Bugün İnsan Hakları Günü

0
49

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İnsan haklarının bu kadar çiğnendiği ve insanların gerçekten haklarının ayrımında olmadığı bir zamanda insan haklarından söz etmek garibime gidiyor. 1789’daki büyük Fransız devriminde bile insan hakları yerle bir olmuştu zamanın yazarlarının kitaplarından bunu anlayabiliyoruz. Demek istediğim şu ki bazen insan haklarını korumak için bile diğer insanların haklarını çiğneyebiliyoruz… Bilinçli ya da zorunlu ya da bilinçsiz olarak… Ki insan, temel haklara sahip olarak doğar, insan hakları, kişinin, insanın doğarken birlikte getirdiği temel haklardır.

Bu haklar sözde hiç kimse tarafından kısıtlanamaz, başkasına devredilemez ve engellenemez ancak hep birlikte görüyoruz ve yaşıyoruz ki hepimizin  hakları özellikle kadınların ki gasp ediliyor nerdeyse. Ve çoğumuz aslında kendi doğuştan getirdiğimiz hakların farkında bile olmadan bu dünyadan göçüp gidiyoruz. Ancak buna rağmen insanların hakları ve özgürlükleri için yaptıkları mücadeleler yadsınmaz. Geçmiş yüzyıllarda insanlar uluslarına, dillerine, renklerine veya din­lerine göre sınıflara ayrılırlardı. Bazı insanlar köle olarak açlık ve yoksulluk içerisinde yaşarlardı… Kölelerin hiçbir hakları yoktu ve kö­leler, sahiplerin istedikleri işleri yapar ve çok zor şartlarda çalışırlardı. Kendi düşünceme göre görünüşte bazı değişimler olduğu halde aslında değişen bir şey hala insanları milliyetleri, etnik kökenlerine göre hatta partilerine göre ayırıyoruz, sizden bizden diyerek.

İnsan haklarının korunması fikri 1789 Fransız İhtilali’nden sonra, 19. yüzyılda özgürlük ve eşitlik dünyada yayılmaya başladı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra birçok Avrupa ülkesi, insanlar arasında ırk ve din ayrımına son verilmesine ve ülkelerdeki azınlıkların haklarının korunmasına ilişkin çalışmalar başlatarak bazı kararlar aldılar. Milletler Cemiye­tine bu kararları uygulama ve denetleme görevi verdiler. Birçok devlet bu hakları tanıdı ve anayasalarında bu haklara yer verdi. İkinci Dünya Savaşı’nda insanların birbirlerine uyguladıkları vah­şet, insan hakları sorununu bir daha gözler önüne serdi.

Bunun üzerine devletler, karşılıklı sorunlarını savaşmadan çözebilmek için 1945 yılında Milletler Cemiyeti’nin yerine, Birleşmiş Milletler Örgü­tünü kurdular. Birleşmiş Milletler Örgütü, insan temel hak ve özgür­lüklerine önem vererek örgütün temel hedefini bu amaçların gerçekleştirilmesi olarak saptadı.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 10 Aralık 1948’de yayınladığı insan Hakları Evrensel Bildirgesi ile her insanın doğduğu andan iti­baren bazı haklarının olduğunu, bu hakların kullanılmasının engel­lenemeyeceğini ve bu haklara saygı gösterilmesi gerektiğini dünyaya ilan etti. Sevgili okuyucularım 10 Aralık gününü içine alan hafta yurdumuzda “İnsan Hakları ve Demokrasi Haftası” olarak ilan edilmiştir. Bu haftanın kutlanması hepimizin bir kez  olsun haklarımızın ayrımında olmamız için  bir fırsat  olarak değerlendiriyorum ve bu haftada kadın, çocuk, hayvan, doğa haklarının da gündemde olması gerekiyor. Haklar bir bütün olarak düşünülmeli benim hakkım varsa herkesin hakkı olmalı diye düşünüyorum.

Ve sevgili okuyucularım dilerim insanlar haklarının ayrımında olur bir gün ve kendilerine yapılmasını istemedikleri şeyleri başkasına da yapmazlar. Sağlık ve sevgiyle kalalım her zaman ayrımsız gayrımsız sevgili okuyucularım. Yase

& & & & &

Bin Aynalı Dağ

Uzun yıllar önce, uzaklardaki bir ülkede ‘Bin aynalı dağ’ denilen bir dağ vardı. Bu Dağın zirvesine gerçekten de bin tane irili ufaklı ayna yerleştirilmişti. Herkes zaman-zaman bin aynalı dağa çıkıp, ilginç öykülere şahit olmayı ve daha sonra gördükleri hakkında arkadaşlarıyla konuşmayı isterdi.

Bir gün, bu ülkede yasayan küçük mutlu bir köpek, bu dağı duydu ve oraya gitmeye karar verdi. Dağın eteğine ulaştı ve sora da neşeyle yukarı tırmandı. Yorulmuştu, ama yeni şeyler göreceği için keyiflenmiş ve yorgunluğunu çoktan unutmuştu.

Aynaların bulunduğu zirveye geldiğinde kulaklarını dikmiş, kuyruğunu hızlı-hızlı sallıyordu. Kocaman bir gülümseme gönderdi onlara. Karşılığında bin tane kocaman sıcak ve dostane gülümseme aldı. Mutluluğu kat-kat artmıştı. Oradan bir türlü ayrılmak istemiyordu. Türlü-türlü sevinç ve dostluk hareketleri yapıyor, yaptıklarının bin kat fazlasıyla karşılığını görüyordu.

