Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Gün geçtikçe özlemimiz büyüyor, “ah neredesin” diye feryat ederek uyanır olduk. İlkelerin hep ilkelerimiz olarak kalacak seni anlamaya ve anlatmaya devam edeceğiz. Ancak yokluğun vuruyor artık yüreklerimize. Çünkü seni anladıklarını, ilke ve inkılaplarına sahip çıktıklarını sananlar gittikçe artıyor.
Bugün 10 Kasım 2015 sonsuzluğa karıştığın 77. yılı sanki zaman hiç geçmemiş ve sanki milyon yıl geçmiş gibi. Özlemin milyon yıl düşüncelerin, ilkelerin, milliyetçilik anlayışın ve öğretilerin dün gibi, bugün gibi taze, net, yüreğimize beynimize, dilimize, parmaklarımıza kazınmış. Şimdi seni ebediyete intikal ettiği günde daha büyük bir sevgiyle, özlemle, minnetle anıyoruz. Bugün yasta değiliz. Çünkü aramızdan hiç ayrılmadı.
“BENİM NACİZ VÜCUDUM BİR GÜN ELBET TOPRAK OLACAK, FAKAT TÜRK MİLLETİ EBEDİYETE KADAR YAŞAYACAKTIR” diyerek bunu işaret etmiştir. Hiçbir beden sonsuza dek yaşayamaz ancak düşünceler ilkeler ve kazanımlar sonsuza dek yaşayabilir eğer sahip olursak.
Her zaman her yerde onun ilkeleri ile yaşamaya çalıştık. Kurtuluş savaşı vermiş, ardından Cumhuriyeti kurarak milletine armağan etmiş bir büyük önderin ilkeleri hangi toprakta ürün vermez ki? Ve dünya döndükçe varlığını sürdürmez ki? Ve biz varlığımızı bu vatana armağan edenler olarak, varlığını vatana adayan önderimizin sonsuzluğa karıştığı bu günde onu ancak minnetle, saygıyla, sevgiyle, özlemle anarız. Ve Türk milleti yaşadıkça oda yaşayacaktır. Allah’ın izni ile. Her şey değişebilir, sınavlar ve acılar gelir ve gider ancak önemli olan dayanmaktır. İlkelere sahip olmaktır değerleri koruyabilmek ve kollayabilmektir birlik ve beraberlik içinde.
Ve bu gün silkelendik şöyle bir. Sahip olduklarımızı yeniden gözden geçirdik. Ve yeniden nahifleştik, ayaklarımızın bastığı bu toprağa. Ki o toprak şehit kanı ile sulanmış şehidin bedeni ile yeşermiş bütün bitkiler ağaçlar yapraklar. Ve biz, bugün bize cumhuriyeti armağan edenin karşısında gurur, özlem ve sevgiyle duruyorken bizi affet diyoruz.
& & & & &
Çanakkale Geçilmez
10 Ağustos 1915. Conkbayırı’nı almak ve bütün boğaza hâkim olmak için İngilizler 20.000 kişilik bir kuvvetle günlerce kazdıkları siperlere yerleşmişler, hücum anını bekliyorlardı. Gecenin karanlığı tamamen kalkmış, tan ağarmak üzereydi. 8. tümen komutanı ve diğer subaylarını çağırdım: Mutlaka düşmanı yeneceğinize inanıyorum ancak siz acele etmeyin, evvela ben ileri gideyim, size ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birlikte atılırsınız. Bu durumdan askerlerini de haberdar etmelerini istedim.
Hücum baskın şeklinde olacaktı. Sakin adımlarla ve süzülerek düşmana 20-30 metre yaklaştım. Binlerce askerin bulunduğu Conkbayırı’ndan ses çıkmıyordu. Dudaklar sessizce bu sıcak gecede dua ediyordu. Kontrol ettim. Kırbacımı başımın üstüne kaldırıp çevirdim ve birden aşağı indirdim. Saat 4.30 da kıyametler kopmuştu. İngilizler neye uğradıklarını şaşırmıştı. “Allah-Allah” sesleri bütün cephelerde, karanlıkta gökleri yıkıyordu.
