Eskiyle Hesaplaşmalar…

0
7

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu yazıyı okuduğunuzda yeni yılın iki haftasını geride bırakmış olacağız. Eskiyle hesaplaşmamız hala bitmedi. Kendimi çok tembel algılıyorum. Çok… Gece gündüz çalışmam gerek diyorum ama demekle olmuyor bir şey. Ne zaman canım ister o zaman oturuyorum yazmaya ya da çok canım sıkıldığında, öyle şunu bitirmem gerek diye oturursam, artık ev halkı beni unutur bende kendimi. Çünkü kendimi zorlayacağım ve zorlayınca sinirleneceğim, sinirlenince daha çok hırs yapacağım ve kendimi zorla konsantre edip yoluma sanki dünya durmuş, yalnızca benim dünyamda hayat var orada dolaşıyormuşum gibi olmuyor. Resmen oluyor.

İnsan işte böyle bir şey, alışmak istemezse alışmaz. Diğer tarafta ise acayip unutkan olur önce kendi yaptıklarına. Olumsuz olan bütün davranışlarını, söylediklerini anında unuturlar sanki söyleyen onlar değil, yapan onlar değilmiş gibi. Ama sizin en ufak bir olumsuzluğunuz ki onları ilgilendirmese bile noktasına virgülüne bile dokunmadan hatırlarlar. Ve ısıtıp, ısıtıp size sunarlar.

Kocaman insanlar nasılda ikiyüzlü olabiliyorlar, nasılda sözlerinin, davranışlarının arkasında duramıyorlar ve söylediklerini çarpıtıp, çarpıtıp duruyorlar? Tabi ki yabancısı olamadığımız bir şey bu. Hepimiz birçok yerde kendi öz yüzümüzü özleriz bile. Hatta aslında kendimizi tanır mıyız aynaya bakınca onu bile bilmiyorum. Ancak kaç yüzlü olursak olalım. Bariz bir iki yüzlülük göz önünde olan, hemen kendini belli eder ve bir bulantı oluşur midemizde.

Ve doğruların aslında nasıl yanlış algılandığını görmek içimi acıttı. Ve radikal kararlar almak zorunda kalmak, buna zorlanmakta canımı acıttı. Valla artık bunları konuşmak boşuna… İpin ucu kaçtı. Nerde nasıl yakalarız bilmiyorum…

Of ya karamsar görünüyorum bugün gözüme. Yeni yılda, karamsarlığımı hayra yormak ve umutla, sevgiyle, birlik, beraberlikle olmak istiyorum sevgili okuyucularım… Yase

& & & & &

Durun ve Düşünün

Adam yeni kamyonuna bakmak için evinden çıktığında üç yaşındaki oğlunun gayet mutlu bir biçimde elindeki çekiçle, kamyonunun kaportasını mahvettiğini görmüş. Hemen oğlunun yanına koşmuş ve çocuğun eline çekiçle vurmaya başlamış. Biraz sakinleşince oğlunu hemen hastaneye götürmüş. Doktor çocuğun kınlan kemiklerini kurtarmaya çalıştıysa da, elinden bir şey gelmemiş ve çocuğun iki elinin parmaklarını kesmek zorunda kalmış. Çocuk ameliyattan çıkıp, gözlerini açtığında bandajlı ellerini fark etmiş ve gayet masum bir ifadeyle, “Babacığım, kamyonuna zarar verdiğim için çok üzgünüm,” demiş ve sonra babasına şu soruyu sormuş: “Parmaklarım ne zaman yeniden çıkacak?” Babası eve dönmüş ve intihar etmiş.

Birisi masaya süt döktüğünde ya da bir bebeğin ağladığını işittiğinizde bu öyküyü anımsayın. Çok sevdiğiniz birine karşı sabrınızı yitirdiğinizi anladığınızda, önce biraz düşünün. Kamyonlar onarılabilir, ama kırılan kemikler ve incinen duygular hiçbir zaman onarılamaz; Genellikle kişiyle performansı arasındaki farkı öremeyiz. İnsan hata yapar. Hepimiz hata aparız. Fakat öfkeyle ve düşünmeden yapılan şeyler, insanı sonsuza kadar rahatsız eder. Durun ve düşünün. Harekete geçmeden önce düşünün. Sabırlı olun. Anlayış gösterin ve sevin.

