Sehven Değil…

0
73

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Yoğun bir güne başladık “hayırlısı” diyelim, yayın yasağı var hiç girmeyelim. Gömelim başımızı kuma, hayatımızı yaşamaya devam edelim.

Ve bendeniz hayatımın en büyük hatalarından birini yapmışım asla ve katça “sehven” yaptım demeyeceğim. Biliyorsunuz bu söz moda! Yap, et, söyle sonra vah-vah sehven oldu. Yok, sehven demeyeceğim.

Klasikleri daha ilkokula giderken okumaya başlayan birisinin sehven oldu demeye hakkı yok. Evet, hatayı kardeşim fark etti ama sevgili okuyucularımdan çıt çıkmadı. Ya okumadılar yazıyı ya da ayrımına varmadılar hatanın ya da “boş ver gitsin” dediler. Valla ne derlerse desinler benim boğazıma sarıldı, Victor Hugo ve Emile Zola yüzyıllar öncesinden kalkıp gelerek… “Sen nasıl böyle bir hata yapabilirsin?” diyerek.

Nereden bilsinler ki bendinizin onlara olan aşkımı ve ikisini nerdeyse bir kişi gibi düşündüğümü. Ama bu da kurtarmaz. Hiç yan yolardan kendimi temize çıkarmaya çalışmayım yani. Aşağıdaki bilgilerde Victor Hugo var yukarıdaki yazıda Emile Zola.

Valla süperim ya. Bu hatayı yalnızca şuna bağlıyorum. Yazımı yazmadan önceki gece Emile Zola’nın ölümsüz eseri “Nana” adlı kitabını okuyordum. Ve beynim bendinize acımasız bir oyun oynadı. Kendimi gerçekten affedemiyorum. Hatalar insanlar içindir kuşkusuz ancak hatadan hataya da fark olmalı değil mi? Kendimi affedemiyorken kimseden de af dilenmiyorum.

Gelin üzerime istediğiniz şeyleri söyleyin “Aptal, dikkatsiz” gibi yani gerisini kabul etmem bilesiniz. Başımı kaldırsam ne olayım çünkü bunu hak ettim. Ama özür dilerim her iki muhteşem yazardan ve tabi okuyucularımdan “çıtınızı çıkarmamış olmanıza rağmen” keşke çıkarsaydınız ya.

Ve sevgili okuyucularım, sağlıkla, sevgiyle kalalım, hep birlikte ayrımsız gayrımsız. Yase

& & & & &

Emile Zola (1840-1902)

Yazar, romancı. Adı Natüralizm ile birlikte anılan Fransız yazar Emile Zola 1840 yılında Paris’te doğdu. Babası İtalyan asıllıydı ve mühendisti. Ancak babasını küçük yaşında kaybetti Zola ve bundan sonraki hayatı zorluklarla geçti. Küçük yaşta yetim kaldı; düzenli bir öğrenim göremedi. Lise tahsilini bile yarım bırakarak çalışmak zorunda kaldı.

22 yaşına kadar Paris’teki sefaleti yakından tetkik etti. 1862’de Haşet kitapevinde işe başlayınca şansı döndü Zola’nın. 1864’de ilk hikayeleri basıldı, Figaro gazetesine makale vermeye başladı ve “Les Mysteres de Marseille” adlı romanı Marsilya’da tefrika edildi. Edebiyat ve sanat eleştirileri yazdı. Yazarlığına duyduğu güvenle, kendisini bütünüyle edebiyata vermek amacıyla Zola, 1866’da Haşet’den ayrıldı ve 1867’de kısa sürede tanınmasını sağlayan “Therese Raquin”i tamamladı.

Emile Zola her zaman bilimin artık sanatın içine girmesi gerektiğini söylemiştir. Ayrıca kendisi her daim insan iradesinin güçsüzlüğünü, insanı şekillendirenin içinde bulunduğu çevre olduğunu iddia etmiş; kitaplarında da bunu kanıtlamaya çalışmıştır. Claude Bernard’ın ” İntroduetion al’etude de la medecine axperimentale ” da ortaya attığı kaideleri edebiyata uygulamak için Roungon-Macquart’lar: İkinci İmparatorluk Döneminde Bir Âlemin Tabiî ve Sosyal Hayatı adlı20 ciltlik büyük eser yazdı. 1877’de yayınlanan meyhane adlı eseriyle ünlendi. Zola natüralist romancıların öncüsüydü.

