Rüyalarımız

0
111

Günaydın sevgili okuyucularım nalısınız bu sabah? Şubat ayına girdik gireli sabah uyanmak çok zor gelmeye başladı bendenize ve birçok arkadaşım bundan yakınıyor. Tabi tek sorumlu her zamanki gibi havalar! Oh ne güzel bir günah keçisi  bulduk ya  suçla gitsin  biz masumuz? Toplumca buna alışkınız zaten. Bizden başka herkes şu ya da budur. Biz sütten çıkmış ak kaşık! Vay be bu ne özgüven valla anlamak mümkün değil.

Neyse ki biz azıcık çok azıcık   öz eleştiri yapabiliyoruz. Ve  bizden başka herkes suçludur deme gafletine düşmekten kendimizi korumaya çalışıyoruz. Yoksa hiç merak etmeyin bizde masum değiliz yani  azıcık denge şaşsa bizde bu tuzağa düşebiliriz bu yüzden hep tetikte kalmak gerektiğini  biliyoruz. Ve bu babta geç ve zorla uyanmanın nedenlerinden en azından bendeniz tarafındaki nedenlerin başında çok geç saatlere dek çalışmak geliyor. Çocuk kitabı yazıyorum ve onu resimlemekle  uğraşıyorum, gündüzleri atölyede çalışıyorum çünkü sergi günü yakınlaşıyor hızla. Bir özel okulda birkaç saatlik dersler veriyorum.

Ve deli gibi okuyorum, günlük gazetelerden, yeni çıkmış kitaplardan, uyduruk- kıytırık ne  bulduysam; Bunların üzerine de bendeniz bir ev hanımıyım! Sorumluklarım var değil mi ya yemek hazırlama, etrafı düzenleme gibi ve tabi ki bu işler çok zamanımı yiyor ve günlük yazılar onları unutmayalım lütfen… Şimdi  bendeniz gecenin bir yarısı uyumayım da kim uyusun? Ve uykum bir derin bir derin sanki uyumuyorum bilinmez bir aleme göç ediyorum ve tabi olarak uyumuş gibi algılamıyorum kendimi ve tabi sabah  uyanmak istemiyorum. Saatler öğleye yaklaşırken ancak zorla fırlıyorum yataktan. Hem zorla, hem  fırlamak?! Ne kadar zararlı? Biliyorsunuz. Ama bu fırlama huyundan bütün zorlamalara karşın vazgeçemedim, sanki bir yerlere, bir şeylere geç kalmışım gibi. Ve tabi fırlamadan ve hatta fırlamayı düşünmeden önce gördüğünüz rüyalar var. Bir türlü anımsayamadığınız ancak sizi uyanmaktan alıkoyan.

Düşünüyorum ki ruh bedeni terk etmiş, dünyayı geziyor ve dönmek için  çokta acele etmiyor? Rüya dediğimde belki odur. Ve sonunda ruhu bedene dönmeye ikna eden güç sizi ayağa fırlatırken darmadağınık bir  ruh durumu ile öğlenin bir saatinde “günaydın” diyorsunuz, neşesiz, suratsız, iştahsız. Ve tabi ki bunda sık sık değişen havaların azıcık etkisi var ama gerçek suçlu onlar değil. Ve aslında suç yok ama ceza var;  asık surat, huysuz insan cezaların büyüğü bu valla. Ancak rüyalar her zaman ilginçtir ve nedenleri her zaman tartışma konusudur.  Bilginler arasında bile. Bendeniz rüyaları her ne kadar ruhun bedenden çıkıp başka alemlerde dolaştığını  var sayıyorsam da bakalım bilginler ne diyor.

& & & & &

Rüya

Bilginler arasında hâlâ bir inceleme konusu olan rüya… İnsanların hayatında mühim bir rol oynadığı inkâr edilmez bir gerçektir. Rüya, her insanın tabiî bir ihtiyacı olan uyku esnasında, zihinde beliren birtakım düşünce ve hayallerden ibarettir. Rüyayı gören kimse, hakikaten bu hayal âleminde yaşadığını sanır. İnsanların uykuda gördükleri ve birbirine benzemeyen sayısız rüyalar, bazen vuku bulmuş olayların tekrarlanması, bazen olması arzu edilenlerin görülmesi gibi tabiî şekillerde olduğu gibi, saçma sapan, aklın alamayacağı anormal şeyler de görülür.

