Çocuk Olmak

0
86

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yağmurla uyanmak her zaman güzel bendeniz için. Hani bir söz vardır “yedisinde neyse yetmişinde de öyledir” diye. Valla çok doğru; yaş kemale erdi ama  (bu kuşkulu işte, ne kadar kemale erdi, dense de aslında, kemale ermek yaşla olmuyor, örnekleri her yerde bol bol) hala yedi yaşında sevdiğim ve sevmediğim şeyleri yapıyorum. Bu da kemale ermemişliği gösterir zahir? İyi ki ermemişim, çocuk kalmak aslında her şeyden güzel, ön yargısız, kinsin, öfkesiz. Ayrım gayrımdan bi’haber

& & & & &

Gündem yine tıklım, tıklım; Oh ya boş verin şimdi gündemi de, yağmurun cama vuruşunu dinleyin. Size neler anlatıyor bir kulak kabartın. Şu an sokağımızdaki okul dağıldı, çocuklar itiş kakış neşeyle yağmurda ıslanıyorlar.

& & & & &

Okula gitmek güzel ama ders kitabının dışında kitap okuyan yok. Okul bitiyor, meslek seçiliyor ama yine okuyan yok. İşleri güçleri yok. Yine okumuyorlar. Okumayan bir toplum olduk. “Olduk” diyorum. Aslında hiç okuyan olmadık ki? Aynı zamana da öğrenmeyen; at gözlüklerini takmış, yerinde sayan, dayatılanları -kader-diye kabul eden. “Bezgin, umutsuz ve yarından korkan?” Yani insanlar patır patır işten çıkarılıyor, kredi kart borçları almış başını gidiyor. Millet yokluk ve yoksullukla uğraşıyor, bir avuç tuzu kurular milletin mutlu ve zengin olduğunu söylerler çünkü kişiyi nasıl bilirsin kendim gibi durumları. Gazetelerin üçüncü sayfasındaki haberler bile değişti. Vahşet artmış ve sıradanlaşmış! Duygularımız donmuş, yok olmuş, tepki yok, acı yok yalnızca aptalca bir boş boş bakıyoruz? “Nerdeyim, niçin doğdum, ne oluyor bu insanlara” der gibi

& & & & &

Hala kafatasçılığı kaygısız, kuygusuz kullananlar var. Ölümle iğrenç bir şekilde tehditler savurarak. Hala anlayamıyorum, etnik kökenler nasıl konu edilebiliyor diye bu zamanda bile? Demek, insan olmak yetmiyor, illa etnik kökenin benimkinden olacak, yoksa sen yoksun benim için, ya da kötüsün. İşte büyümek böyle bir şey olsa gerek? Çocuklar yalnızca çocukça konuşur, çocukça düşünür, eğer ailesi onu oya gibi işleyip kendinden olmayanlara karşı dolduruşa getirirse o başka? Bizim çocukluğumuzda çünkü böyle çocuklarda vardı, kendinden olmayan çocuklarla oynamayan…

Ve sevgili okuyucularım çocuk olmak güzel keşke çocuk kalsaydık. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım hep birlikte, ayrımsız, gayrımsız… Yase

& & & & &

Çocuk ve Sevgi

Adam yorgun argın eve döndüğünde beş yaşındaki oğlunu kapının önünde kendisini beklerken buldu. Çocuk babasına, saatte ne kadar para kazandığını sordu. Zaten yorgun gelen adam, oğluna “Bu senin işin değil” diyerek karşılık verdi. Çocuk dayattı: “Babacığım lütfen bilmek istiyorum” dedi. Adam, “Bu kadar çok bilmek istiyorsan söyleyeyim” dedi, “saatte 20 dolar kazanıyorum.” Bunun üzerine çocuk, babasından bir istekte bulundu: “Peki Babacığım, bana 10 dolar borç verir misin?” dedi. Adam, daha çok sinirlendi: “Benim senin saçma oyuncaklarına ya da benzeri şeylerine ayıracak param yok” dedi. “Hadi derhal odana git ve kapını kapat.” Çocuk sessizce odasına çıkıp, kapısını kapattıktan sonra, adam sinirli sinirli düşünmeye başladı: “Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder?” dedi kendi kedine. Aradan bir saat geçmiş, adam biraz daha sakinleşmişti. Çocuğuna, parayı neden istediğini bile sormadığı geldi aklına. Yukarıya, çocuğun odasına çıktı ve yatağında uzanan Çocuğuna, uyuyup uyumadığı sordu. “Hayır uyumuyorum” diye yanıtladı çocuk. Adam, çocuğundan özür diledi: “Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim, yorgundum” dedi.

