Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Hepimizin sinirleri yay gibi gergin bu günlerde. Akla hayale gelmeyecek olaylara tanık olmaktan, kalbimize inme inecek neredeyse. Bir simit sarayımız eksikti oda tamamlandı. Birde büryan kebabımız! Onlar yesin biz ödeyelim diye. Öderiz. Ne yani onları mı kıracağız. Bizim nur topu gibi faturalarımız var a birde Sudan’dan gelen at, eşek sakatatlarımız; onlardan bir kokoreç yapılır ki kokusu uzaydan bile öteye gider, büryan kebabı utanır afiyet olsun bize. Sinirlerimiz neden yay gibi ki?
En iyisi kimlik yenilemeye gidelim arkadaşlarla, önce resim çektir, resimdeki sen misin önce bir teyit ettir yanındakilere -valla biyometrik diye öyle resimler çıkıyor ki ortaya- kendinizi tanıyamıyorsunuz. Bankaya para yatır ve sıraya gir. Bekle belki bir gün sıran gelir. Dört masa var, ikisi çalışıyor, ikisi hava alıyor. Millet sabahın köründen sırada. Netten randevu almadınız mı? Aldık ne yazar? Adamlar eksik çalışıyor, işlemler uzun sürüyor, yetişemiyorlar! Birde yalan yanlış haberler yayılıyor işte son günler, işte son aylar türünden. Bu da yığılmayı artıyor tabi, elemanlar rüyada gibi çalışıyor. Bendenize bunları anlatan arkadaş “yorulduk, sinirlendik, iş yapmadan eve döndük” dedi. “Merak etme” dedim bu işlemler daha çokkkkk sürer bu gidişle nasıl olsa bir gün yaptırırsın… Belen’de değil de belki Karadeniz’de Kanal İstanbul’dan gemiye biner, Karadeniz’e gidersin parası yok ayran içmeye misali…
Misalleri unutmadan sakın ola kocanızdan dayak falan yediniz şikâyet etmeyin “kocamdır hem döver hem sever” deyip ölümü bekleyin. Zaten ondan öte köy yok size. Tacize mi uğradınız boşuna konuşmayın size kimse inanmaz artık ya tacizciyi öldürüp hapse girersiniz ya da kendinizi! Sakın kadın hakları falan deyip elinizde güllerle sokaklara dökülmeyin valla dayak yemekle kalmaz sakatlanabilirsiniz belki yerde belki hapiste sürünürsünüz. Yani sizin ne hakkınız var toplum düzenini yıkmaya değil mi canım!?
Kölelik tarihte falan kaldı demeyin sakın kölelik her zamanın değişmez gerçeğidir. Herkes bir şeylerin kölesi, kimisi “nefsin” kölesi kimisi “egosunun”, kimisi paranın ve ihtişamın ve bendeniz gibilerde okumanın, öğrenmenin köleleriyiz çok şükür. Ve özel okullarda çalışan sevgili öğretmenlerimiz ve biz ve bütün diğer emekçiler sistemin değişmez köleleriyiz!
Bizler masal çocukları olmadık, değiliz, bizler çöp toplayan çocuklarız, bizler bir dilim ekmeğin peşindeyiz, işimizden yüksünmeyiz. Çünkü biz aslında çokkk zenginiz. Gözümüz büryan kebapta değil, at eşek kokorecinde hiç değil, kuru bir ekmek parçası, bir yudum su bize yeter ve bir avuç toprak. Sonunda gül, lale, kır çiçeği olmak için.
Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım her zaman ayrımsız, gayrımsız malum insanların dışında. Yase
& & & & &
Zen Ustası Hikayesi
Zen ustası olmak için on yıldır eğitim alan Budist rahip artık hazır olduğuna inanıyordu. Yağmurlu bir günde ünlü üstadı Nan-in’i ziyarete gitti. İçeriye girdikten sonra öğretmeni Nan-in Budist rahibe sordu:
–Şemsiyeni ve ayakkabılarını kapının dışında mı bıraktın?
–Elbette, gittiğim her yerde dışarıda bırakır. Bu bir kibarlık kuralıdır
–O zaman söyle bakalım; şemsiyeni ayakkabılarının sağ tarafına mı, yoksa sol tarafına mı koydun?’
–Dikkat etmedim, hatırlamıyorum.
–Zen Budizmi kişinin tüm hareketlerinin tamamıyla farkında olması sanatıdır. Dikkat etmediğimiz küçücük detaylar bir adamın hayatını tamamıyla mahvedebilir. Evinden aceleyle çıkan bir baba asla baltasını küçük oğlunun kolayca ulaşabileceği bir yerde bırakmamalıdır. Kılıcını her gün cilalamayan bir Samuray, en ihtiyaç duyduğu anda kılıcının paslanmış olduğunu görecektir. Sevdiği kadına çiçek vermeyi unutan bir erkek sonunda terk edilecektir.
Budist rahip o zaman anladı ki ruhani dünyada uygulanan Zen tekniklerini çok iyi bilse de, önemli olan onları günlük hayatında da uygulamasıydı.
