Düşle Gerçeği Harmanladık Şiire Dönük

0
41

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bahar geldi, bebeklerde bir huzursuzluk, bir huzursuzluk sormayın gitsin. Hayırdır bebeklerin mi var diyorsunuz? Yok-yok karşı apartmanda yaşayan ailelerin bebekleri her katta bir bebek maşallah Allah bağışlasın. Bebekler sıkıntılı olurda anneler olmaz mı? Onlar daha çok sıkıntılı. Bir o kadar huzursuz ki ancak bebeği olanlar hallerinden anlar diyeceğim. Ama benim tüylerimi ürpertiyorlar yalansız. Çünkü sanki etrafta uyuyan yokmuş gibi avaz-avaz bağırıyorlar. Ayrımına vardım ki aslında bu anneler annelik testinden geçmemişler.

Ne bir şefkatli söz ne başka bir şey… Kesin bir “sus” demeleri yok mu?? Uvv bana kadar gelen bu “sus” emri işte o tüylerimi ürpertiyor. Bebekleri de kesin çıldırtıyor ki yaygarayı basıyorlar daha yüksek perdeden. Uyuyabilirsen uyu. Sanki aynı evlerde yaşıyoruz! Tam uykuya dalıyoruz tekrar katıla, katıla ağıt! Dünyanın minik mucizelerinden çıkan sese inanmıyorsunuz. İçimden kalkıp evlere dalıp, bebekleri kucakladığım gibi kanatlanıp uçmak geliyor. Özgür ağırlığımızdan kurtulup uçsuz bucaksız gökyüzünde bulutlar arasında dolaşmak, dolaşmak bütün sıkıntıları ve sorunları havaya salıp kurtulmak ve sonra yeniden yer yüzüne inmek, duvarların arasından süzülüp, onları yataklarına sakin ve gülümseyen bir uykunun koynuna bırakmak.

Her zaman söylerim anne olmak öyle kolay bir şey değil. Candan can çıkarken bir can kendini diğer cana vermeli… Yoksa annelik yarım kalır. Anne gerçekten anne olmaz yalnızca doğuran olur. Böyle olunca da eksik çocuklar yetişir ve toplum böyle aileler ile şekillenir.

Bu yüzden annelik eğitiminden geçmeli anne olmak isteyenler diyorum. Ve tabi baba olmak isteyenler. İş istemekle bitmiyor çünkü. Yalnız sevgide işi bitirmiyor. Kesinlikle “ben” sözcüğü bitmeli “sen” olmalı anneler özelikle en azından bebek büyüyene kadar. Bildiğim, uyguladığım bu ve bir sorun olmadı sevgiyi de savruk kullanmayınca. Ve Ahmet Kutsi Tecer’in ANNELER şiiri geliyor aklıma ister istemez.

“Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna / tenimde bir yara işler gibisin / titrerim rüzgarlar keder vermesin / (evet her gece ve sabah ağaçlarımı rüzgardan korumaya çalışıyorum, sanki dal ben denizmişim gibi. Çünkü hepsi tomurcuklandı bir tomurcuk bile düşsün istemiyorum) anneler beşikten der çocuğuna/ acını görmesin gözüm alemde / teselli demeksin bana son demde /bütün ümitleri yel alır gider/ Tomurcuk açılır sel alır gider /Anneler büyütür el alır gider…

Bu şiirden her zaman çok etkilenmişimdir. Özelikle son bölümünden. / tomurcuk açılır sel alır gider / Anneler büyütür el alır gider…

Bir tokat etkisi yapar bu gerçek. Ancak yinede bu kadar karamsar değilim hiçbir zaman. Her zaman tomurcuklar sele boyun eğmeyebilirler, sağlam durarak. Ve çocuklar her zaman ele gitmeyebilirler. El dediklerimizi getirebilirler biz oluruz o zaman. Ve bu yüzden işte annelik çok önemli ve dal olmak. Sağlam durmak ve sağlam sağlıklı ürünler verebilmek için. Ve şimdi içimde geç kalmışlığın ağırlığı var hayata geç kaldım gibi…

Ve sevgili okuyucularım sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalalım her zaman, ayrımsız, gayrımsız. Yase

& & & & &

Anneler

Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna:
-Tenimde bir yara işler gibisin
Titrerim rüzgarlar keder vermesin.

