Depresyonu, Sevgi Bitirir!

0
163

Değerli Okurlarım, stres, gerginlik, aşırı sinirlilik ve de depresyon birbirine göbekten bağlıdır. Tamamen birbirine benzemeler ama fazla da farkı yoktur birbirlerinden. Mutlu bir yaşamınız olsun istiyorsanız, nasıl ki, sağlıklı olmak ve sağlıklı kalmak için üç beyazdan uzak durup, spor yapın diyorsam, bu üç acımasız canavardan da uzak durmanızı öneririm.

Depresyonun en belirgin nedeni, sevgisizliktir. Hem sevgisizlik ve de çok yakın geçmişte bile olsa, anaya, babaya, kardeşlere, dostlarımıza yanlışlar, her akla geldiğinde üzüntüye gark olur ya, işte depresyon odur ama ille de sevgisizlik! Hep geriye baktığımızda diyordum ya bu çok doğru. Çünkü depresyon, bizleri mazide yaptığımız yanlışlarla tutsak ediyor. Diğerlerinden farkı budur diye düşünüyorum.

Her ne kadar, stres, gerginlik, aşırı sinirlilik ve depresyon birbirine göbekten bağlıdır demiştim ama depresyon mazide yaptıklarımızdan bizi sorumlu tutuyor.  İnsanların mazilerini “YOK” kabul etmeleri, “Görmezden” gelmeleri mümkün değildir. Mazisi olmayan bir kişi düşünebilir miyiz?

Hayvanlarla bir farkımız olmalı değil mi ya? Onların da yeri bir başkadır ama bizler insan olduğumuz için, son nefesimize kadar mazimizi bilir, aynı zamanda unutmayız. Depresyondaki insanlar geriye dönüp baktıklarında, erken hayatlarında sevgiden yoksun olduklarını görebilirler. Çocuklar anne ve babalarının sorunları olacağını pek düşünmezler. Aynı zaman anne ve babalarının yaşadığı sorunlara kendilerinin neden olduğunu düşünürler.

Okul çağındaki çocukların konumu da ayrı bir özellik arz etmektedir. Ana-baba psikolojisini söylemeye ne gerek var. Ailelerin yüksek beklentileri, aşırı derecede kontrol edici tutumları çocukların psikolojisini bozar, bu gereksiz yaklaşım sonucu çocuklar aheste-aheste depresyonla iç içe olmaya başlar.

İşin can alıcı tarafı, çocuklarının içine düştüğü bunalımdan ana da baba da bihaberdir. Sadece “Neden bizim çocuğumuz pısırık” veya “Neden dersleri iyi değil” diye yakınır dururlar. Oysa ülkemizde yaşayan insanların hepsi de okumuş mu? Hepsi de yüksek tahsil mi görmüşler? Tabi ki hayır!

Günümüzde hemen tüm ebeveynler, ağız birliği etmişçesine “Aman benim çocuğum okusun, şunu olsun, bunu olsun” falan. Ana-babanın bu beklentilerini yadırgamamız da söz konusu olamaz. Tabi ki, en kıymetli varlıklarının başarılı olmasını isteyeceklerdir, bu onların en tabii hakkıdır.

Ancak, zamanlama denilen bir hadise vardır, bunu göz ardı etmemeleri gerekir. Aksi halde zayiat büyük olur. Allah korusun, çocuklar sadece ölümle yitirilmez. Depresyon yaşayan çocuklardan her şey beklenir, toplum için zararlı kişiler de olabilirler. Bu durumda çocuklarımızı yitirmek demektir. Önce sabır, sonra da şükretmeyi bileceğiz. Sağlıklı çocuklarımız için şükredip Yüce Yaradan’a hamt etmeliyiz. Ben öyle yapıyorum!

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Stresi Gündeminize Almayın

Değerli Okurlarım, daktilomun başına geçtiğimde, stresle ilgili değişik konulardan söz edecektim aslında. Yine sizlerle birçok şeyler paylaşacağım ama bir anda on günlük bir köpek yavrusunun hali beni strese soktu. Anladığım kadarıyla anne köpek biz insanlar tarafından korkutularak kaçırılmış ve yavruları ormanın muhtelif yerlerinde kalmış. Bir tanesini gördüm küçücük, bir yeri göremiyor, bir şey yemiyor da. Anne sütüne ihtiyacı var. Büyüse bile sağlıklı gelişmeyecek.

