Angus Kokusu, Sıcak Ve  Sıkıntı

0
112

Ancak Yinede Gülümseyelim… Belki Birisi Gülümsememize Aşık Olabilir. Ya da Belki Bu Günleri de Arayacak Duruma Geliriz… Vaktimiz Varken Gülümseyelim..

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İki geceden  beri   havada dolaşan ithal hayvanların (angus) kokusundan uyuyamıyoruz… Kapı pencere kapat, boğuluyorsun zaten hava cehennemden kalma sıcak; klimayı çalıştır o daha beter. Ve biz öylece  soluk almak için çabalıyoruz. Neden peki; ucuz et yiyecekmişiz? O eti yemeden, kokudan öleceğiz böyle giderse. Ve düşünüyorum. Eğer açık havada bu kadar keskinse koku o angusları taşıyan gemide nasıldır? O hayvanların durumları nedir? Onlara bakanlar ne durumdadır? Ve o ortalıkta gerçekten dolaşan fareler büyük olasılıkla gemiden kaytardılar çünkü uyuzlar. Sahildekiler öyle değil.  Yetkililer onlar için bir şeyler düşündüler mi?

Valla vejetaryen olacağız  artık böyle  düşüne düşüne. Aslında çoktan beri olmalıydık, madem yetemiyoruz artık kendimize ki ediyorduk bir zamanlar şimdi ne oldu da yetmez olduk, o meçhul… O zaman et yemeyelim olsun bitsin. Hem havamız, suyumuz kirlenmez, hem de hasta olmayız. Üstelik dışarı para akıtmadığımız içinde paramız bize kalır… Valla bu zor durumda kemerleri sıkmaya başlamışken yetkililer bunu bir düşünsün yani. Zaten insanlar et yiyemez duruma gelmişler, ister ithal ister yerli. Bari havadan, sudan, etten tasarruf edelim.

Şaka bir yana yani şimdi olmaz denilen her şey olduruluyor. Dışarıya verdiğimiz ve kendimizi hasta ettiğimiz bu hayvanların parasını içerde harcasak olmaz mı? Valla teşvik versinler bendeniz  işi gücü bırakır hayvancılık yaparım yani. Ki benim gibilere  ihtiyaç bile yok bir sürü işsiz genç var ortada avare, avare değil yüreği taştan ağır onu taşımaya çalışarak dolaşan. Ve teşvik bekleyen hayvancılığı ölümüne yapan insanlar.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım rahat uyumazsa insan huzursuz olur, sıkıntılı ve sinirli olur  ve tabi çevresine de yansıtır. Ve şimdi sokağa çıkın herkesin suratı asık. Hatta sizin bile. Yani bendenizin öyle kocaman kocaman güldüğüme bakmayın o resimdeki gibi. O gülüş  çoktan beri  içimde sakladığım dışarı salmaktan korktuğum  gülüşüm. Yeri gelince dayanamayıp saldığım yoksa çoktan beri gülüşümü en derinde  yerinde kilitlemişim yüreğimin.

Tabi bu iyi bir şey değil… Tabi gülümseyin diyorum hep, ”belki birisi gülümsemenize aşık olur” diyorum ama  yine de surat asıyorum. Çünkü utanıyorum gülmeye, bunca haksızlık, bunca yolsuzluk, bunca pahalılık, bunca  işsizlik, bunca  bir sürü daha saymak istemediğim hepimizin bildiği   olumsuzluk varken… Aslında birçok yorum gelmiş o resme… Arayanlar en az bendeniz kadar gülümseyerek “bizi de gülümsettin” diyenler, demek  neymiş aslında surat asıklığı nasıl bulaşıcı ise gülümsemek ondan daha çok ve çabuk bulaşıyor ve çok daha yararlı ve hepimizin buna ihtiyacı var.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım bir taraftan angus, sıcak ve pahalık, bir yanda velilerin okul çilesi ve o çile çekilirken  başlarına gelenler… Çocuklarına okul bulamıyorlar, her sokakta bir okul oldu ama okul bulamıyoruz. Anaokulları, özeller dünya parası, devlet okullarında yer yok. Veliler şaşkınlık içindeler, sıkıntıları tavan yapıyor. Bizim sokaktaki okula gidecek, bizim alta katta oturan komşunun kızı aynı sokakta okula elli metre kala olduğu halde zar zor okula kabul edildi. Bu şanslı olan en azından ilkokula da devlet okulunda devam edecek… Bunun içinde mücadele vermek zorunda kalmayacak. Yani devlet okullarında daha çok ana sınıfı olsa ortalıkta dolaşan bunca işsiz öğretmene iş çıkardı ve veliler çocukları devlet okullarına gönül rahatlığı ile verirdi. Yeni milli eğitim bakanı gerçekten iyi işler yapmaya başladı dilerim bu sorunlara da bir çare bulur.

& & & & &

Ve sevgili oyucularım  insanlar laik bir ülkede yaşarken nasıl olurda kendilerinde başkalarına karışacak cesareti bulabiliyorlar diye şaşırıyorum doğrusu. Yani otobüste, sokakta, her yerde insanlar giysiler,  için laf duyabiliyor. Yani komşumuzun başına gelenleri anlatmak istiyorum. Kızını anaokuluna yazdırmış sevinçle evine dönüyor. Tam sokak kapısını açacak başına  gençten biri dikiliyor, elinde kitap başında sarık, garip giysili; “Sen cehennemde cayır cayır yanacaksın” diye  bağırıyor. “Bu kıza böyle giydirdiğin için” Komşumuz ağzı laf yapan bir bayan   adamın üzerine yürümüş “sen kimsin  ne cesaretle bana bunları söyleyebiliyorsun” diye çıkışmış  “ben işte şu okuldan çıktım şunu bunu okudum siz bir şey bilmiyorsunuz cehennemde yanacaksınız”” diye  bağırarak yanıt vermiş adam.