Anneler beşikten der çocuğuna:
– Acını görmesin gözüm alemde
Teselli demeksin bana son demde.

Bütün ümitleri yel alır gider
Tomurcuk açılır, sel alır gider
Anneler büyütür, el alır gider

Ahmet Kutsi TECER

Yoksul Taşçı

O, yoksul bir taşçıydı. Her gün kayaları parçalıyordu. İşi çok ağırdı; ama çok az aylık alıyordu. Bu yüzden hayatından hiç memnun değildi. “Ben başkalarından daha çok çalışıyorum!” diye düşünüyordu. “Benim işim onlarınkinden ağır ve ben onlardan daha az kazanıyorum. Zengin olmak istiyorum. Biraz dinlenirim ve güzel elbiselerim olur.” O anda gökten bir melek indi. Ona, “Zengin olacaksın, güzel elbiselerin olacak” dedi. Taşçı hemen zengin oluverdi. Artık onun da güzel elbiseleri vardı ve bir iş yapmak zorunda da değildi.

Günün birinde kral onu sarayına davet etti. O, sarayın güzelliğine hayran oldu. Kral ondan daha zengindi. Bu yüzden üzüldü. “Ben de kral olmak istiyorum” dedi. Ardından isteği yerine getirildi ve kral oldu. Şimdi bütün gün hiç çalışmıyordu. Çok sıcak bir gündü. Güneş ışınlarını saçıyor, yeryüzü yanıyor mu yanıyordu.

Kral kızdı; güneş ondan nasıl güçlü olurdu ki? Yaşamı yine sevmez olmuştu. “Güneş olmak istiyorum!” dedi. Bu kez de güneş haline çevrildi. Şimdi güneş, ışınlarını saçıyor ve dünyada her şey yanıyordu. Ama bir bulut geldi, dünyayla onun arasına girdi. Işınları artık dünyaya ulaşmıyordu. Güneş kızdı; “Bu nedir böyle? Ben buluta hiçbir şey yapamıyorum.

Derhal ondan daha kuvvetli olmak istiyorum” deyince bu kez de bulut haline döndürüldü. Az sonra bulut, yağmura dönüştü. Yağmurlar toprağa, oradan nehirlere ulaştı. Nehirlerin suları çoğaldıkça çoğaldı. Evleri, tarlaları seller bastı. İnsanlar hayvanlar, tarlalar perişan oldu. Ama sular, kayalara hiçbir şey yapamıyordu. Bulut öfkelendi. “Bu kadar çok su nasıl olur da kayaları aşamaz..” Ama kayalar sulardan daha güçlüydü. Bulut bağırdı: “Kaya olmak istiyorum.”

Bu istediği de yerine getirildi ve kaya haline geldi. Artık güneşten ve buluttan daha güçlüydü. Aradan çok zaman geçmedi. Elinde balyozla bir adam çıkageldi ve ondan parçalar koparmaya başladı. “Aman! Bu da nesi?” dedi kaya. “Ben bu adamdan zayıfım” Sonra birden anladı kuvvetin kaynağının mutluluk olduğunu ve pişmanlıkla haykırdı: “İnsan olmak istiyorum!” Bu dileğini de yerine getirdi. Kaya insana dönüştü. Şimdi o adam yine kayalardan taşlar koparıyor. İşi ağır ve aylığı az; ama yaşamı seviyor ve mutlu.

Günün Şiiri

Yurdum Benim Şahdamarım 

Engereğin dişlerine işledim,
Ağu dişlerine
Oluklu, çentik…
Ve vurgun,
Gözleri bir çift cehennem
Burnuna kan tütmüş
Pars bıyığına…
Dağın pulat yüreğine işledim,
Şimşeğin masmavi usturasına
Sevdanı usul-usul
Sevdanı mısra-mısra
Lo ben seni hapislerde sevmişim,
Ben seni sürgünlerde.
Yurdum benim şahdamarım…

Yücende buzul
Ve kar,
Maviş dağ tavşanları
Gün vuranda alaran
Zemheri yılanları
Ve yahut bir hışımla
Öyle çakılan
Sonsuzluğun yakışığı kartallar.