Bir kutunun içine koydum ama onu tutmakta. Salıvermekte hiç iyi değil. Zaten benim kedim Coni, onu rahatsız etmeye başladı. Olumsuz bir heyecan ve de bir stres yaşıyorum şu anda. Şimdi, stres yaratmanın, stresle yaşamanın havyan sever insanlara, daha doğrusu tüm insanlara neler getireceğine bir bakalım. Stres öylesine moda oldu ki, son yıllarda başım ağrıyor, belim ağrıyor, demiyoruz da, stres içindeyiz deme gereği duyuyoruz. Yani stres denilen bu yapay hastalık hem ilk sırada ve hem de tüm rahatsızlıkların davetçisi.

Stresin araştırmaları da yapılmıştır. Çok ilginç veriler var. Kadınların %45’inin, erkeklerin de %55’nin stres yaşadıklarını ifade etmektedirler. Bazı araştırmacılarda, erkeklerin yüzde kırk beş, kadınların ise yüzde yetmiş beşinin hayatları boyunca duygusal bozukluklar yaşadığını ifade ediyorlar.

Evine ekmek alacak, çocuğuna kitap defter parası bulamayan babaların stres yaşamaları kadar doğal bir şey olamaz. Onların stresi evinde bitmeli ama genel olarak evinde stresin daha katmerlisini yaşıyor erkekler. Şöyle düşünebiliriz… On kişiden ikisinin bile suni rahatsızlıktan nasibini almamış olması ilginç bir tablo yaratıyor.

Ancak, duygusal problemlerin bu kadar insan kitlesinin ömrünü işgal etmesi, çözümsüz kamasının nedeni nedir acaba? Bunun altında yatan gerçeği kimse bilmiyor, bilmekte istemiyor. Stresle yaşamak bir unvanmış gibi geliyor bazı dostlara.

Modern çağın hastalığı olabilir ama suya sabuna dokunmadan, bu çağın nimetlerinden yararlanmadan hemen-hemen hastalığına mı sarılacağız? Öyle lüksümüz olabilir mi?

Hem bu suni rahatsızlık zor, hem onu defedemiyoruz, üstelik onunla günah çıkarıyoruz. Bu hastalığın müdavimleri de her geçen gün artıyor. Böyle olursa artar tabi. Fakat kadınlarda daha fazla artış gösteriyor, o biraz şey gibi geliyor insana.

Bu suni rahatsızlığın en büyük yıkımı, sürekli sorun yaşayan, kendini gergin hisseden kişiler, çoğunlukla huzursuzluğun kendilerini fiziksel olarak da rahatsız ettiğini pek fark etmezler.

Bu olumsuz durum iki şekilde tezahür eder: Huzursuzluğun farkında olmak, huzursuzluğu fark etmemek, stres istenirse kalıcı olmaz. Evdeki kadın kadınlığını biliyorsa, erkeğini hoş tutabiliyorsa o haneye stres değil hiçbir şey yaklaşmaz. Evin kadını, bu konuda çok etkendir. Fakat bugün altın günüm var, yarın kadınlar arası toplantımız olacak. Saçım başım, giyimim kuşamım ve buna benzer gereksiz şeyleri gündeme getirirse, stres o ailede kışlar Anladınız mı?

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Sabit Fikirli İnsanlar…

Bazı insanların yıllar öncesinden kurtulamadığı, derin saplantıları, yersiz, temelsiz saçma düşünceleri olabilmektedir. Adına sabit fikir dediğimiz bu olgu, çocukluktan itibaren yetişme tarzı ile aile, çevre ve eğitim ile şekillenir ve insanın bünyesinde kalıcı olarak yer edinir.

Fikri sabit insan, antipatiktir, iticidir, kendisini dünyanın merkezi sanır, ilişki kurduğu herkesi rahatsız edebilir ödün vermez yapısında. Hatta iletişim kurmayı bir tarafa bırakın, onunla aynı ortamda bulunmak bile işkence olabilir.

Kendilerini çok önemserler, muhataplarının pek değeri yoktur, konuları derinliğine bilmezler ama her konuda söz sahibi olmak ve de ahkâm kesmek isterler. Dünyada her şey değişebilir ama onun fikri sabittir asla değişmez.

Sabit düşünce tarzı insanın, zorunlu ya da isteyerek seçtiği bir yaşam biçimidir. Güzel sanatları, mevsimleri, sevgiyi, bilimi, kültürü, güzel kokuyu pek de hissetmez onlar.

Günün Sözü

Başarılı Olanların Düşmanı Çoktur!

Öcal’dan İnciler

Belaların Çoğu Büyüklere Gelir!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here