& & & & &

Ve kıssadan hisseler paylaşmak istiyorum…

Hiç Hayallerinizden Sıfır Aldınız Mı?

Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası.. Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi.

Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi. Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi.. İki gün sonra ödevi geri aldı. Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir “0” ve “Dersten sonra beni gör” uyarısı vardı. “Neden “0” aldım?” diye merakla sordu hocasına, çocuk.. “Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal” dedi, hocası.. “Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun. Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız” ve ekledi: “Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm.”

Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı. “Oğlum” dedi babası “Bu konuda kararını kendin vermelisin. Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!.” Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına.. “Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin” dedi.. “Ben de hayallerimi..”…..

O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı. Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen, geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi. Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine “Bak” dedi, “Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken, hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım. Allah’ tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın.”

Günün Şiiri

Zaman Kekemeydi

Gün bitti, elindeki güller de soldu
anımsanacak neler kaldı bugünden
paylaşılmış olan nelerdi sımsıcak
belki bir türkü söyleriz geceye karşı
saçlarını tarazlayan bir şafak olur

Zaman kekemeydi ve tarihe sızan
soytarılar gördük genç ömrümüzde
ölüm peşimize düşende bir göçebeydik
suretimiz ağardı kurulan darağaçlarına
bütün sığınaklar uçurumlara açılırdı

Rüzgâr suyu soğutsun su terli bedenlerimizi
ve aşkı düşünelim biz, destan yalnızlıkları
konuşursak akşam olur ve yine yağmur yağar
gidersek gülüşler azalır buralarda
kim bulur kayıp adresteki dostları

Bir karanlığa bakıyorum bir de zamana
ay büyüyüp bir gül oluyor ellerinde senin
ve ancak yeni bir yorumu oluyor aşkın
saçlarından sızan bu karanlık yağmur
ayın çağıltısıyla tutuşuyor begonyalar

Saçlarındı diye düşünüyorum ömrümüzü
çözdükçe savrulan rüzgârdı saçların
ve ikide bir aklıma düşüyor aynı soru
-Aşkı bilmiyorsam nasıl değiştiririm
kendimi, seni ve bütün dünyayı
Ahmet TELLİ

Yalnızsan Eğer
Hayatın devraldığı
sessiz bir özsudur acı
birikir yüreğinin kıvrımlarında
ve ağar gözlerine ağır ağır
Bulutlar yere inmiştir artık
ya da gurbettesindir
Unutma

Bir hayalet gibi kapındadır
yalnızlık denilen şey
ufkun kararabilir birden
için çölleşebilir
Kaçışın bile bir adımdır
ya da dönüşündür kendine
Unutma

Her sayfası kederle kararan
bir hüzün defterine döner günler
ve her sabah ‘merhaba hüzün’
‘merhaba yalnızlık’
diyerek başlarsın hayata
Ama hayat bağışlamayacaktır seni
Unutma

Üstelik günlüğü yoktur hüznün
hiçbir zaman da tutulmayacaktır
Serüvenlerin yorgun yeniği
elleri titreyen yaşlı bir kadındır hüzün
ya da hasta bir tanıdıktır ancak
hepsi o kadar
Unutma
Ahmet TELLİ

Günün Fıkrası

Genç bir çocuk heyecanla annesine gelir ve aşık olduğunu, evlenmek istediğini ve annesini tanıştırmak istediğini söyler. Ama sadece eğlence olsun diye eve 3 kız getireceğini ve annesinin evleneceği kızı tahmin etmesini ister. Ertesi gün 3 güzel kızla eve gelir. Otururlar bir süre sohbet ederler. Bir süre sonra çocuk heyecanla annesine sorar tahmin ettin mi diye. Anne duraksamadan cevap verir: “Ortadaki kızıl saçlı” Oğlan hayretle annesine sorar: “İnanılmaz, nasıl bildin?” Anne cevap verir: “Ondan hoşlanmadım.”

Günün Sözü

Hayat yaşandığı kadar vardır. Gerisi ya hafızalardaki hatıra ya da hayallerdeki ümittir. Hüsranı ise tek bir yerde kabul ediyorum. Yaşamak mümkünken yaşayamamış olmakta.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here