Başım gözüm üstünesin
Suskum, avazım üstüne…
Adından başka silah
Yazgından başka günah
Daha yazmamış
Hiçbir gizli dosyada
Hiçbir açık kitapta.

Ahmed ARİF

En Yüksek Kulenin Türküsü 

Sevdalar çağı dönsün,
Dönsün geri gelsin

Ah nasıl dayandım nasıl da
Unutamam artık dünyada,
Nice korkular kaygılardı
Uçup gitti göklere.
Bir belâlı susuzluk
Karartıyor damarlarımı.

Sevdalar çağı dönsün,
Dönsün geri gelsin.

Bir çayır gibi tıpkı
Unutulmuş bir kıyıda,
Karamukların, gülüklerin
Boyatıp çiçek açtığı,
O yabanıl uğultusunda
Korkunç pis sineklerin.

Sevdalar çağı dönsün,
Dönsün geri gelsin.

Arthur RIMBAUD

Başsağlığı 
Ben uzaklarda olmalıyım, çok uzaklarda
Acılar unutulduktan sonra
Dönmeliyim.

Ölümlerin karşısında şaşırıyorum
Ne desem ki
Düşünüyorum.

Kalanları ağlıyor gidenin
Benim gözlerim kuru
Herkes bana bakıyor, biliyorum
İçlerinden geçenleri.

Başsağlığı dilemek
Garibime gidiyor
Ölen öldü, sen yaşa
Küçültmeye benziyor.

Beni böyle kitaplar mı yaptı ne
Kağıtlarda gidenlere içlenip ağlayan ben
Hayattaki ölümlerde put gibi duruyorum.

Ben canavar ruhlu muyum
Bir ölü evinde tek söz söylenmeden
Put gibi duruyorum

kimse anlamaz derdimi
Ben uzaklarda olmalıyım, çok uzaklarda
Bir yakınım öldü mü?

Behçet NECATİGİL

Günün Fıkrası

Kış başlamak üzeredir. Kızılderili topluluğu şefin etrafına toplanmış, kışın sert mi yoksa yumuşak mı geçeceğini öğrenmek isterler. Geleneksel yeteneklerini dedelerinden bu yana çoktan kaybetmiş bulunan şef işi sağlama almak için kışın sert geçeceğini ve mümkün olduğunca fazla odun toplamalarını söyler kabilesine. Akıllı bir adam olan şef birkaç gün sonra yakınlardaki meteoroloji istasyonuna telefon eder: “Bu kış soğuk mu geçecek sizce?” Meteorolog cevap verir: “Evet, oldukça sert geçeceğe benziyor.” Bu cevabı alan şef derhal kabilesine döner ve kışın çok sert geçeceğini, daha çok odun parçası toplamaları gerektiğini söyler. Bir süre sonra Meteoroloji istasyonunu tekrar arar ve sorar: “Kış hala soğuk mu geçeceğe benziyor?”. “Evet” der karşıdaki: “Oldukça soğuk geçeceğe benziyor.” Şef kabilesine döner ve sadece odunları değil bulabildikleri her çalı çırpıyı toplamalarını ister. Birkaç gün sonra meteoroloji istasyonunu tekrar arar: “Kışın sert geçeceğinden gerçekten emin misiniz?” diye sorar. Adam: “Kesinlikle. Bugüne dek yaşanan en sert kışlardan birini yaşayacağız gibi görünüyor.” “Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz ?” diye sorar şef. Meteorolog yanıtlar: “Kızılderililer çılgınlar gibi odun topluyor!”

Günün Sözü

Gözlerde yaş yoksa ruh gökkuşağına sahip olmaz.
Kızılderili Sözü

İnsanlar, kötülüğü arzuları güçlü olduğu için değil, vicdanları zayıf olduğu için yaparlar.
J.SMİLL

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here