Ve elindeki parayı uzattı: “Al bakalım istediğin 10 doları.” Çocuk sevinçle haykırdı: “Teşekkürler Babacığım” dedi ve yastığının altında sakladığı buruşuk paraları çıkardı, elindeki parayla birleştirdi, tümünü tane tane saymaya başladı. Oğlunun yastık altından para çıkarıp saydığını gören adam, yine sinirlendi: “Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun?” diye bağırdı, “benim senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak zamanım yok.” Çocuk, babasının bağırmasına aldırmadı bile: “Fakat yeterince param yoktu ki… Ancak simdi tamamlayabildim” dedi ve elindeki paraların tümünü babasına uzattı. “İşte sana 20 dolar, Babacığım” dedi, “simdi bir saatini alabilir miyim?”

& & & & &

Ruhumuzu Bekleyelim

İnka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yeli rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu, kısa bir sürede yarılıyorlar. Aynı hızla tempoyla biraz daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturuyor ve böylece beklemeye başlıyorlar. Tabii Avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremiyorlar. Saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyuluyorlar, sonunda tepenin üstündeki görkemli İnka tapınaklarına geliyorlar. Arkeologlardan biri, yaşlı rehbere soruyor, “hiç anlayamadım, niye yolun ortasında oturup saatlerce yok yere bekledik? ” Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki; “Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik…” Niye içimiz de hep bir eksiklik duygusuyla yaşadığımızı, niye mutlu olmayı beceremediğimizi, niye kendimiz olmayı başaramadığımızı ve “niye” ile başlayan daha bir dolu sorunun cevabını açıkça veriyor. Inkalar’ın yaşlı torunu. Çünkü kimilerimiz bu aptal hayat içinde o kadar hızla yol alıyoruz ki, ruhumuz çok arkada kalıyor, hatta onu nerelerde unuttuğumuzu bile hatırlayamıyoruz. … Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor. Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz ,spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız. Evet kimi zaman bunlara sahip oluyoruz ama ruhumuz yanımızda olmadan…

Günün Şiiri
İçimizden Biri
I
On ikiye beş var…
Yaşamın ucundasın
Ha bitti, ha bitecek
Kaderin avucundasın.

Sırrını çözemedinse burçların
Suçlama başkasını.
Anahtarını erken yitirmeseydin yalnızlığının
Kapardın şimdi alin yazına
Yaşantı kapısını.

Çırpınma yüce dalgalar örneği,
Yıpratma kendini boşuna
Mezar kazılmış bir kez
Değmez kahroluşuna.

Son damlasına kadar
İçmişti mutluluğu
Yine kuruydu dudakları
Pare, pare… susuzdu.
Oturdu bir gün
Yaşantı öyküsünü yazdı
Tırnak, tırnak yanık tenine.
Kerpiçle onarılmıştı kalp duvarları
İçi, dışı düzdü.
Oysa umutları vardı yalın,
Gel gör ki yine umutsuzdu,
Mutluluk demişti bunca yıl
Mutsuzdu…

II
Yurdu vardı cennet misali
Kişiliğince sonsuz
Şimdi yurtsuzdu.
Pırıl, pırıldı gökleri
Maviydi, bulutsuzdu.
Bitiremedi öyküsünü bir türlü.
Son istasyonda
Son çığlık sustuğunda
Söyleyecekleri hudutsuzdu.
III
Bir kuş uçtu mavi çizgisinde
Sabah ışıkları kadar ak’tı,
Bulutlar gerindi düşünde
Evren güneşlerce sıcaktı.

İçinden uçmuş gibiydi,
Göklerdeydi şimdi kanat kanat,
Koparmıştı bağlarını günlük yaşantısından
Yer çekimine, inat.

Özgürlüğü bayrak, bayraklı
Yükseliyordu durmadan
Yıldızlar birer basamaklı.
Tükenmek bilmeyen bu yolda
Döndü, bir kez ardına baktı.
Dünya uzaktı,
Evren küçülmüştü artık
Dünyası bir avuç topraktı.
IV
Doğdu… Ağladı.
İyi kötü yaşadı.
Her şeyi öğrendi
Yalnız öğrenemeden gülmeyi
Öldü.

Mehmet Bozkurt Esenyel

Günün Fıkrası

Polis müfettişi incecik güzel sekretere sormuş, “Patronun neden kendini pencereden aşağı attı?” diye… “Bilemiyorum..” demiş kız, “Bana her zaman çok iyi davranırdı… 2 ay önce bana çok pahalı bir vizon kürk aldı, geçen ay da spor bir araba… Bugün 3 karatlık çok kıymetli pırlanta bir yüzük hediye etti ve sordu, ‘Sana sahip olabilmem için daha ne bedel ödememi istersin?’” “Peki, sen ne cevap verdin?” “Ben sadece ‘Ofisteki diğer adamlar gibi bir saatliğine 50 dolar verseniz yeter’ dedim!..”

Günün Sözü

Herkes aya benzer, kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.
Mark Twain

Dünyada taklit edilemeyen tek şey cesarettir!
Napoleon

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here