Komşumuz  gerçekten tırnaklarını  göstermese   adam devam edecek, komşular balkonda karışan yok yani komşumuz kendini koruyamayan bir garip hatun olsaydı ne olacaktı? Neyse adamı kovalıyor ama komşulardan şikayetçi tabi kimse onu korumak için tek bir laf etmemiş diye. Evet dedim ya “artık bizler, bizler değiliz.” Ve “ben”iz yalnızca çünkü böyle olmak zorunda bırakıldık. Ve birileri bizlere bu sözleri söylemek cesaretini bulabiliyor?

Ve sevgili  okuyucularım, kardeşim ve çocuklar gitti, Berke gelecek, okullar açılıyor diye umutla, sevinçle beklemeyeceğim artık çünkü o okulunu bitirdi… Şimdi  aynı okulda  kalmak için sınava girecek ders çalışıyor yani ödünç ceketimi iade ettim çok güzel ısıtıyordu, kemiklerime,  damarlarıma kadar ısınmıştım yani   şimdi yalnız kaldım, ceketim de yok. Yine ve bu sabah sıkıntı, angus kokusunu bile geride  bıraktı ancak yine de gülümseyelim diyeceğim hadi hep birlikte inadına inadına gülümseyelim. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım hep birlikte ayrımsız gayrımsız. Yase

Günün Şiiri

Gerçekten Sevmek

O durmadan kaçıyor;

sen ardından gitmiyorsan;

o günün her saatinde saklanıyor,

sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;

o sana acıların en büyüğünü tattırıyor,

sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;

boşuna aldatma kendini,

onu sevmiyorsun demektir.

Elindeki içki kadehinde,

dudağındaki sigarada ,

okuduğun kitapta,

mırıldandığın şarkıda,

söylediğin şiirde,

gördüğün rüyada

ve yaşaman için

ciğerlerine doldurduğun havada

o yoksa;

Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan;

onu sevmiyorsun demektir.

Renkler onunla değerlenmiyorsa,

örneğin onsuz kırmızı kırmızılığının,

mavi maviliğinin farkında değilse,

beyaz yalnız o giydiği zaman

güzelliğini haykırmıyorsa,

sabahları onu görünceye kadar

güneş doğmuyorsa

ve onsuz gökyüzü geceleri

aya, yıldızlara

hasret değilse

onu sevmiyorsun demektir.

Sokakta gördüğün her yüzde

ondan birşeyler aramıyorsan,

güzel bir manzara,

hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa,

uykudan uyandığın zaman

yaşamakta olduğundan önce

onu hatırlamıyorsan,

omuzlarına dökülmüş saçları,

bir sis perdesinin ardında

her zaman gülen,

ışık saçan gözleri

aklına gelmiyorsa,

durup durup avuçlarının

sıcaklığını özlemiyorsan;

Onu sevmiyorsun demektir.

Dünyada yaşıyan öteki insanların

senin için hala bir değeri varsa,

ona karşı tutumunu

toplumun köhne ve manasız

kurallarına göre ayarlıyorsan

ve açık açık

sanki var olduğunu haykırırcasına

sevgini söylemiyorsan;

Onu sevmiyorsun demektir.

Yok o senin için

herşeyden değerliyse,

gözünü yumduğun anda

onu görebiliyorsan,

o bütün şarkılarda,

bütün şiirlerde,

bütün resimlerde ise,

ona muhtaç olduğunu

söylemekten utanmıyorsan,

senin içten ve büyük sevgine

karşılık vermiyeceğinden

korkmuyorsan,

bütün bencil duygularından

sıyrılabilmişsen

onun için herşeyi,

ama herşeyi yapacak gücü

kendinde buluyorsan,

her hali sana

ayrı ayrı güzel geliyorsa,

karşısında kendini

bir çocuk gibi hissediyorsan,

istediği anda onun için

ölebileceksen,

onun için yaşıyorsan

ve yine onun için

bildiğin bilmediğin

bütün düşmanlıklara

karşı koyabileceksen,

o her geçen dakika

sende biraz daha büyüyorsa

ve kendi kendine bile

çok sevdiğini bütün

samimiyetinle, inanmışlığınla

itiraf edebiliyorsan, bir gün o seni hiç,

ama hiç sevmediğini söylese bile,

senin sevginde azalma olmayacaksa

ve ölünceye kadar onu aşkların

en ölümsüzü ile sevebileceksen;

işte o zaman

onu seviyorsun demektir.

O sana sevmeyi, gerçek aşkı öğretti.

Sen onu hep sevecek

ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın.

O, hiç sen olmasan bile,

seni bir parça sevmese bile.

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Günün Sözü

İnsan ya acılarını unutmasını, ya da kendi mezarını kazmasını bilmeli.
Balzac

Gençliğinde bilgi ağacı dikmeyen, yaşlılığında rahatlayacağı bir gölge bulamaz.
Seneca

Hayatı komedi sananlar son espriyi iyi düşünsünler.
Seneca

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here