Bazen Seyyah Oluruz…

0
70

Değerli Okurlarım, insanoğlu huzursuzluğu yaşamayı görsün, öylesine ilginç kararlar verirler ki, sonunda kendisi de şaşırır, böyle yapmamalıydım der, ıssız ve dostların olmadığı bir yerde. Arada bir seyyah olmak iyidir de, onun da dozunu kaçırmamak gerek. Bulunduğun kentten kaçarcasına ayrılmanın bir esbab-ı harbiyesi olabilir mi? Ya da, sığmadığına karar verirsin, milyonlarca insanın binlerce yıldır yaşadığı bu şehre. Bunlar bahane bile olsa, kararını vermişsin bir kere gideceksin ve daha önemlisi ise; gitme vakti gelmiştir…

Yaşanan kente özlem duymak olabilir, en olmadık yanlarını bile özlemek istersin yaşadığını, hayatını kazandığın, yıllarını verdiğin kenti. Seyyah olarak gideceğin kentin içinden birkaç kez transit olarak geçmiş olsan bile, çok iyi dostların bile olsa; “Aman canım, burada da dostlarım var, bir insanın yaşayabileceği en iyi yer, dostlarının olduğu yerdir” dersin. Meseleyi hafife alırsın ve de kendini o nispette avutursun.

Hatta onlarla geçireceğin dolu-dolu saatlerin hayali süsler düşlerini yüzlerine bakarken. Bu avunmayla, kendini yaşadığın kentten hiç ayrılmamış hissedersin. Böyle düşünmek güzel olabilir de, bir de madalyonun öbür yüzü bulunmakta. Kişi ürperten de o yüzü.

Ya tanıdığın, yüzüne aşına olduğun tek bir kişi yoksa o kentte… Bir başınasın ve kayıp sayılırsın o kentte… Ya da, adı sanı olmayan bir turist olarak tanımlarsın kendini…

Kentin sokaklarını gezersin, alışmaya başlarsın önce. Referans alabileceğin noktaları belirlemeye çalışırsın, gideceğin yere en zahmetli yoldan varmamak için.  İnsanları bir başka gözükür gözüne. Halleri tavırları başkadır, farklıdır. Anlarlar senin orada yabancı olduğunu çok geçmeden. Bu duygu sana muhtemelen tuhaf gelebilir ama bir garip haz duyduğunu da hissedersin yabancı olmaktan.

Kendi ülkenin bir kentinde yabancı olmak hiç de güzel bir şey değildir. Çevre zifiri karanlık gibi gelir insana. Ekmeklerinin tuzu ya azdır ya da çoktur. Yemekleri, altı yanmış da olabilir ya da pişmemiş de. Geçici olarak bile seyyah olmayı göze alırsan, bu söylediklerimi hep hissedersin, istisnalar kaideyi bozmaz.

Kendine verdiğin süre dolup da, kentine gelmenin hazzı daha bir başka olur. Aniden yabancılık biter ve biraz düşündüğünde, taze güç ve bazı anıların sahibi olduğunu anlarsın. Yılda iki kez işim gereği ben de seyyah olurum. Fakat tanımadığım birimlerde ne işim var ki. Neden kendime garip-garip baktırayım ki?

Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Malatya, Gaziantep, Adana, Ankara, İstanbul! Bu illerimizde günlerce kalabilirim.  Bazı uğrak yerlerinde de kalmam gerekiyorsa en fazla bir gece. İşimi görür, selamı çakarım.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Tarihin imzasını hala koruyan, ilelebet koruyacak olan; Türkiye Cumhuriyeti

Değerli Okurlarım, yıllar önce buna benzer bir makalem yayınlanmıştı, gelişen olaylarla beraber ve de gördüğüm lüzum üzerine daha da genişleterek tekrar yayımlama gereği duydum. Sıcak yaz ayları yani yaz sezonu benim için çok faydalı ve de yararlı geçiyor. Ayrıntıya girmeden söyleyeceğim, zira orayı herkes tanıyor. Arsuz yolu üzerindeki Kardelen Sitesi’nde dolu-dolu 3-4 ayım geçiyor. Ramazan’da yazı işlerim biraz yavaşlıyor ama daha sonra telafi ediyorum.

Kardelen Sitesi’nde, güneş görmeyen belli bir yerim var, orada yazılarımı yazıyorum, akşama doğru da bulut renkli lezzeti yudumluyorum. Şimdilik bir problem yok. Bitişiğimizde, Almanya’dan emekli bir bayan komşumuz var, kocası Almanya’da. Aldığı evi bir sürü para harcayarak daha da lüks hale getirdi. Onunla da, kimse ile de sorun yaşamıyoruz.