Eski Yunan filozofu Heraklatyüs’ün rüya hakkında şu sözü meşhurdur: Uyanık olan insanlar için tek bir dünya vardır. Uykuda olanların ise her birinin ayrı âlemi vardır, onun içinde dönerler. Meşhur psikolog Freud: Rüya, uykunun bekçisidir, diyor.

Rüya hakkında Batı bilginleri şu malûmatı veriyor: Rüyalar, uyanık iken geçen muhtelif olayların şuuraltı yankılanmasıdır. Başka bir tâbirle rüya günün tortusudur. Rüya ruhî hayatın mühim bir parçasıdır. Bir insanın bütün hayatı tıpkı bir ceviz kabuğu gibi bir rüya içine toplanabilir.

Rüya, insanoğlunun kendini tanımaya başladıktan sonra hayal gücünü faaliyete geçiren ruhî bir olaydır.

Kontes Sirkof’un, rüya hakkında yazdığı bir eserden aldığımız şu satırlar dikkate şayandır: Bazıları rüyanın insan muhayyelesinin doğurduğu birtakım hezeyanlar ve evhamlardan ibaret olduğuna inanırlar. Halbuki bu yanlış bir inançtır. İnsan uyuduğu zaman cesedin bağlarından kurtulan ruh muhakkak ki büyük bir rol oynamaktadır. Rüyalar, uyanan adamın düşünceleridir, onları gizli bir kuvvet iyiliğimiz için faaliyete getirmiştir. Onun için her rüyanın bir mânâsı ve kendine has bir yorumu vardır. İptidaî insanlar rüyalarında atalarının veya insan üstü varlıkların kendilerini gösterdiklerini sanırlar ve böylece ruhlar âlemi ile bağ kurduklarına inanırlardı.

Eski Mısırlılar, Güldanîler, İbranîler rüyaların geleceği’ haber verdiğine, rüyanın sihirli bir kuvvet olduğuna inandıkları için rüya tâbirini bir bilgi dalı haline getirmiş ve onu bir hayli genişletmişlerdi.

Hazret-i Yusuf’un hikâyesi bunun en bariz bir delilidir. Hz. Yusuf henüz çocuk iken rüyasında on bir yıldızla güneş ve kamerin kendisine secde ettiklerini görmüş ve bunu ertesi gün babası Hz. Yakub’a anlatmış, o da bu rüyayı tâbir etmiş ve Hz. Yusuf’un büyük bir makama erişeceğini ‘ ve on bir kardeşiyle ana ve babasının, önünde hürmetle eğileceklerini söyleyerek, bunu şimdilik kardeşlerinden gizlemesini istemişti. Aradan yıllar geçmiş, Hz. Yusuf, Mısır Firavununun sarayında, tâbir edip gerçek çıkan rüyaları sayesinde büyük bir makama geçmiş ve meşhur hikâyesinde belirtildiği gibi, Mısır’a gelen kardeşleri ve ana babası huzurunda baş eğmişler ve böylece çocuk iken gördüğü rüya hakikat olmuş.

Eski çağlarda, rüyaya büyük önem veren insanlar, ondan faydalanma yoluna gitmişlerdi. Öyle ki rüya tabircilerinden uygun bir netice almadan savaşa bile gitmezlerdi.