& & & & &
Hamal
Eski zamanlardı. Yolların olmadığı zamanlar… Demek ki fakirdi bizim gibi çoğunluk, bu nedenle taşınacak yüklere talip olacak hamallar bulmak zor olmuyordu… Yanımdaki hamalla yola çıktık. İhtiyardı. Kendinden büyük bir yük almıştı. Benim sırtımda ise birkaç bavul vardı sadece, onunkinin çeyreği… Diyordum ki içimden “Çok gitmeden kıvrılırsa titreyen bacakları, yüklenirim sırtındaki yükün yarısını!..” Nitekim çok geçmeden dedi ki: “Mola vakti. Gel biraz dinlenelim!… “Ne molası, dedim ona hayretle. Ben daha terlemedim!..” Sözüme aldırmadı. Durdu. Çöktü. Salarken yükünün ipini “Sen de dinlen hadi” dedi. Benim canım sıkılmıştı bu işe. Genç olduğumu, ondan kuvvetli olduğumu, bunun gibi bir bunakla yola çıkmamın ne büyük hata olduğunu düşünüyordum. O ihtiyar, bir bacağını azıcık uzatmış halde sessizce dinleniyorken, ben huzursuz bir şekilde ayakta dolanıyordum. Bir saat kadar sonra yine durdu, oturdu, dinlendi. Ben kızgınlıkla dolandım etrafında… “Yükünü indirip sen de dinlen”, demesine aldırmadım, ona daha çok kızdım… Sonra yine durdu. Bana da “dinlenmemi” söyledi yine ama dinlenmedim. Yarım saat sonra “dinlenelim mi” diye sordu, aksi aksi başımı salladım… Kaçıncı molasıydı hatırlamıyorum, birden bire dizlerimin bağı çözüldü. Kafamın içinde uçuşan kara kara sinekler sustu, çöküp kaldım. Kayış kolumdan çıktı, sırtımdaki bavullar kaydı. Ne kadar zaman geçtiğini fark etmedim. Uyumuştum da uyandım mı, yoksa bayılmıştım da ayıldım mı anlamadım… Baktım kendi kocaman yükünün üzerine benim bavullarımı da bağlamıştı. Küçük tasına birazcık su koyup dudağıma dayadı, içtim. Sonra koluma girerek;”Hadi kalk, dedi. Bana yaslan. Ağır ağır gider ve bir süre sonra gene dinleniriz.” Dediğini yaptım. Omzundan güç aldım, ama asıl anlattıkları iyi geldi bana. “Ben yılların hamalıyım, dedi. Nice pehlivan yapılı adamlar gördüm. Çoğu, dinlenmek istemediklerinden yükleriyle birlikte kendilerini de toprağa serdi sonunda… Yolda gördüğümüz saçılmış kuru kemiklerin çoğu, anlattığım bu insanlara ait… Halbuki bir yükü “taşımak” bizim işimiz, “altında ezilmek” değil!.. Unutma ki bir yük , taşıdıkça ağırlaşır. Dinlenerek sen yükünü hafifletiyorsun! Belki günün birinde hamallığın şekli değişir. Belki o günleri ben göremem. Ama sen kavuşursan o zamanlara, aman ha, kafanın içinde de sakın yük taşıma… Akşamları bırak ve hafifle… Sabah dinlenmiş olarak yeniden tekrar taşırsın yükünü. Bizim işimiz, bugünü yarına taşımak, bugünün altında yok olmak değil. Çünkü yarınlarda bizi bekleyenler var, taşıdıklarımızı bekleyenler…
Günün Şiiri
Selam Olsun
Selâm olsun bizden güzel dünyaya
Bahçelerde hâlâ güller açar mı?
Selâm olsun sonsuz güneşe, aya,
Işıklar, gölgeler suda oynar mı?
Hepsi güzeldir kar, tipi, fırtına
Günlerin geçişi ardı ardına.
Hasretsiz bir kanat şakırtısına
Mavi gökte kuşlar yine uçar mı?
Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,
Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan,
Dönmeyen gemiler olduk açıktan,
Adımızı soran, arayan var mı?
Ahmet Kutsi TECER
Buğdaydan Öğrendim Şiiri
Buğdaydan öğrendim şiiri
Canım kara buğdaydan
Tadı tat binlerce yıldır
İyilik cömertlikle alır
Sofralarda yerini.
Akan sulardan öğrendim
Kimsesiz çeşmelerden kırda
Duru pınarlardan dağların beleninde
Denizden ya da, yazlar kışlar geçer
Tükenmez bize anlattıkları.
Kır çiçeklerinden öğrendim
Ürerler dağ bayır kendiliğinden
Renkleriyle kurumlanmadan
Ayırmadan çobanı beyi
Sunarlar güzelliklerini.
Köy kahvelerinde öğrendim
Yağmur, toprak, kadınlar, severek
Bir ömür sözünü ettikleri
Ne kıtlıklar kırar umutlarını
Ne istekleri biter tükenir.
Çarşıda pazarda öğrendim şiiri
Küfürlerinden balıkçıların şoförlerin
Saysam ustalarım hep böyle gider
Adsız ağaçlar, göğün değişimleri
İçgüdüleri kuşların böceklerin…
Nasıl renk renk açarsa kır çiçekleri
Kayanın dibinden patlarsa kaynak
Sevince sarhoş olunca bizlerden biri
İndirir yumruğunu yırtarsa gömleğini
Şiir yazarım ben de kanımı akıtarak…
Necati CUMALI
Günün Fıkrası
Nasreddin Hoca, köy meydanındaki koca çınar ağacının üzerine çıkmış, elindeki balta ile bindiği dalı kesmeye başlamış. Görenler : “Aman Hocam, bindiğin dalı kesiyorsun, düşeceksin!” diye bağırmağa başlamışlar. Hoca kesmeye devam ederek seslenmiş: “Bu dalı kesenin yere düşeceğini hepiniz akıl ettiniz de, ben size yıllardır ahiretin dalı olan dünyanızı keserseniz cehenneme düşersiniz diyorum, neden hâlâ akıl edemiyorsunuz!!!…”
Günün Sözü
Bütün acılar azalır, yeter ki ekmeğin olsun.
Cervantes
Büyük insanlar şu dünyada büyük acılar çekmek zorundadırlar.
Dostoyevski
Öğrendikten, sevdikten sonra daha çok acı çekeceksiniz.
Victor HUGO