Nihayet gün karadı ve oradan ayrılması gerektiğini anladı. Dağdan inerken kendi kendisine; “Burası harika bir yer!  Buraya sık-sık geleceğim” diye düşünüyordu. Bu arada, aynalı Dağın çıkışındaki anlamlı levhayı da okudu ve mutluluğu bin kat daha arttı…

Aynı ülkede yaşayan başka küçük bir köpek daha vardı. Ama ilki kadar mutlu değildi. Huysuz ve mutsuzdu. O da o dağa gitmeye karar verdi. Dağın eteklerine kadar gelip de yukarıya baktığında, şikayete başlamıştı bile. Sızlana-sızlana dağın tepesine kadar çıktı. Yorgunluk ve kızgınlığa şimdi bir de korku eklenmişti. Doğru ya, bu dağın tepesinde kendisini kim bilir hangi hırsızlar, haydutlar bekliyordu! Aynaların olduğu alana yaklaşırken, her an bir düşmanla karsılaşacakmış gibi başını öne eğmişti.

Kafasını kaldırıp da aynalara baktığında gözlerinde inanamadı. Soğuk soğuk bakan bin tane köpek gözlerini onun üzerine dikmişti. Güya onlardan korkmadığını onlara göstermek için hırlamaya, dişlerini göstermeye başladı. Aynı anda korkunç görünümlü bin köpek kendisine hırlayınca, korkudan ne yapacağını bilemedi ve dağdan kaç inerken kendi kendine; “Burası korkunç bir yer! Buraya bir daha asla gelmeyeceğim.” diyordu.

KENDİME YOLCULUK: HAYATIMIZ BİN AYNALI TAPINAK GİBİDİR...

Huysuz köpek, o hızla ve korkuyla kaçarken, aynalı dağ hakkında bilgi veren levhayı ve üzerindeki yazıları görmemişti bile. Levhada şöyle yazıyordu: “Ey yolcular! Sakın aldanmayın, gördüğünüz görüntüler sadece ve sadece sizin aynadaki yansımanızdır. Aynı şekilde; hayatta başınıza gelen bütün olaylar size tutulmuş aynalardır. Onlarda sadece kendinizi, kendi duygu ve düşüncelerinizi görürsünüz…”

Günün Şiiri

Kımıltılar Düşesi

…onun tozlu alnından, memelerinden doğduk

çatlayan kasıklarından, baldırlarından doğduk.

Kımıltılar düşesi büyük bir dağa benzer

Çelik çomak oynayan ufaklıklara benzer.

Gök gürler: kımıltılar düşesi ıslanır

Yağmur yağar, kımıltılar düşesi ıslanır

Yel eser onun saçlarını savurur

Buz tutar bütün gölleri donar

Kımıltılar düşesi buzun altında yaşar

Yaz gelince balık olur

Kış gelir yorganına sarılır

Yücedir

Görkemlidir

Her sorunun yanıtını bilir

Bir pericik ondan hesap sorar

Onu bacadan uçurur

Yağan kurum kımıltılar düşesini boyar

Yaşlılar onu arar

Gençler onun peşindedir

Şu bitirim onu kovalar

Bacaklarını ürperten kımıltılar düşesidir

Kasıklara sıcak bir yel üfürür

Sertleşen organlar onun buyruğundadır

Seyiren gözleri o anmıştır

Tavşan deliğinde gizler bulur

Bıyıklarını oynatır

Tren kazalarından sorumludur

Petrol şirketlerini millîleştirir

Tramvayda kız sıkıştırır

Kusurludur

Zayıf yanları vardır

Çay ister

Aç kalmaya gelemez

Çabuk susar

Çöllerden nefret eder

Devecibaşıdır

Üşür

Düzensiz bir cinsel yaşamı vardır

Motosikletin ön demirine oturur

İster ki sırtında çelik kaslar olsun

Sıcacık et ister

Kükürt kokusuna dayanamaz

Bir genç kız köyünden kaçar

Gece bir ağıla sığınır

Kımıltılar düşesi saldırır ona

Pantolonunu yarım sıyırır

Yaralanan kızın gözlerinde dolaşır

Saçlarını dudaklarına sokar

Gidip bir yalıya yerleşir

Acı çekmeyi özlemiştir.

Savaşlar çıkartır

Ölenlere ağlar

Kilisede tanrıya yakarır

Kımıltılar düşesi tanrıya inanmaz

Dikkafalıdır

Et çisini derken yüzü kızarır

Gülerken dişlerini gösterir

Adama terini koklatır

Koltuk altında günler kısalır.

Kımıltılar düşesini her yerde görüyorum

Hizmetçinin yüzünde görüyorum

“Budala”da kımıltılar düşesi var

Nâzım Hikmet kımıltılar düşesine tutkundur

Emile ona benzer

Saçları sarıdır

Bıçak gibidir

Bir damarı vardır

Su yolları, kadınları, körükleri vardır

Ona dayanamıyorum.

Kımıltılar düşesi seni seviyorum

Kımıltılar düşesi beni kaçır

Kımıltılar düşesi küçük bir kız değilim artık

Kımıltılar düşesi her şeyim sana armağan

Bu şiir sana armağan…

Barış PİRHASAN

Günün Sözü

Biz güzeliz sende güzelleş, bizim huyumuzla huylan, başkalarının huyunu bırak. Cevher madeni olmak istiyorsan, gönlünü aç, göğsünü deniz haline getir.
Hz. Mevlana

Sevip de kaybetmek, sevmemiş olmaktan daha iyidir.
Senec

Denizin dibinde incilerle taşlar karışık bulunurlar. Övülecek şeyler de kusur ve yanlışların arasında bulunur.
Mevlana

Yaşayan hiçbir şey kendi başına sadece kendisi için yaşamaz.
William Blake

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here