Azıcık Daldık Derine Gibi?

0
70

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Kaç  gündür sabaha karşı yağmur yağıyor. Gizemli  bir dua gibi… Duaya katılıp havalanıyorum, bütün ağırlıklarım üzerimden akıp gidiyor. Bu sabah  yağmurlarının ben denize  özel olarak gerçekleşen bir mucize olduğunu düşünüyorum. Ve kaç sabahtır böyle uyanmak, geçici bir dinginlik verirken mutlu olmamı sağlıyor. Ancak yağmur durunca düşte bitiyor. Başlıyor hengâme. Gerçekte yaşıyor olmanın hengamesi. Bütün ağırlıkları. Herkes kendince bir şeyin peşinde ve koşturma ve ses ve gürültü ve istenmeyen her defasında hayretle baktığınız olaylar. Ve gerçek hayat işte bu, içinde  mucizeler  gizleyen.

Kaç zamandır bütün dünyanın ağırlığı belimin üzerinde. Sırt üstü  yatıyorum. Son olarak geçen hafta başında sokağa çıktım arkadaşımla yemeğimi paylaşmak için… Sağlam çıktım ama  eve ne yazık ki çıktığım gibi dönemedim. Bedenim kilitlendi çoktan beri geliyorum diyen belirtileri  görmezden geldiğim için. Sakın ola onları görmezden gelmeyin onlar, çok kompleksli ve affetmiyorlar, görmezden  gelinmeleri. İntikamları çok ağır oluyor. Ve harcayabiliyorlar insanı acımasızca. Ve geliyorum diyenler geldiler topları tüfekleri ile. O günden beri nerdeyse bir hafta olacak. Yatıyorum öylece. Bazen ayaklarımı karnıma doğru çekerek bazen de sırt üstü ense yapıyor gibi.

Uzanarak yatıyorum açık pencerelerden kırlangıçları ve öylece ulu orta sevişen güvercinleri izleyerek onlar nasılda uzun, uzun öpüşüyorlar? Kendimi yasak bir şeyi izliyormuş gibi hissedip utanıyorum. Bakışlarımı kırlangıç yuvalarına çeviriyorum ve içinde bulunduğum bu zoraki ense yapma durumunu unutmaya çalışarak. Bu durumdan huzur çıkarmaya çalışıyorum. Ancak  günler önceden bıraktığım kitaplarım öylece yerlere saçılmış, son içtiğim kahve bardağı devrilmiş  içindeki telve yere yayılmış, cam kırıkları etrafa dağılmış. İçinde  kurabiye pişirdiğim fırının  kapağı açık, soğusun  diye öylece bırakılmış. Masanın üzerinde bir vazoda duran portakal çiçekleri solmuş yerlere dökülmüş. Gözlüklerim öylece açık bilgisayarın üzerinde. Arkadaşlarıma kahvenin yanında ikram etmek için hazır bulundurduğum çifte kavrulmuş minik lokum paketi bilgisayarımın yanında daha açılmamış, çatıdaki  çalışma odamda  orda bıraktığım gibi  öylece duruyor.

Dün gece kendimi zorlayarak kalktım yukarı çıktım. Gördüğüm manzara içimi sızlattı. Büyük bir yalnızlık ve hüzün hâkimdi bu odaya. Eğer hiç kalkamasaydım ayağa, ölüp gitseydim. Onlar ardımda böyle kalacaklar! Birileri onları oradan kaldırana dek…

Ve işte yaşıyor olmak yalnızca, günün en büyük mucizesi değil mi? Her sabah yenilenen, her sabah bir diğerinin aynısıymış gibi görünmesine rağmen aslında hiçte aynı olamayan? “Mucizeler günümüzde olmuyor artık” diyor arkadaşlarım. “İnsanlar kirlendi. İnançlar göstermelik, hileli ve bağnaz. Herkes herkesin inancını sorgular, aşağılar oldu. Yediğimiz içtiğimizin bile sahtesi var. Kendimizde bazen sahteyiz ya” diyorlar.

Kesinlikle haklılar kendi  yönlerinden. Ancak ben de diyorum ki, kirlilik her devirde vardı. Savaşlar dünya dönmeye başladığından beri süre gelir. Kardeş kavgası Habil’le Kabil arasında başladı daha başka kimsecikler yokken bile. Ve günümüze dek sürüyor, inanç simsarları her devirde vardı ve var olmaya devam edecek. Tabi iyilerde vardı samimi olanlarda, kardeş  kanı dökmek istemeyen “savaşma sev” diyenlerde. İnançların da samimi olanlar da… Ve her zaman mucizelere inanılırdı ve gerçekleşirdi mucizeler. Onları gören gözler her zaman vardı her zamanda olacak. Ve güneş doğudan doğardı yine doğudan doğuyor ve yine batıdan batıyor… Ve zaman, hep  akar. İnsanlar büyük buluşlar yapar, büyük düşünür uzayı keşfeder, genleri bulur, kopyalama yapar ölümcül hastalıklara çare arar. Ve bulur ve durmadan çalışır zamanda durmadan akar. Kardeş yine kardeşi döver, yine kan akar yine herkes çok konuşur ve yine mucizeler olur gören gözler için.

