Çağlar; “Bugün İnternetin Yaptığı Devrimi, Sinema Başlattı”

0
379

İskenderun Ayna Kültür ve Sanat Derneğinin geleneksel olarak düzenlediği ‘Çarşamba Sohbetleri’nin geçen haftaki konuğu Sadullah Çağlar oldu. Sanat hakkında konuşan ve daha çok sinemanın tarihinden söz eden Çağlar, sinemasız kent kültürünün olamayacağını vurguladı.

Geçmiş yıllarda kentimizde çok sayıda sinema olduğunu anlatan Çağlar, kapalı sinema salonlarının yanı sıra hemen her mahallede yazlık sinemalar olduğunu söylerken, günümüzde ise kentte inanılmaz derecede kültür boşluğu bulunduğunu savundu.

Sinemanın, sanat ve edebiyatı sokağa indirdiğini kaydeden Çağlar; “Sessiz filmlerden teknolojiyle hazırlanan filmlere kadar çeşitli aşamaları geçiren görseller hazırlandı ve çekimleri yapılarak, seyirciyle buluşturuldu. Ve sinema, kent kültürünün tamamlayıcısıdır. Sinemasız, kent kültürü olamaz. Sinemanın keşfiyle beraber, bu kent kültürü salonlardan çıktı ve sokağa taşındı. Bu da, sanatın görselini, sinemayla belirli elit kesimin dışında, halkın, toplumun genelinin izlemesini getirdi. Sinema, altın çağını 1930-1940’lı yıllarda yaşadı. Türkiye’de ise bu 20-30 yıl gecikmeli oldu. Her zaman bir konu barındıran sinema, insanlar için büyük bir kültürel zenginliği getirdi. Ancak, 1950’lerdeki yapılan filmlerle, 2000’li yıllarda çekilen filmler aynı duyguyu yakalayamadı” dedi.

Sanatın, özellikle batı ülkelerinde farklı ve olumlu geliştiğini anlatan Sadullah Çağlar, klasikler ile dünya ve Türk sinemasından örnekler verdi. 1936’da çekilen Kleopatra filminin, sinema tarihinin en görkemli filmleri arasında yer aldığını belirten Çağlar; “Eski çekimli filmler, tarihsel hikaye ve olaylara daha sadık. Şimdilerdeki filmler, eskileri kadar konu, olay ve tarihsel yaşanmışlıklara sadık değil. Günümüz Avrupa ülkelerinde, Londra, Paris gibi kentlerde, genel olarak sinematikler var. Bu sinematiklerde klasik ya da politik filmlerin gösterimi oluyor. Fakat bizde bu yok. Yıllar önce Onat Kutlar ve arkadaşları buna teşebbüs etti ama geliştirilemedi. Türkiye’de görsel sanat 1950’lere kadar tiyatro ağırlıklıydı. Sinemada da tiyatro sanatçılarının ağırlığı oldu ve filmler daha çok bu oyuncularla yapıldı” diye konuştu.

Dünya ve Türk sinemasından örnekler veren Çağlar; “Amerikan sineması olarak bilinen eski Hollywood sinemasında oyuncular genç yaşta ölmektedir. Bunun nedeni, oyuncuların, oynadıkları filmdeki rolleri yaşaması ve izleyiciye bunu yaşatmasıdır. Günümüz Hollywood oyuncuları bu duyguyu yansıtamamakta.

İdeolojik mesaj içeren filmler de var, denetim altında olanlar da. Oscar Ödüllerinde politik tercihle verilen ödüller de oluyor. Ama bağımsız, halkı bilgilendiren, sanatsal filmlerde her ülkede var. Sinema ile toplumsal algıyı her zaman yönetme çabası oldu. Ancak farklı anlayışlar da her zaman oldu. Sinemanın en büyük özelliği, farklı yerlerdeki dünya insanlarını bir araya getirmesi, buluşturmasıdır. Bugün internetin yaptığı devrimi, sinema başlattı. Afrika’dan, Asya’dan, Avrupa’dan insanları aynı konuda buluşturdu. Bir çığır açtı” diyerek sinemanın önemine vurgu yaptı.

Olaylardan önce filmlerin çekildiğini ve olayların daha sonra geliştiğini belirten Çağlar, 1930’larda çekimi yapılan ve Dünya Savaşı çıkmadan seyirciyle buluşan ‘Diktatör’ filminin de bunlar arasında yer aldığını söyledi ve sinemanın en büyük özelliğinin insanları buluşturması olduğunu vurguladı. (Haber: Helga TERBİYELİ)

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here