Allah Hakkı Verir ve Veriyor!

0
123

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havalar sıcak, nem tavan yapmış, insanlar sinirli, içe kapanık, kuşkulu; kime sorsan dertli, kime sorsan korkak. Bizde tedirgin bir bekleyiş içindeyiz. Emre KPSS sınavına girecek. Bildiğiniz gibi kanlı darbenin ardından sınavlar ertelendi. Tatilde olanlar için kolaylık sağlandı sınav yerlerini değiştirme olanağı tanındı. Emre de değiştirdi tabi. Antalya’da girecek sınava. Ancak sınava girmekle iş bitmiyor. Bir sürü şey çıktı ortaya, önce sözleşme çıktı ortaya sonra sözlü sınav… Hadi sözleşmeyi anladık sözlü sınav çok sıkıntılı ve herkesin bu konuda kuşkusu var, çekincesi var! İster istemez geçmişte olanlar akla geliyor. Yani bu gençler o kadar okul okuyor, yetmiyor tekrar sınava giriyor, yetmiyor birde sözlü sınava girecekler! Ne diyelim hayırlısı olsun. Ama bu işler bu kadar sıkıntıya girince de insan hem tedirgin hem de bıkkın oluyor inancı kalmıyor, sevinci kalmıyor. Zaten gençlere bir bakın o kadar bezginler ki, o kadar inançlarını yitirmişler ki onlara bir şey söylemeye gelmiyor patlamaya hazır bomba gibi dolaşıyorlar.

& & & & &

Ve bu gençlerin hayalleri, hayatları ile acımasızca oynayanlar bugün cezalarını çekiyorlar. Demek neymiş? Hak yerini bulur eninde sonunda. Biz küçükken oyunda haksızlık yapanlara “Allah hakkı verir sen görürsün” derdik ve buna inanırdık. Şimdide herkes gözüyle görüyor ki sınav sorularını çalarak başkalarının haklarını gasp ederek bir yerlere gelinmiyormuş, gelinse de sürmüyormuş. Keşke bunu bilseydiler. Kendilerinden başka herkesi, dinsiz sananlar küçükken “Allah hakkı verir” demeyi bilseydi ve buna inansaydı? Biz, onlarca dinsiz olanlar. Buna rağmen onları düşünmeden yapamıyoruz, bunca insan çoluk çocuk ne yapacak, diyoruz. Onlar soruları çalarken bunu düşünmedi.  Ama biz onları düşünüyoruz. Keşke o dini dillerine pelesenk edenler de kendilerini bizim onları düşündüğümüz gibi düşünseydiler.

yase-nasihat

Hak yerini bulur bulmasına ama hayatını yitirenlerin, incinip kırılanların yaşamına onurları yüzünden son verenlerin vebalini kim ödeyecek? “Yanıldık, kandırıldık, bilemedik” demekle veballer ödenir mi?

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım, demokrasi nöbetindeyiz kişiye göre olmayan, gerçek demokrasi nöbetindeyiz. Atatürk milliyetçiliği ve cumhuriyeti nöbetindeyiz. Ve sağlık ve sevgiyle, birlik ve beraberlikle ayrımsız gayrımsız kalma nöbetindeyiz. Ve dilerim hep böyle kalalım. Yase

& & & & &

Sinirlendiğinizde Bu Öyküyü Hatırlayın

Adam yeni kamyonuna bakmak için evinden çıktığında, üç yaşındaki oğlunun gayet mutlu bir biçimde elindeki çekiçle kamyonunun kaportasını mahvettiğini görmüş.

Hemen oğlunun yanına koşmuş ve çocuğun eline çekiçle vurmaya başlamış. Biraz sakinleşince oğlunu hemen hastaneye götürmüş. Doktor, çocuğun kırılan kemiklerini kurtarmaya çalıştıysa da elinden bir şey gelmemiş ve çocuğun iki elinin parmaklarını kesmek zorunda kalmış. Çocuk ameliyattan çıkıp gözlerini açtığında, bandajlı ellerini fark etmiş ve gayet masum bir ifadeyle, “Babacığım, kamyonuna zarar verdiğim için çok üzgünüm.” demiş ve sonra babasına şu soruyu sormuş: “Parmaklarım ne zaman yeniden çıkacak?” Babası eve dönmüş ve hayatına son vermiş…

Birisi masaya süt döktüğünde ya da bir bebeğin ağladığını işittiğinizde bu öyküyü hatırlayın.  Çok sevdiğiniz birine karşı sabrınızı yitirdiğinizi anladığınızda, önce biraz düşünün. Kamyonlar onarılabilir, ama kırılan kemikler ve incinen duygular hiçbir zaman onarılamaz; genellikle kişiyle performansı arasındaki farkı göremeyiz. İnsan hata yapar. Hepimiz hata yaparız. Fakat öfkeyle ve düşünmeden yapılan şeyler, insanı sonsuza kadar rahatsız eder. Harekete geçmeden önce durun ve düşünün. Sabırlı olun. Anlayış gösterin ve sevin.

Günün Şiiri

Tek Başına

Ölürken çocuklarımı unuttum

Küçük deniz kirpileriyle sabah

Denedim bütün sabahları.

Sana sürgünümün şarabını bıraktım al

Mumlarını güzelliğin ve hiçliğin

Bir de kaygumun soluk ellerini.