Ve hala yatağa bağlı yaşıyor olmama rağmen benim için her doğum hala bir mucizedir. Güneşin doğması, çiçeğin yeşermesi, ölümde bir mucizedir. Gülümsüyor olabilmek, mucizelerin en harikasıdır hem de ve görebilmek… İşte  bu!!! Ya görürsün ya görmezsin. Önünde tam önünde onunla yaşarsın. Bakarsan, görürsün. Yalnızca bakmayı bil. Ve biz ne yazık ki bakmayı bilmeyiz ve başlarız işte eskidendi her şey ve  mucizeler demeye. Arkadaşlarım hayal görüyorsun diyorlar. Aslında hayal gören değil, gerçek hayal, benim, aralarında. Bakmayı bilseler. Çünkü onlarda bir hayal benim için. Bir varmış bir yokmuş… Ve bütün evren, bir varmış bir yokmuş…

Ve bilge olmak her zaman kolay değilmiş. Ve zaman aslında olgunlaşmak için bir  araçmış. Ya değerlenirsin kendi mucizeni bulursun, ya da mucize yok dersin. Herkesin mucizesi vardır bence. Ve onu arayabilirse bulur. Hiç dolaşmadan başka yerde… Yürürse içinden, derinlik bulursa dalacak işte ilk adımlar. Arayan bulur belasını da  Mevlasını da der atasözü. Bela bulacam diye  Mevla’nı aramaktan vazgeçmek olmaz. Bulacağın aslında kendinsin çünkü.

Ve aramaya devam ederiz  bazen dalarız en derine, bazen yalnızca bakarız doğan güneşe. Bazen döneriz ilk güne. Hiç bilmez oluruz yeni doğmuş bebek gibi ve bazen bunalırız delirecek gibi. Ama hiç vazgeçmeyiz kim demiş ki zaten kolay olduğunu.

Ve işte bazen uyanırız bunları yazarız, bazen şarkıyla uyanır onu dökeriz sayfalar ama hepsi düşündürür  bizi sıradan alelade olmuş gibi olsa da aslında bir işarettir bize bunu da biliriz de yine bazen çok ama çok aptal  ve çok lal olabiliriz. Çokta kör. Kendimizi kaptırıp bir söze onun için acı çekeriz bir bakış içimizde yara olur.

Ve sevgili okuyucularım felsefi olmak için hiçbir neden yokken bazen felsefi olabilmek kendiliğinden bu da bir taşkınlıktır zahar olması gereken sahibi için? Sorgulamaya başlayınca keseceksin. Çünkü  o başka bir  zaman gerektiği. Her şeyi bir anda yapınca  kendinde  çıkamıyorsun işin içinden. Ve şimdilik sağlık ve sevgiyle  hep birlikte kalalım sevgili okuyucularım dualarınızı esirgemeyin. Yase

 

İyi Haber

Arjantinli ünlü golfçu Robert de Vincenzo, yine bir turnuvayı kazanmış, ödülünü alıp kameralara poz vermiş ve kulüp binasına gidip oradan ayrılmak üzere hazırlanmıştı. Bir süre sonra binadan çıkıp otoparktaki arabasına yürürken yanına bir kadın yaklaştı. Kadın, başarısını kutladıktan sonra ona çocuğunun çok hasta ve ölmek üzere olduğunu anlattı. Zavallı kadının hastane masraflarını ödemesi olanaksızdı.

Kadının anlattığı öykü de Vincenzo’yu çok etkilemişti, hemen cebinden bir kalem çıkarttı ve turnuvadan kazandığı paranın bir miktarını yazdı çek defterine. Çeki kadının eline sıkıştırırken de ona; “Umarım bebeğinin iyi günleri için harcarsın” dedi.

Ertesi hafta kulüpte öğle yemeği yerken, profesyonel golf derneğinin bir görevlisi yanına gelerek; “Otoparktaki görevli çocuklar geçen hafta turnuvayı kazandıktan sonra yanınıza bir kadının geldiğini ve onunla konuştuğunuzu söylediler bana” dedi. De Vincenzo, evet anlamında başını salladı. “evet” dedi. Görevli, “Size bir haberim var. O kadın bir sahtekârdır. Üstelik hasta bir çocuğu da yok. Sizi fena halde kandırmış arkadaşım.”De Vincenzo; “Yani ortada ölümü bekleyen bir bebek yok mu?” Dedi. “Hayır, yok” dedi görevli. “İşte bu, bu hafta duyduğum en iyi haber” dedi, de Vincenzo.

