Kız o an bir cadıya dönmüş. O güzelliğinden eser kalmamış ve peri padişahı genç adam da o an bir beyaz kuşa dönmüş. Kız telaşla uyanır kendini yoklar saçı başı dağınık üstü başı kir pas içinde ve bir mağarada yalnız başına oturuyormuş. Yalnızca kocaman fareler etrafta cirit atıyormuş. Kız ağlayarak etrafına bakar bir nefes arar yoldaşlık yapacak ama kimsecikler yoktur. Ağlamaya başlar ağlaya, ağlaya bir gölcük oluşur ayakların altında. Eğilip kendine bakar gördüğü karşında dili tutulur. Bu cadı o muydu?
Birden içinden bir feryat yükselir, ah-ı zarı mağarayı sarsar, sesine mağaradaki yarasa ve fareler uyanır. İkisi acıyarak bakar çaresiz dünya güzeli kızın bu haline. Bey kızı ağıtlar yakmaya başlar kendi haline…
Ahhhh ben dünyalar güzeli mutlu bir kızdım. / Peri padişahın aşkına tutuldum / Ama kötü ihtiyar beni cadıya çevirdi / Sevdiğimi prensi kuşa / Ben mağaraya düştüm / O gökyüzünde dolaşıyor şimdi. / Beni onsuz, onu bensiz bıraktı / Ah ben ağlamayım da kimler ağlasın! diye diye ağlar. Birden uzaklardan bir ses yanıt verir;
‘Seni dağ bayır aradım nereye kayboldun diye yeri göğü taradım. Ama uykunun kucağına düşünce kuş oldum seni bu mağarada buldum / ey dünyalar güzeli bircik aşkım / Pis bir ihtiyar seni cadıya çevirdi beni kuşa. / Ben sensiz ne yaparım gökyüzünde. / Sen benim güneşim ayımsın, cadı olsan da ilk ve son aşkımsın.’
Kız bu seslenişe içten içe hıçkırarak yanıt verir. Az sonra mağaraya gece çöker kız korkudan ölmek üzeredir. Kocaman bir fare ses verir yıkıntılardan koşup gelerek.
Korkma ey güzeller güzeli. Sen bir cadı değilsin / Ancak pis bir sihirbaz seni cadıya benzetti, sevdiğini kuşa. / Korkma ürkme biz seni burada yalnız bırakmayacağız / Ve umulur ki bir yaşlı sihirbazın sihrini bozacağız.
Farenin sesi kızı azıcık yatıştırır. Üzerine çöken uykunun da ağırlığına dayanamayarak olduğu yerde uyuya kalır. Kuş olan peri padişahı da tüneyiverir mağaranın dışındaki yıkık bir duvar kenarına. İkisi de aynı anda aynı rüyayı görürler. İhtiyar sakallı “birinizi cadıya birinizi de kuşa çevirdim şimdi kurtulun bakalım kurtulmak isterseniz.” İki âşık aynı anda uyanır ve başlarlar ağlaşmaya.
Nedir bu ihtiyarın bizden istediği… Biz ona ne yaptık ki bizden intikam alır. Ve yine uykuya dalarlar. Bir ses çınlar yine “Sen ey güzeller güzelli Emir’in tek kızı. Seni kendime saklamıştım zamanı gelince sana varacaktım ancak o zaman üzerimdeki büyü bozulacaktı. Ancak sen ne yaptın gittin peri padişahına vardın sözünü tutmadın. Artık büyüyü bozacak bir şey kalmadı madem ben büyülendim siz de büyüleneceksiniz ve ben bu ihtiyarlık cenderesinden kurtulmadan siz de bu cendereden kurtulamayacaksınız.”
Peri padişahı hemen gözünü açar bir kuştur sadece. Şimdi bu büyüyü bozacak tebaası yoktu. Hepsi periydi büyüden anlamazlardı. Kuşdilinden de anlamazlardı. “Ey dünyalar güzeli sevdiğim” diye içeri seslendi. “Ben şimdi gidiyorum bizi ayıran büyüyü bozacak bir büyücü bulacağım.” Kız içerden ağlayarak yanıt verir “Yolun açık olsun bircik kocam ben sana güveniyorum ama sana sırımı açıklamadım çocukken gördüğüm rüyayı anlatmadım. O yaşlı adam bana evlenme dedi zamanı gelince sana evleneceğin insanı göstereceğim. Ben onu dinlemedim hem seni hem kendimi yaktım.” “Üzülme sevdiğim ben hem seni hem de kendimi kurtaracağım hatta o uğursuz zavallı ihtiyarı da.” Ve kuşkanatlarını çırparak uzaklaşır gider. Dağlar diyarlar aşar. Büyü bozucu bir sihirbaz arar. Ama kuşdili bilen yoktur. Dönüp mağaranın önüne gelir. Üzgündür kırgındır kanatları yara bere içindedir.
“Ey sevdiğim orda mısın sağ mısın sağlıkta mısın ben geldim” diye seslenir. “Buradayım sağım ama sağlıkta değilim her tarafım yara bere oldu yüreğim hasretinden dondu. Söyle bana müjden var mı?”
“Üzgünüm bir şey bulamadım korkarım burada sona erecek ömrümüz.” Arkası Yarın
Günün Sözü
Emeksiz zengin olanın, kitapsız bilgin olanın, sermayesi din olanın, rehberi şeytan olmuştur.
Yunus Emre