1897 yılında Fransız ordusunda Yahudi olması nedeniyle askeri yargının duyarsızlığına kurban giden Yüzbaşı Dreyfus’u -hükümetin bütün baskılarına rağmen- savunan ve Fransa devlet başkanına hitaben “İtham Ediyorum” makalesini yayınlayan Zola, bir yıl hapse mahkûm giyince İngiltere’ye sığındıysa da afla ülkesine döndü. Zola, 1902 sonbaharında yatak odasında duman zehirlenmesinden öldü

Türkçeye çevrilen başlıca eserleri:

Bir Aşk Hikâyesi, Doktor Pascal, Emek, Gerçek, Jerminal, Meyhane, Nana, Dara, Toprak, Rreu, Hayvanlaşan İnsan, Suçluyorum, Gerçek, Germinal, Paris Yıldızı, Din Laiklik Çatışması, Marsilya’nın Gizemleri, Oyun Bitti, Rahibin Günahı, Therese Raquin ve Yaşama Sevinci.

Günün Şiiri

Meyil Verme Nasa Murdar Olursun

Meyil verme nasa murdar olursun

Dünya kadar malın olsa ne fayda

Tutulur dilin söylemez olursun

Bülbül gibi dilin olsa ne fayda

 

Bir gün olur çıkarırlar evinden

Allah\’ın ismini koyma dilinden

Kurtulamazsın Azrail\’in elinden

Dünya kadar fendin olsa ne fayda

 

Yalan söyler kov gıybette sözün var

Güvenir gezersin oğlun kızın var

Şunda senin üç beş arşın bezin var

Dünya kadar malın olsa ne fayda

 

Yalan söyler kov gıybetten geçmezsin

Yersin haram helal geçmezsin

Kesilir nefesin su da içmezsin

Akan çaylar senin olsa ne fayda

 

Pir Sultan\’ım bunu böyle vird etti

Vardı bir mürşitten el etek tuttu

Mürşidin ağırlayan Hakk\’a yetti

Tutulmaz nasihatim söylesem ne fayda

Pir Sultan ABDAL

Dostlarım Hani

Sendin buraların şanlı ağası

Talan oldu gitti Harran ovası

İyi günün dostu çekti sefası

Canım ciğer diyen dostlarım hani

 

Güvenmeyin dostlar dünya malına

Benim bakın şimdi müskül halıma

Harcadım ömrümü dostlar yoluna

Canım ciğer diyen dostlarım hani

 

Ey ağalar beyler size de kalmaz

Dönerler, dönerler, Pir Sultan dönmez

Hakk yoluna giden yiğitler ölmez

Canım ciğer diyen dostlarım bilmez

Pir Sultan ABDAL

Günün Fıkrası

Mutlu Evlilik

Adam gözlerini açarken zorlanıyordu. ilk gördüğü komedinin üzerindeki bir kutu aspirin ve bir bardak suydu. Ayaklandı ve yatağının üzerine oturdu. Etrafına bakarken, dürülü ütülenmiş kıyafetleri gözüne ilişti. Yatak odası toplanmış ve tertemiz olmuş. Aspirini eline alırken karısının bırakmış olduğu bir notu fark etti: Aşkım, kahvaltın mutfakta hazır, ben evden erken çıktım, alışverişteyim. Seni seviyorum” Mutfağa doğru yöneldi. Gerçekten de kahvaltısı hazırdı ve gazetesi de masanın üzerindeydi. Oğlu da oturmuş kahvaltısını ediyordu. Babası oğluna sordu: “Oğlum, dün gece neler oldu?” Oğlu: “Ya baba, sorma, sen dün gece saat 3´e doğru eve geldin, zil zurna sarhoştun, neredeyse baygın bir şekildeydin. Bütün mobilyalara vurdun, ortalığı kırıp döktün, salona kustun ve nerdeyse kapıya doğru giderken gözünü çarpıp kör ediyordun” Babası şaşkın: “Peki oğlum, neden ortalık toplu ve kahvaltım hazır masada?” Oğlu: “Ha bunlar mı? Annem seni yatak odasına sürükleyip yatağa attı, ama tam pantolonunu çıkarırken, “Çek ellerini üzerimden, benim mutlu bir evliliğim var” dedin.

Günün Sözü

Bir babanın çocuklarına verebileceği en büyük hediye annelerini sevmektir.

Allah, kimseyi yanlışı savunacak kadar CAHİL, doğruyu inkar edecek kadar da NANKÖR yapmasın.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here