Günün Şiiri

BEN SEN O

O, yalnız ağaran tanyerini görüyor
ben, geceyi de
Sen, yalnız geceyi görüyorsun,
ben ağaran tan yerini de.

Nazım HİKMET

Ve güzel bir yazı, azıcık düşünelim diye…

Başarı Zenginlik ve Sevgi

Alışverişe gitmek üzere evden çıkan bir kadın, kapısının karşısındaki kaldırımda oturan bembeyaz sakallı üç yaşlıyı görünce önce duraksadı, sonra onları, tüm içtenliğiyle evine davet etti; “Burada böyle oturduğunuza göre, üçünüz de kesinlikle acıkmış olmalısınız”, dedi. “Lütfen içeri gelin, size yiyecek birşeyler hazırlayayım.” Üç yaşlıdan biri, kadına, eşinin evde olup olmadığını sordu. Kadın, eşinin biraz önce çıktığını, şu anda evde olmadığını söyledi. Yaşlı adam, başını iki yana salladı; “Eşiniz evde değilse, biz de davetinizi kabul edemeyiz”, dedi.

Akşam eşi geldiğinde, kadın karşı kaldırımdaki yaşlı adamlarla arasında geçen konuşmayı anlattı. “Senin evde olmadığını öğrenince, içeri girmek istemediler” dedi. Yaşlı adamların budavranışlarını öğrenince, kadının eşi üzüldü. “Bir bakıversene dışarı”, dedi. “Hâlâ oradalarsa, şimdi davet edebilirsin eve.” Kadın kapıyı açar açmaz, karşı kaldırımdaki bembeyaz sakallı üç yaşlıyla yeniden karşılaştı. “Eşim geldi, şimdi evde” dedi ve onlara davetini yineledi; “Yemeğimizi birlikte yemek için sizi şimdi davet edebilir miyim evimize?” Kadının davetine yaşlılardan biri yanıt verdi; “Biz hiçbir eve üçümüz birlikte gitmeyiz”, dedi ve kısa bir duraksamadan sonra, bir açıklama yaptı; “Sağ yanımdaki bu arkadaşımın adı, zenginliktir. Bu yanımda oturan arkadaşımın adı başarı, benim adım ise sevgidir.

Kendini ve arkadaşlarını tanıttıktan sonra sevgi, kadına ilginç bir öneride bulundu “Şimdi evinize gidin ve eşinizle başbaşa verip, bir karara varın”, dedi. “İçimizden sadece birimizi davet edebilirsiniz evinize. Hangimizi davet etmek istediğinize karar verin, sonra gelin, kararınızı bize bildirin.” Kadın, sevginin önerisini eşine anlattığında, adam sevinçten göklere fırladı. “Aman ne güzel, ne güzel”, dedi. “Hangisini davet edeceğimizi bize bıraktıklarına göre, biz de içlerinden zenginliği davet ederiz ve evimiz de bir anda zenginliğe kavuşmuş olur.”

Eşinin kararı, kadının hiç de hoşuna gitmedi. “Başarıyı davet etsek, daha mantıklı bir karar vermiş olmaz mıyız, kocacığım?”, dedi. Kayınvalidesiyle, kayınpederinin bu konuşmasına, içerideki odada bulunan gelinleri de kulak misafiri olmuştu. Koşarak içeri girdi ve o da kendi önerisini söyledi; “En doğru karar, sevgiyi davet etmek değil midir?”, dedi. “Düşünsenize, evimiz bir anda sevgiye kavuşacak”

Gelinin bu önerisi, kayınpederin de, kayınvalidenin de çok hoşlarına gitti. “Tamam, en doğru karar bu olacak” dediler. Sevgiyi davet edelim…” Kadın kapıyı açtı ve üç yaşlıya birden sordu; “İçinizde hanginiz sevgiydi? Onu davet etmeye karar verdik. Lütfen buyursun…” Sevgi ayağa kalktı, eve doğru yürümeye başladı. Arkadaşları da ayağa kalktılar ve sevginin arkasından, onlar da eve doğru yürümeye başladılar. Kadın, büyük bir şaşkınlık ve heyecan içinde, zenginlikle başarıya sordu; “Siz niçin geliyorsunuz? Ben yalnız sevgiyi davet etmiştim.”

Kadının bu sorusuna, üç yaşlı birlikte yanıt verdiler; “Eğer içimizden yalnız zenginliği ya da başarıyı davet etmiş olsaydınız, davet edilmeyen ikimiz dışarıda bekleyecektik. Fakat siz sevgiyi davet ettiniz. Bu durumda üçümüz birden gelmek zorundayız evinize.” Ve kadının “niçin?” diye sormasını beklemeden, zenginlik ve başarı sözlerini şöyle sürdürdüler; “Çünkü sevginin olduğu her yerde, biz zenginlik ve başarı da her zaman, onun yanında oluruz.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here