Denedim bütün ölümleri

Ama görmedim büyülü ağaç

Ezilmiş sevdaların giysileri.

Sana ayrılığın yayını bıraktım al

Bir de adını bilmediğim gökyüzünü

Lamalar gibi koşar bozkırda.

Oysa ölümsüzlük şuracıkta, kar

Güneşi gibi doldurmuş odayı, basit,

Anlamsız ve tek başına.

Ayaklarım hayvan, üstüm başım bitki

Denedim bütün vakitleri al

Başka türlü geçmeyen bir vakitti.

Melih Cevdet NDAY

Gelinlik Kızın Ölümü

Salâ verilirken kalktık kahveden,

Cumaydı, yılın en beklemiş günü,

Yemeni gibi üstünde tabutun,

Gölge veren ağaçsız bir gökyüzü.

Kızın babası yanımızda, boyu uzun,

Zayıf, ağzında mırıltılar.

On köylü, iki subay, bir tezkereci er,

Sıralandık ahşap mescidin avlusunda,

Namaz kılmadı adam, ağlamıyordu da,

Alnı bir uzun sabrın kabaran gelgiti,

Sürgün duvarı bekleyişin,

Dünyaya çok yakın bir gece gibi.

Aldık cenazeyi sarsmadan, iğreti

Ve hafif, gözlerimiz yerde,

Kayıp bir tayın izini süreriz sanki.

Kapılarda başları çatkılı kadınlar

Sallanıyorlardı sisli giysilerinde

Yüklüğe saklanmış çevreler gibi soluk,

Bölünmüş gibi yılın en katı ekmeği

İmece sofrasında hıçkırığın,

Kim bilir kaç ölümden kalma saçı gibi.

Susmuştu çekirgelerin kabuğu,

Toprak kumruları güneşin,

Ve köpeklerin yediği kemiksiz sabah,

Susmuştu göğün sarnıcı, boş.

Cemaat yürüyordu kaplumbağa gibi,

Mezarlığa doğru yüzyıldan,

Sarısabırların yanından, acelesiz.

Ayrık otu yolmaya gidiyor sanırsın,

Davul vurmaya, ay tutulmuş,

Tarladaki yarılmış toprağı görmeye,

Susuzluğun kirli rengini, ayıbını,

Dağa taşa vurmuş açlığı.

Dayanan dayanır, yağsız bulgular ve ahlat,

Gençleri alır ölüm ilk ağızda,

Sabah yıldızının uğrağı.

Böğürtlensiz mezarlığa vardığımızda,

Bir melek lale sümbül dikiyordu,

Lalelerden birini aldı adam,

Girdi kızının mezarına,

Sarıldı, öptü, bıraktı laleyi sonra,

Kefenin üstüne, uykusuz.

Yedi çocuğu gömülüymüş, söylediler,

Bizi aç bırakan bu toprak

Açlıktan ölenlerle beslenir, dediler.

Dönüşün bir kişi omuzladı tabutu,

Toz toprak içinde vardık kahveye,

Yaşlı adam doğru çeşmeye gitti,

Elini yüzünü yıkadı konuşarak

Kendi kendine, duasız, bir tanrı gibi.

Melih Cevdet ANDAY

Günün Fıkrası

Yarış

Delikanlı yıllar sonra kavuştuğu elden düşme Murat 124 arabasıyla yolculuk yaparken bir anda araba arıza yapar. Yolun kenarına çeker. Motor kapağını açar, ne olduğunu anlamaya çalışırken bir Ferrari yanına yanaşır. “Hemşerim, arabanın nesi var? Dilersen senin arabayı benimkine bağlayalım, çekeyim seni ilk tamirciye kadar” der.

Çok sevinir bizim ki. Hemen Murat’ı kalınca bir halatla Ferrari’nin arkasına bağlarlar. Ferrari’nin sahibi genci uyarır, “Ben hız yapmayı çok severim. Eğer farkında olmadan aşırı hız yaparsam, sen selektör yapar beni uyarırsın!” Delikanlı “Tamam!” der ve yola koyulurlar. Bir süre sonra Ferrari gaza basmaya başlar, 60, 80, 100… derken Murat arkadan selektör yapar. Ferrari durumu hatırlar ve yavaşlar, bir süre sonra Ferrari tekrar gaza basar, 70, 80, 100… Murat tekrar hatırlatır. Ferrari yavaşlar. Yollarına böyle devam ederlerken bir Lombarghini Ferrari’ye yaklaşır ve “Kapışalım mı?” der. Ferrari yanıtlar, “Nesine?” Lombarghini “340 km. ilerideki benzinliğe ikinci varan, ilk varanın deposunu doldurur.” Ferrari kabul eder ve yarışa başlarlar.

120, 140, 180, 220… Gaza basmaktadırlar. O arada trafiği kontrol eden polis helikopterinde görevli polis Temel merkeze bilgi vermektedir, “Komiserim, şehrin kuzeyindeki yolda trafik güvenliği tehdit altında! 3 araç yarış yapıyor. Bir Ferrari ile bir Lombarghini saatte 300 km hızla yan yana gidiyorlar, arkadan da bir Murat 124 onları geçmek için 10 dakikadır selektör yapıyor!”

Günün Sözü

Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa, orada güneş batıyor demektir.

Çin Atasözü

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here