Her taraf duman içinde ve heyecan her yere hâkim olmuştu. Düşmanın topçu ateşi büyük çukurlar açıyor, her tarafa şarapnel ve kurşun yağıyordu. Büyük bir şarapnel parçası tam kalbimin üzerine çarptı, sarsıldım, elimi göğsüme sürdüm, kan akmıyordu. Olayı Yarbay Servet Bey’den başka kimse görmemişti. Ona parmağımla susmasını emrettim. Çünkü vurulduğumun duyulması bütün cephelerde panik yaratabilirdi. Kalbimin üzerinde bulunan saat param parça olmuştu. O gün akşama kadar birliklerin başında daha hırslı olarak çarpmıştım. Yalnız bu şarapnel vücudumla kalbimin üzerinde aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı.
Aynı günün gecesi, yani 10 Ağustos günü, beni mutlak ölümden kurtaran ve parçalanan saatimi Ordu Komutanı Liman von Sanders Paşa’ya hatıra olarak verdim. Çok şaşırmış, heyecanlanmıştı. Kendisi de alıp cep saatini bana hediye etti. Bu hücumlarda İngilizler binlerce ölü bırakarak tamamen geri çekildi ve Çanakkale’nin geçilmeyeceğini iyice anlamış oldular.
Ve sevgili okuyucularım şehit haberlerinin her gün gelmekte olduğu bu günlerde içimiz yanarak her şeye inat ve şehitlerimize rahmet olsun diye birlik ve beraberlikle büyük ATA’nın ilkeleri ile sağlıkla sevgiyle kalalım. Yase
Günün Şiiri
Ne 10 Kasım’da
Ne gökte ararım
Mavi gözlerini, sarı saçlarını
Ne de
Öldüğünü düşünürüm.
Sen bildiğim bir yerdesin.
İşte hemen şurada
Kalbimdesin.
Bana hala rehber hala öğretmensin…
Sen, bana yok olmaktan, var olmak,
Nasıl olur
özgür olmak ne demek?
Eşitlik, kardeşlik ilkeli olmak ne demek?
Öğretensin.
Bir yurt armağan edensin…
Özgür yaşamıyı.
A, B, C, D’yi öğretensin.
Cumhuriyet size emanet
Ona iyi bakın ” diyensin.
Seni hayal aleminde aramam….
Düşlerde bulamam….
Sen her zaman gerçeksin
Tam şurda, yüreğimde yaşarken
Her adımımda benimlesin.
Yase
Atatürk Kurtuluş Savaşında
Bir gemi yanaştı Samsun’a sabaha karşı
Selam durdu kayığı, çaparası, takası
Selam durdu tayfası
Bir duman tüterdi bu geminin bacasından
Bir duman
Duman değildi bu
Memleketin uçup giden kaygılarıydı.
Samsun limanına bu gemiden atılan
Demir değil
Sarılan anayurda
Kemal Paşanın kollarıydı.
Selam vererek Anadolu çocuklarına
Çıkarken yüce komutan
Karadeniz’in halini görmeliydi.
Kalkıp ayağa ardı sıra baktı dalgalar
Kalktı takalar,
İzin verseydi Kemal Paşa
Ardından gürleyip giderlerdi
Erzurum’a kadar
Cahit KÜLEBİ
Günün Sözü
Bu siyah toprak sahasının altında defineler, üstünde de asil ve kahraman bir millet yaşar.
Mustafa Kemal ATATÜRK
İnsaf ve merhamet dilenmekle millet işleri görülemez; millet ve devletin şeref ve bağımsızlığı elde edilemez, insaf ve merhamet dilenmek gibi bir kural yoktur. Türk milleti ve Türkiye’nin çocukları, bunu bir an akıldan çıkarmamalıdır.
Mustafa Kemal ATATÜRK