Anne-Baba Sağ İken, Çocuklar Nedense Yabancı Olur

0
177

Her insanın acı kaderi… Yaşam Çizelgesi denilen şeyin boynunda hep boyunduruk var. Çocukluk, gençlik ve daha sonra iki büklüm yaşlılık…

Yaşlılarla konuşmayı çok severim. Onlarla dertleşmek çok ayrı, çözülemez enfes bir duygu. Konuştuklarında bazen uzaklara dalıp kendi kendilerine gülerler. Aynı gülüşleri çok hasta olanlarda da görürüm. Geçmiş günlerde bu oluşumlara nedense bir anlam veremezdim. Şimdi anladım neden gülüp ve derinden iç geçirdiklerini…

Yaşlı veya hasta bir insan, karşısında gördüğü kişilerle konuşurken, gençliği ve sağlam günlerinde geçirdiği olumlu geçen günlerin hülyasında mutlu olur. Asla yaşlılığı ve hastalığı kabul etmiyor. Sonradan oluşan kendi kaderine çok değişik gülmeyle, acınmak içerisinde gülüyor. Gülüşleri; ah dolu, vah dolu, hasret dolu… Yanınızda derin şekilde, sohbet ederken; hayalleri içerisinde gençliğini yaşıyor. “Bende bir zaman sizin gibiydim” der gibi…

Geçen günlerin birinde de aynı şeyi gördüm ve yaşadım. Kurak toprak gibi çatlamış bir yüzün geçmişinde parlayan içten gülümsemesi, şimdi beni bayağı düşündürdü. Ona bakarken bende bir yerlere gidip geldim.

Yaşlı teyzemin yanında tanrı misafiriydim. Kocası öleli çok olmuş ama sanki o onun yanında gibiydi. Erim şöyleydi, şöyle yapardı sözleri ile konuştukça konuştu. Onu dinlerken dinlendim. Yaşlı teyzemin, varını yoğunu ve geçmişini benle paylaşmak istemesi olağan duygu. Güzellikler kokan iç dünyasını benle paylaşmak istemesi nede güzel. Asırlık çınar! Nede çok bilgiliymiş. Gençliğimde bana bunları o anlatsaydı ukalaca dinler geçerdim. Ne çok özlemleri varmış!!.. Sabah ezanında savanlıkta; çocuklarını ve torunlarının yanına gelmesini gözlermiş. Ağzından dökülen duaların bini bir türlü… Onların geleceği ümidiyle ümitli!

Toprağın üzerine serilen savanın üzerinde bağdaş kurup oturmayı ne çok özlemişim. Vücudum buna isyan etse de toprak üstünde doğayı sarıp sarmalamak ne hoş. Unutmuşum kuşların cıvıldadığını. Unutmuşum esen nem dolu rüzgâr sesini. Ya buz gibi kendi kendine akan kaynak suyu! Avuçlarımı doldurup yüzümü okşamasını özlemişim. Nedeni nedir diye soruşturmaya kalkışsak, karşımda hayatın tam bir gerçeği ile beraberim. Anne-Baba yaşarken çocuklar onların söz ve kelamlarından nefret eder. Kendilerini uçsuz bucaksız bir boşlukta her şeyi bilir edasıyla hisseder bu tatlı belalar… Anne-Baba yaşlandığında durumları biraz değişse de aynı kalırlar. Değişmezler, değişemezler.

Geçen kuşaklar gibi gelecek kuşaklarda aynı olacak. Çok sıkıldıklarında, bir şeye ihtiyaç duyduklarında Anne-Baba akıllarına gelir. İhtiyaçları bittiğinde yine bildiklerini okur geçerler.

Bu Pazar, az zamanda yanında çok şeyler öğrendiğim yaşlı teyzemi bir daha ziyaret için köyüne gittim. Evinin önünde bulunan asma haymalığı çökmüş. Meyve ağaçları küsmüş gibi çiçeklerini tek tük açmış. Tahta sedirin üzerinde bulunan minder yok. Soğuk bir rüzgâr esiyor havuşunda… İleride bir insan yanıma doğru geldi. Beni tanımıştı. Gözlerinden aşağıya doğru gözyaşları dökülüverdi. Anladım; dert ortağım bu dünyadan göçüp gitmiş. Onun yokluğundanmış toprağın küsmesi! Öldüğünde kimse yanında yokmuş. Köylüler onu zılgıtlarla son yolculuğuna uğurlamış. Çocukları bir gün sonra yanına gelmiş. Mezarında ağlamışlar anam diye… Çocuklarının yanına geldiklerine ne çok sevinmiştir. Mezarından doğrulup onları doyasıya öpmüştür.

Ayaklarım beni onun mezarına götürdü. Yanındaydım. Mezar yerinde; kuşlar en güzel şarkılarını söylüyor. Rüzgâr eski yaşamındaki gibi, keyifli şekilde mezarının üzerindeki otları sevgiyle sallıyor. Dudaklarım oynamasa bile ruhen onunla konuşuyordum. Yorgun bedeni rahatlamış ama ruhundaki evlat özleminin dindiğini sanmıyorum. Uzun ve kısa konuşmalarımız sonunda ona veda ederek yanından ayrıldım.

Şimdi; o çocuklar anne ve baba kıymetini çok daha iyi anlayacak. Ama o artık orada değil!… Güç istediklerinde yalınız bir ortamın içerisinde olacaklar. “…Keşke annem yanımda olsaydı da ona şunları söyleseydim…” Mış-Muş!?.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here