Bu Duruma Nasıl Geldik? (1)

0
164

Her Şeye Dokunuyoruz!

Sadık KARAKAŞ
Vatan Partisi İl Yöneticisi

Türkiye’nin neresine gitsek aynı saptama: Böyle gitmez! Çiftçiyle, işçiyle, esnaf ve zanaatkârla, memurla, sanayici ve tüccarla, kiminle konuşsak aynı feryat: Böyle gitmez! Gazetelere baksak, uzmanlara kulak versek, aynı görüş: Böyle gitmez!

Evet, böyle gitmez! Çünkü:

-İflaslar başladı, devamı kapıda. -Fabrikalar, işyerleri kapanıyor, işçiler sokağa atılıyor. Son yıl işsiz kalanların sayısı 1 milyona dayanmış. -Üç gençten biri işsiz! -Çiftçinin ürünü para etmiyor. Toprağı sürmek, tohum ve gübre atmak, ilaç kullanmak için elde para yok. -Çarşılarda işler kesat. -Sanayici ve tüccar zor durumda! -Herkes borçlu, millet borçlu, devlet borçlu. Kredi kartı borçları 8 Milyar Dolar. Dış borç 500 Milyar Dolara dayanmış. Bu yıl ödenecek acil borç 180 Milyar Dolar.

Önümüze bakıyoruz, durum parlak gözükmüyor.

-Yıllık dış ticaret açığı 77 Milyar Dolar. Dış ödemeler açığı yıllık 55 Milyar Dolar. -Merkez Bankası net yedekleri 20 Milyar Doların altına düşmüş. -2019 yılı Ocak Şubat aylarındaki bütçe açığı toplamı 11 Milyar Türk Lirasının üstüne çıkmış. Geçen yılın 47 katı. -İstanbul Borsasında 57 Milyar Dolar yabancı sermaye var. Dış güçlere tertipler düzenleme olanağı veriyor. -Bankaların batığı yüzde 4,5 görünüyor. Kimileri yüzde 20’nin üzerine çıktı diyor.

24 Ocak 1980 kararlarıyla başladı bu yıkım süreci. “Dünya Ekonomisiyle bütünleşiyoruz” diye ilan ettiler yeni ekonomi politikasını. KİT’ler özelleştirildi. Çiftçiye destek akçaları kaldırıldı. Gümrükler indirildi, kimi mallarda kaldırıldı. Yabancı paranın giriş çıkışı serbest bırakıldı. Devlet küçültüldü.

Arkasından 12 Eylül 1980 darbesiyle bu programın sopası geldi. Çünkü Turgut Özal’ın Programı, ancak sopayla uygulanabilirdi. 1980’lerin ortalarına geldiğimiz zaman emekçiler, alım gücü olarak gelirlerinin yarısını kaybetmişlerdi.

24 Ocak 1980 Kararlarına giden süreci ve sonrasını hatırlayalım. Dünya Ekonomisiyle Bütünleşme Programının piri olan Turgut Özal gibi siyasetçiler, Neoliberal iktisatçılar, Çetin Altan gibi yazarlar, pervasız bir ideolojik kampanya yürüttüler:

Millî sanayiciye avantacı damgasını vurdular. Türkiye, sanayicinin kapalı av alanı idi. Millet, onların çürük çarık mallarını yüksek fiyatla tüketmek zorunda bırakılıyordu!

KİT’ler kâr etmiyordu, ülke ekonomisi için bir yüktü. İşçinin maliyeti yüzünden bu kurumlar rekabet yeteneğine sahip olamazdı. Özelleştirme şarttı. O zamana kadar hükümetler, fabrika açmakla övünürdü, artık övüncün kaynağı, fabrika kapatmaktı!

Sendikacılar Jaguar arabaya biniyordu. İşçiler, Genel Müdürlerden ve Generallerden daha çok gelire sahipti. Sendikalar ve iş güvenliği maliyetleri yükseltiyor ve dünya pazarlarında rekabet olanaklarını yok ediyordu!

Köylü, milletin sırtında kamburdu. Tarıma destek akçaları bütçenin belini büküyordu! Küçük ve orta sanayicinin desteklenmesi, teknolojik gelişmeye vurulan pranga idi! Bursa ve Denizli’den, Konya ve Samsun’a, Kayseri ve Gaziantep’e, Trabzon ve Diyarbakır’a kadar küçük ve orta sanayici de “kambur” sayıldı. Bunlar geri teknolojiyle çalışıyordu, ürettikleri ara malları pahalıydı. Dışardan satın almalıydık.

Gümrükler, avantacılığı, geri teknolojiyi, verimsizliği, imtiyazları koruyordu. Yıkılmalıydı. Yalnız malların giriş çıkışı değil, paranın giriş çıkışı da serbest bıkılmalıydı.

Kamu hizmeti de neydi, beleş bedava hizmet olmazdı, hizmetin fiyatı olmalıydı. Belediyeler şirketleşmeli, Köy Hizmetleri, kısacası Sosyal Devlet bütün kurumlarıyla tasfiye edilmeliydi.

Türkiye Cumhuriyeti, son sosyalist devletti. Devlet fil gibi şişmiş azmanlaşmıştı. Devlet küçültülmeliydi. Devletin satılması devrine geçildi!

Özetlersek; verimsizlik, yüksek maliyet, enflasyon, bütçe açığı gibi bütün ekonomik sorunların suçlusu bulunmuştu. Üretmek suçtu, üretici suçlu ilan edildi. Devlet suçluların koruyucusu ve dış piyasalarla bütünleşmenin önündeki en korkunç engeldi. Devlet, en büyük harami, en zalim soyguncu idi…

(Devamı Var)

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here