Kocası Alman’mış. Bence hiçbir sakıncası yok. Adam gibi olsun da biz komşuluğumuzu yaparız. Geçen yaz beraberce Almanya’dan geldiler. İsmi Herald Buske, bir sağlık kurumunun müdürüymüş… 70-75 yaşlarında. Hanımının hatırına yüzlerce Türk’ü Almanya’da muhtelif kurumlara yerleştirerek ekmek sahibi yapmış. İlk etapta, bu yardımlarından dolayı sevgimi ve hatta saygımı kazandı.

Herald Buske, uzunca boylu kırmızı yüzlü, beyaz saçlı, yaşı gereği beli hafif kamburca ama tipik bir Alman! Türk yemeklerini, yani bizim yediklerimizi rahatlıkla yiyebiliyor ve aynı zamanda acı da hoşuna gidiyor. Ülkesine fazla özlem duymuyor. Herald Buske Türklerle bir kitap yazmış. Türkler ve Almanlar tarafından büyük ilgi görmüş. Bir kitap yeter diyerek, ikinciyi düşünmemiş.

Kitabının bir bölümünde bir hemşerisine şöyle sesleniyor: “Sen Türkiye’yi, sana gönderdiğim kartlarla tanıyor, o ülkeyi ve insanlarını seviyorsun. Demek ki onları azda olsa sana anlatabilmişim. Kendimi Türk gibi hissediyorum…”

Bakınız bir Alman “Kendimi Türk gibi hissediyorum” demekle bir utanç duymuyor da, bizi yönetenlerin ağzından “Türk’üz” ifadesini duyamıyoruz. Onlar Türkiyeliyiz, diyorlar. Başka ülkeye gitseler oralıyız diyecekler. TC’yi kaldıranlardan başka ne beklenebilir ki?

Herald Buske devam ediyor: “Ben bir Türk’le evliyim. Bu nedenle de sık-sık Türkiye’ye gidiyorum. Nereleri görmüyorum ki… Ve buralardaki Türk insanının bizlere gösterdiği dostluğa tanık oluyorum…”

Alman dostum Herald Buske, arkadaşına Türkiye’den gönderdi kartpostalın büyük heyecan yarattığı izlenimini aldığını söyleyerek şöyle devam ediyor.

“…Bu asil milletin ecdadı hala Orta Asya’da bulunmakta. Sana şunu söylemek istiyorum. Eğer benim yerimde Türkiye’de olsaydınız mutluluktan çıldırırdınız. Çünkü ben burada tarihi sırtlarında taşıyan bu milletin yapılarıyla, yapıtlarıyla iç içeyim, kucak kucağayım. Biliyor musunuz? Türkiye tarihin imzasını hala korumakta olan bir ülkedir. Türklerle ve onlar hakkında bilmenizi istediğim bazı gerçekler var. Alman ekonomisi zafiyet gösterirken, tavan yaptıranlar da onlardır, zaman-zaman onlara tepeden bakma gafletine düştüğümüzü itiraf etmeliyim. Ayrıca Türkler tarih boyunca hiçbir ülke tarafından işgal edilememiş, hiçbir ülkenin egemenliği altında yaşamak zorunda kalmamışlardır. Tarihte bu özelliğe sahip tek ulus Türklerdir. Bulunduğunuz yerde ne kadar Türk’le tanışırsanız, o kadar kazançlısınız. Bu asil milleti tanımak büyük bir şans…”

Herald Buke paragrafı burada noktalıyor ama kitap devam ediyor. Bir Alman zorlamayla bunları yazmaz, yazmak zorunda da değildir. Sevgili Herald, beni çok mutlu ettin ve de duygulandırdın, teşekkürler.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Agresif Köşe Yazarları

İlk makalende hemen sırtını bir yere dayamaya kalkma, kovulsan bile sırtını dayayacağın yerler kaçmaz. Daha ikinci makalende yandaşlar safına katılıp papağan gibi aynı şeyleri tekrarlama. Dur bakalım biraz vakit geçsin, o aşamaya da geleceksin.

Makalelerinde kalıcı olmayı hedefle. Polemik iyidir ama gerçek olursa. Şunu şöyle harmanlayım dersin yapaylığın fark edilir. Şunu aklından çıkarma; yazılarda doğruda yanlış da tokat etkisi yapar.

Devamlı yandaşlık yaparsan, en başta yandaşı olduğun kişiler seni ciddiye almazlar. Göstermelik de olsa arada bir çakmayı sakın unutma. Yaptığın işi asla abartma, dünyayı kurtarmıyorsun ki. İnsanlığın sırrını ifşa etmiyorsun ki. Sonuçta iyi ya da kötü bir yazı yazıyorsun hepsi o. Kendini bir şey sanmaya iten dolduruşa, gaza gelme. İyi sohbetçi, kötü yazar olmaz. Olacaksın, hem iyi sohbetçi ve hem de iyi yazar ol. Sohbetini sevenler senden doğruları saklamazlar.

Günün Sözü

Fazla İltifat Edenin İftirası Çok Olur.

Öcal’dan İnciler

Bize Dürüst Olan, Sadece Hayvanlardır.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here