Büyük İskender, seferlerinde daima yanında birkaç rüya tâbircisi bulundururdu. Onlara, gördüğü rüyaları tâbir ettirip ona göre hareket ederdi. Bir rivayete göre, muhasara ettiği bir kentin zaptı uzayınca bundan vazgeçmek istemiş, fakat o sıralarda gördüğü bir rüyayı tâbir eden yorumcuların zaferin yakın olduğunu söylemeleri üzerine savaşa devam etmiş ve gördüğü rüya gerçekleşerek kaleyi fethetmiş…

Rüyada, bazen görülen bir olay insanın ruhunda derin bir ıstırap bırakır, meselâ bir cinayete veya bir yangına şahit olunca, hemen uykusundan korku ile uyanır ve bir müddet o korkunç olayın. tesirinden kurtulamaz, kendine gelip bunun bir rüya olduğunu görünce içi rahat eder ve tekrar uykuya dalar. Halbuki bu olayları uyanık iken görse, her ne kadar korku ve heyecan geçirse de fazla ürkeklik duymaz ve rüyanın ruhunda bıraktığı tepkiyi duymaz. Rüyanın birçok tuhaflıkları vardır. Rüyada insan olmayacak şeyleri görür, yüzlerce yıl önce ölmüş meşhur bir şahsiyetle buluşur.

Bir felâkete uğrayıp acayip bir şekilde kurtulur. Bazen özlemini duyduğu gurbette olan yakınlarıyla görüşür. Rüyaların en hayret verici tarafı sür’atidir. Aslında bir kaç saat hattâ birkaç gün süren bir hâdise, rüyada birkaç dakika içinde olup biter. Yapılan incelemelere göre bir rüyanın süresi birkaç dakika ile bir saat kadardır. Vasati olarak yirmi dakika devam eder. Birçok hâdiseler rüya görmemize sebep olur. Bunları uykudan önce ve uyku esnasında olan hâdiseler diye iki kısma ayırabiliriz.

Uyumadan önce okuduğu bir cinaî romanın veya sinemada veya tiyatroda gördüğü bir dramın etkisi altında kalıp korkunç bir rüya görenler çoktur. Yatmadan önce bir aşk romanı okumuş veya aşk filmi görmüş bir kimsenin pembe bir rüya görmesi de mümkündür. Uyku esnasında vücuda dokunan şeyler de rüya görülmesine sebep olur. Örtünün kayması, ayakların üşümesi, burunun yastığa dokunması, iyi veya korkulu rüya görmeye âmil olur. Bazen bir çıngırak sesi, sokaktan geçen bir arabanın gürültüsü, koku, ıslaklık, hararet çeşit çeşit rüyaların görülmesine sebebiyet verdiği sabittir. Meselâ uyumakta olan bir adama gül veya yasemin esansı koklatıldığında kendini hiç görmediği bir şehirde bir çiçek bahçesinde veya bir ıtriyat mağazasında görebilir. Uyuyan bir kimseye çimdik atılınca rüyasında kolundan yaralandığını veya kolunun üzerine düştüğünü görebilir. Bir insan çocuk iken korktuğu şeylerin zaman-aman kendisini göstermesinin de tesiri vardır.

Çocukluğunda tesiri altında kaldığı bir olayın yıllar sonra rüyasına girdiği’ görülmüştür. Hatırlanan rüyalar daha çok uyanılacağı sırada görülen rüyalardır. Sabaha karşı görülen rüyaların açık, vazıh olması ondan ileri gelmektedir. Derin bir uykuda iken görülen rüyalar ekseriya unutulur. Rüyalar umumiyetle renksiz olarak görülür, renkli rüyalar çok nadir olarak görülür. Aynı rüyalar, tekerrür edebilir, rüya tâbircilerine göre bu gibi rüyalar uyarıcıdır. Bir rüya görürken uyanan bir kimsenin tekrar uyuduğu zaman o rüyanın devamım görmesi mümkündür. Rüyasında gördüğü şeyin ertesi gün gerçekleştiğini görenler çoktur. Bu gibi rüyalar ekseriya sabaha karşı görülür. Çünkü o zamana kadar vücut sindirim ameliyesiyle meşguldür.

Rüyayla ilgili bazı konuları da başlıklarla kısa kısa anlatmaya yarın da devam edeceğim. Sağlıkla kalın sevgili okuyucularım. Yase

 Günün Sözü

Rüya, uykunun bekçisidir…

Freud